Hani bir atasözü vardır. Ahali olarak sıkça kullanırız. Özellikle de; doğru ile yalanı. Gerçek ile sanalı. Kördüğüm olmuş mevzuları. Çıkmazı ifade eden vakaları. En önemlisi de "kirli düşüncelerin" sergilemek istediği tezgahları. Ve Düşmanın "sinsi" planlarıyla meşgul etme gayretine ilişkin söylenir. "Delinin biri kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz" diye. Taktir edersiniz ki; "ata sözleri" uzun hayat tecrübeleri sonrasında vuku bulur. Gelecek nesillere "nasihat" ve "ibret" teşkil etsin diye "tarih alfabesinde" yer alır. Ve yeri zamanı gelince "tecrübe" ve nasihat noktasında; icra edilir. Ancak beyin fırtınamı geliştirirken; hep şu "ikilem" içerisinde olmuşumdur. Şöyle ki; Kuyuya taşı delinin attığı belli ise. Kırk akıllının kuyunun başında ne işi var. Delinin attığı taşı çıkarmak için; neden kuyunun başında pinekler.
***
Düşünüyorum. Ve hep düşünmüşümdür. İster akıldan yoksun olsun. İsterse densizin teki olsun. Devre dışı olmuş atıl aklın ürettiği "hadiseye" taraftar bulup, 40 akıllıyı "meşgul" ediyorsa. Burda ibretlik bir durum sizce söz konusu değil mi? Yani 40 akıllı işlerini, güçlerini, zamanlarını "aklın" devre dışı ürettiği hadiseye "yönelterek" meşgul oluyorlar. Demek ki kırılgan bir durum var. Sorgulanması gereken; "delinin" ortaya attığı hadise değil mi? Yoksa hadiseye eğilim göstermiş 40 akıllının "görüntüsü mü?". Bence ikisi de belli bir suyu kaldırır. Ama taşı atan eğer deli değil de akıllı biri ise. İşte o zaman "dur" çekmek lazım. Önemli ve ciddi bir mevzu var demek. Burda; kuyunun başına toplanıp, taşla uğraşmak fuzuli. Hatta taş atanla da meşgul olmak abesle iştigal. Manasız ve iradesiz bir işlevden öteye bir çaba teşkil etmez. Demek ki; uyanık olmalı. Planı, projeyi iyi kavramalı. Taşı atanın niyetini iyi tahlil etmeli. Ona göre strateji belirlemeli. Yoksa Ayı'nın Karıncalara kurduğu tuzak misali. Mahalli seçimlerde "yeniden" Ayı'ya "yem" oluruz. Bilirsiniz; Ormanda ayı karınca topluluklarının bulunduğu yuvayı görünce dilini uzatır ve bekler. Karıncalar da, nemli ve yumuşak olan "dilin arkasındaki niyet ve vaziyetten" habersiz yönelir. Dilin üzerinde toparlanır ve yumak haline gelirler. Tam bu esnada; ayı dilini çekip karıncaları midesine indirir.
MADALYONUN ARKA YÜZÜ? İşte bugünlerde böylesi bir durum hasıl. Hem de çok ciddi bir şekilde. İsterseniz atılan taşlardan başlayalım. DTP'nin Başbakan'ın Diyarbakır "gezisi" sırasında sergilediği tutum. Van, Hakkari ve Tunceli. Derken; DTP'nin Ardahan Mitingi. Bitlis'teki "protesto ve linç" girişimi. Siverek'te Liseli öğrencilerinin "bozkurt" işareti. İskenderundaki Belediye Başkanının Bilboardlardaki çılgınlığı; "Ya sev, ya terk et". Sınır ötesi, sınır içerisindeki operasyonlar. Gözaltı, işkence ve faili meçhul cinayetler. Ergenekon Terör Örgütü "davasındaki" ilişkiler. Hele son olarak Tuncay Güney'in, Habur'la, Diyarbakır ve Mardin'le alakalı "faili meçhul" cinayetlerin toplu mezarları diye söz etmesi. Bunlar Güneydoğu "acısından", "kuyuya taş atma" misalidir. İyi tahlil edilmeli. Çünkü "olup-bitenin" arka planına değil ön yüzüyle; meşguliyet geliştiriyor. Böyle olunca da; gerçek sorun. Çözülmesi gereken mevzuu. Atılması gereken adım; hep "sonuçsuz" kalıyor. Havanda su dövme misali. Onun için de; özellikle siyasi liderlerimiz, kanaat önderlerimiz ve tabiki de; aydınlarımız. Toplumsal "mutabakatı" geliştirme noktasında; "ne kuyuya atılan taşın peşine" düşmeli. Ne de; kuyunun başında beklemeli. Yapması gereken; "yapılanın, edilenin, taşın" gaye ve amacına yönelmeli. Ki; her mevzuya "havanda su dövülmesin"!
***
Bakınız; bir kaç gündür Sayın Mehmet Ali Altındağ köşesinde "Güneydoğu gerçeğine" vurgu yapmaktadır. Aslında anlattıkları ve dikkatleri çekmek istediği mevzular bugüne münsahır değil. Geçmiş yıllara dayalı. Ama bugüne kadar ne siyasal iktidarlar ne devletin "sorumlu" mekanizmaları ne de sivil irade üzerine düşeni yapmadığı gibi; konuları hep "havanda su dövme" misali değersiz işlemiştir. Susurluk denildi; "mum söndü" oldu. Şemdinli denildi "iyi çocuğa" kurban gitti. Ergenekon Terör Örgütü denildi; "sulu mantıya" döndü. Kim kiminle, kimin eli kimin cebinde. Kim dost, kim düşman, kim dava adamı "bilinmez denklem". Ama dikkat edin; hep belli bir zaman dilimi sonrasında "kuyuya taş" atılır. Belli bir zaman sürecinde "duruma" analiz geliştirir. Lakin kimse; mevzuunun "gayesini, ardındaki gerçeği, kapalı kapılarını" görmek istemeyerek sadece olayın ön yüzüyle kendini aldatıyor.
HİÇ ALAKASI YOK? Önceki gün sabah Mahmut Erdoğmuş aradı. Kendisiyle ilgili ulusal gazetelere yansıyan "anket" sonucuyla alakalı. Ve bu sonucun; ulusal gazetelerde yer alan şekli. Benim de; bu duruma karşı mevzuuyu "ti"ye alışımı konuştuk... Öncelikle; Diyarbakır'la alakalı son günlerdeki yazılarım. Seçim ve seçimde olabilecekler. Gösterilmesi gereken adayların profilleri noktasındaki; yorumlarım. Pür dikkat takip ettiğini ve bir Diyarbakır yaşayanı olarak; "teşekkür" ettiğini dile getirdikten sonra; Kendileriyle alakalı mevzuya geçti. "İşte Başbakanın Özel Anket" başlıklı habere sitemini dile getirirken şöyle dedi. "Ben aday değilim. Olma gibi bir niyetim de yok. Ayrıca, benim adım Ahmet değil, Mahmut Erdoğmuş. Sayın Abdulbaki Erdoğmuş'un da kardeşi değilim. Amcasının oğluyum. Böyle anketler, isimler nasıl ortaya çıkıyor bilemiyorum." Evet. Bu kadar bariz ve net olan hataların özellikle "zikredilmesi"! Ve Anketlere konu edilmesi gerçekten; manidardır. Tabi "anketlerin ne kadar gayri ciddi" işlev üstlendiğini göstermiyor değil. Hatta Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem'in de; çevresindekilere "yahu benim belediye başkanlığıyla alakalı hiç bir niyetim yok iken, ha bire adımdan bahsediliyor. Bu ne çirkin şey" dediği ifade ediliyor. Yani anlayacağınız; AK Parti, AK Parti Anketi ve Adaylıkla "hiç alakaları" yok.
CUMHURBAŞKANI GÜL GELMİYOR? Kurban Bayramı'na zaten bir gün kaldı. Pazartesi Allah izin verirse; huşû içerisinde idrak edeceğiz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelecekti. Büyük bir beklenti içerisindeydi herkes. O yönde hazırlıklar. Bizler de kanaat önderlerinden düşünceler alarak; ortama aktiflik kazandırmaya çalışıyorduk. Ancak; dün gelen haber; her şeyi alt üst etti. Cumhurbaşkanı Gül "sağlığından" dolayı gelmiyor. Yani Diyarbakır'a "açılım ve tansiyonu düşürme" gezisi; ertelendi. Kısmet diyelim. Tabi kendilerine de acil şifalar diliyoruz. Ve en kısa zamanda zat-ı alilerini Diyarbakırda görmek istiyoruz.