MALÇOK'UN KATİLİ KİM?
Eklenme: 2/23/2011 12:00:00 AM

Adı; Mustafa Malçok... 17 yaşında. 18'ine de yeni yelken açmış bir Kürt genci! Ziya Gökalp Lisesinde son sınıf öğrencisiydi. O da, birçok aile gibi yıllar önce "yerinden-yurdundan" edilen göçzede ailelerden. Kalabalık bir aile! Ama yoksul ve gelir seviyeleri düşüktü! Baba; İnşaatlarda çalışan biriydi. Bir süre önce emekli oldu. Onun, geliriyle ev geçiniyordu. Malçok İşte böyle bir ailenin çocuğuydu. Her lise öğrencisi gibi; Onun da hayalinde okulu başarıyla bitirmek. Ve üniversiteyi kazanıp, eğitimli biri olmak. Böylece hayata "sıkıntısız" atılabilmek. Hem ailesine hem çevresine "hayırlı ve övünülecek" bir evlat olabilmek. Ailesini de; "zor yaşam" koşullarından kurtarabilmek. Aile fertlerinin de ondan beklentileri vardı aynı hayal içerisinde. Malçok okuyacak, "eli ekmek" tutacak diye! Evet. Lise öğrencisi Mustafa Malçok'un sıradan hayat serüveni böyle idi. İşte bu hayat koşusunun "umutları" geçtiğimiz hafta son buldu. Ve pek tabi ki kamuoyu da; kendisinden haberdar oldu. Dicle Nehri kıyısında; "Kömürleşmiş" halde bulunan cesediyle; tanındı.

* * *

İlk gün açıklandı; Malçok "yakılarak" ölmüş. Cesedinin yanında da; "15 Şubat karanlığını yanan bedenler aydınlatacak" diye bir nottan söz edildi. Yani; Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilişinin yıl dönümünü protesto etmek için; kendini yakmış! Yaratılan; İlk izlenim bu oldu. BDP de böyle gördü ve bu minvalde eylem koydu, yürüyüş yaptı. Tabi kamuoyu da gerek emniyetten ve gerekse diğer çevrelerden gelen bilgiler doğrultusunda, hadiseyi böyle okudu. Sonra da; her meselede olduğu gibi "unutuldu." Ancak; Malçok'un "ölüm" şekli, bulunduğu yer ve yakılma zamanı, mekân açısından, "hayli kuşkular" ihtiva etmekteydi. Hatta, soyadının bile basına yansıma şekli.. "Malkoç" diye, ifade edildi, öyle bilgilendirme yapıldı. Ancak, Mustafa'nın doğru soyismi "Malçok".. İşte; Geçtiğimiz hafta sonundan buyana hep "beynimi kemiren" sorular oluştu. Malçok'un; "Ölümünde" doğru söylenilmeyen noktalar var diye?! Ki; İki gün önce Sayın Mehmet Ali Altındağ bu minvalde düşüncelerini açıkladı. "Kan, kargaşa, siyaset ve rant" başlıklı makalesinde. "Hadise ters yüz edilmiş" diyerek.

* * *

Doğrusu, Beynimi kemiren noktalardı. Nitekim köşe yazısını manşete taşıdık. "Malçok'u kim yaktı" diye? Ne var ki, etkili ve yetkili hiçbir makamdan ses çıkmadı. Ne kamuoyunu bilgilendirme babında. Ne de, soruları cevaplandırma noktasında.. Aile efradından da, ses çıkmadı. Garip, herkes suskun!.. Dikkat ediyorum; ulusal basın da duruma ketûm! Neden? İşte Altındağ'ın Malçok'u kim yaktı sorusunu; Ve beynimi günlerdir kemiren noktaları bugün yüksek sesle düşünmek istiyorum. İnanıyorum ki, Sizler de "hadiseyi" özüyle düşünce analizine aldığınızda aynı minvalde soracaksınız.. Şu anki; Bilgilerle "Malçok'un" ölümü üzerinde ciddi "sırların" ne kadar çok ihtiva ettiğini... Şimdi; Şöyle bir sorgulamaya geçelim.

* * *

Diyelim ki, Malçok, Öcalan'a yapılan komployu "protesto" etmek için, kendini yakmaya karar vermiş! Almış, Benzin veya tiner bidonunu. Neden; Issız ve sessiz Dicle Nehri kıyısına gidip "orada" kendini ateşe vererek yakıyor? Bu tür eylemlerde; Ki yer küresinin birçok noktasında hatta ülkemizde geçmişte benzer hadiseler vuku buldu. Amaç; Kamuoyu oluşturmak, dünyanın dikkatini çekmek! En önemlisi de; İnsanların "vakadan" haberdar olup, birebir canlı görebilmelerini sağlamak, duygulara hitap etmek. O zaman; Neden, bu düşünce es geçildi ya da es geçirildi?

* * *

Diyelim ki; Malçok "protesto" amaçlı kendini yakmamış, intihar etmiş! O zaman şu soru akla gelmez mi? Kömür halde; Bulunan cesedin yanında "15 Şubat karanlığını yanan bedenler aydınlatacak" notu nerden çıktı. Ya da, Malçok notu yazma gereğini neden buldu? Veyahut o notun yazılmasındaki gaye, "kime" ne getirisi var? Tabi şunu da düşünmüyor değilim! "Kendi iradesiyle" her iki mevzunun da, vücuda gelmesi zor. Bir de; Malçok'un "ölüm" haberinin ihbarlı emniyete gelmesi! ***

Şunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum! Malçok; 17 yaşında, 18'ine de merdiven dayamış biri! Hele bir de 15 yaşında devlet'in "dört duvar" arasındaki muamele yüzünü görmüş biri. Polisle, gardiyanla, hapishaneyle, yargıçla tanışmış. Her ne kadar; Kısa süreli de olsa "bir iki kez" bu yüzü görmüş ve yaşamış! Tabi; Etkilenmemesi, ruhsal dokusunda travma yaratmaması mümkün değil. Çevresinin de, Etkisi ve yaşanan olayların sirayeti, göz ardı edilemez.

* * *

Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum! Her ne kadar; Devletin kolluk kuvvetleri Malçok'un "kendini yaktı" diyorsa. Her ne kadar; Cesedinin yanında  "15 Şubat karanlığını yanan bedenler aydınlatacak" notu bulunmuşsa da. Her ne kadar; BDP onun ölümüyle alakalı "eylem ve yürüyüşle" tepki koymuşsa da. Yasalar nezdinde; Halen reşit olmamış olan Mustafa Malçok'un, isteyerek ve bilerek de olsa kendini yakması! Bu sistemin; Cinayeti ve sorgulanması gereken hal-i ruhiyetidir. Yani beynimi kemiren; 17 bin faili meçhul vaka gibi Malçok'u "ölüme" getiren "yanık cesedi" faili meçhuller hanesindedir! Aydınlatılmalı, aydınlanmalı, soruşturmalı ve sorgulanmalı. Yoksa "vicdanlarda" hep "kim Malçok'un katili" sorusu, beyinleri kemirecek! Onun için diyorum ki. Bu coğrafyanın; Artık "kaybedecek" bedenlere ve gençlere teamülü olmadığı gibi, beyinler de yeter kemirilsin.