MANEVİ HAVAYI SOLUYABİLMEK!
Eklenme: 6/8/2016 12:00:00 AM

Ramazan-ı Şerif…

Ne diyoruz; 11 Ay'ın sultanı..

Niye bu vasıf?

Vasfını;

Rahmetinden,

Bolluk ve bereketinden,

Yardımlaşmasından,

Fakir'in zengini,

Zenginin ise fakiri hatırlayıp önemsediğinden alıyor…

***

Uyanıştır…

Diğergamlıktır.

Komşuyu düşünmek..

Akrabayı, koruyup kollamak…

"Müminler kardeştir" şiarıyla bütünleşebilmek..

Nefsin, terbiyesi..

Malın zekatı, sadakası..

Yani yaşamın "muhasebesidir" Ramazan-ı Şerif ayı..

***

"Komşusu aç iken..

Tok yatan bizden değildir.."

İnancından gelen bir ümmet olarak..

Ramazan..

Aslında bize, bizi..

İnancımızı..

İmanımızı..

Geleneklerimizi..

Göreneklerimizi..

İbadetlerimizi..

Beşeriyet olabilmede "kardeşliğimizi" hatırlatıp/yaşatıyor...

***

Ramazan-ı Şerif..

Bir iyilik "dünyası ve zamanıdır.."

Bir iyilik meşheri..

Bir hayırseverlik yarışıdır..

Manevi hazzın idrakidir..

Sahuruyla..

İftarıyla..

Namazıyla..

"İyiliği koruyan, kötülüğü bertaraf edendir.."

Manevi bir arınma ve terbiyedir…

"Tövbenin" kabulüdür…

***

Hele ki içinde…

"Bin aydan daha hayırlı" bir geceyi barındırıyor ki..

Kadir Gecesi..

Kur'an-ı Kerim'in,

Allah tarafından Cebrail aracılığıyla Hazreti Muhammed'e(S.A.V) vahyedilmeye başlandığı gecedir.

Kadir gecesinin faziletini ve üstünlüğünü, bizzat Allahû Teâlâ buyurmaktadır…

Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, şöyle beyan buyurmaktadır:

"Biz onu (Kur'anı) Kadir gecesinde indirdik.

Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?

Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır..

O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.

O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar." (Kadir Suresi)

***

İşte tüm bunlar…

Ramazan-ı Şerif'in "vasfına" dairdir..

Kıymeti de,

Fazileti de,

Maddi ve manevi üstünlüğü de,

İyilik dünyasındaki, "beşeriyetin" muhabbetinde yatmaktadır.

Yeter ki; "idrakine" varılabilinsin..

Çünkü, en büyük zenginliktir..

Tabi ki bilen için..

***

İFTAR ÇADIRLARI…

Hiç kuşkusuz ki…

"İftar çadırları…"

Bir gelenektir…

Ki bunun mimarı da, "Refah Partili" Belediyelerdir…

90'larda, "ikmale" geldi…

O günden bugüne, genişleyerek büyüdü…

Belediyeler…

Vakıflar… Dernekler…

İşadamları…

Valilikler…

İmkan ve fırsat yaratabilenlerin; "büyüttüğü" bir dayanışmadır…

***

İftar çadırları…

Aslında, büyüklerimizin…

Nenelerimizin…

Dedelerimizin…

Kendi mahallesinde imkânlar ölçeğinde oluşturduğu "Gerçek Ramazan tesanütünün" canlandırılmasıdır…

Çünkü iftar çadırlarında..

Her gün binlerce kişi, "iftar" yapıyor..

Bir araya geliyor..

Kaynaşma diyaloguyla, Ramazan'ın feyzini yaşıyor..

***

Fakiri.. Zengini.. Yolcusu..

Çalışanı.. Öğrencisi.. Mahallelisi..

İşçi.. Esnaf.. Semt sakini.. Genç yaşlı..

Ramazan'ın..

O müşterek "yardımlaşmasını, dayanışmasını" soluyor..

Herkes güler yüzlü..

Herkes mutlu ve müşkif..

En önemlisi..

"Ayrıştıran, ötekileştiren, kamplaştıran" yok..

Kimse kimseyi sorgulamıyor..

***

Ne renginden,

Ne mezhebinden,

Ne meşrebinden,

Ne partisinden,

Ne siyasal fikrinden,

Giyiminden de,

Herkes birbirini "insan olma" vasfıyla, görüp kucaklıyor, gülümsüyor..

Hemhal olmak..

Omuz omuza oturmak..

Birlikte, aynı sofrada, aynı yemeğe kaşık sallamak..

Ve hep birlikte, "şükürler" olsun diye bilmek..

***

İşte böylesi bir ortama sahiptir; iftar çadırları..

Birileri farklı..

Birileri çeşitli "bahanelerle", değişik pencereler üretse de..

İsraftan..

Ya da, kendinden menkul hikmetlere dair olsa da..

Halkın içinde olmadıkları için "ruh bozuntuları" derken..

Herkesin..

Ama herkesin, "bu atmosferi, oradaki havayı" solumasını istiyorum..

İftar çadırdaki "iftarın" zevki bir başkadır..

Çünkü buranın manevi atmosferinde şu vardır..

"İnsanı sevmek.."

***

İL VALİLİĞİ ÇADIRI.

Önceki gün..

Diyarbakır Valiliğinin, "iftar çadırındaydım.."

4. Haremi Şerif olarak kabul edilen..

Tarihi Ulu Cami önündeki "iftar" çadırı..

Terörün…

Şiddetin…

Hendek ve barikatın yarattığı "tahribatla" virane olan Sur ilçesi…

Evinden, barkından, işinden…

Mahallesinden, olan on binlerce insanın mağduriyet yaşadığı bir bölge…

***

İlk kez..

Belediyelerin dışında..

Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy..

Devletin imkanlarıyla..

Sosyal devlet olabilmenin, ilkesiyle kurduğu iftar çadırı..

Hayli kalabalıktı..

Ahaliden..

Sur halkında büyük bir, ilgi ve katılım vardı..

Ramazan-ı Şerif'in "manevi havasını, ilk günün iftarını" soluyabilmek..

***

Uzaktan izledim..

Manevi havayı soluma adına..

Ne protokole yaklaştım..

Ne de, diğer yetkili zevata..

Ulu Caminin müdavimleriyle, oturdum..

Biraz da, hasbıhal ederek..

İki cümle, "insanı" yürekten yaralar durumdaydı..

"Cehennemi yaşattılar..

Bugünlere de şükürler olsun.."

Çok konuştuk..

Çok şeyleri not aldım, bilahare hasb-i hal edeceğiz..

***

Çünkü; Sur..

Hayli..

Ama bir hayli; "ağır yaralı.."

Ve içten içe dertli; "kan kusuyor.."

Yarınlara dair; belirsizlik en büyük "kahredici" durum..

Evlerimizi..

İşyerlerimizi..

Mahallemizi..

Yani hayatımızı virane ettiler; "peki sonumuz ne olacak?"

Kimse ne bizi bilgilendiriyor..

Ne de yaramıza merhem olabilme de, samimi oluyor?

Neden?

Evet..

Neden diye gelen soruya birileri cevap vermesi lazım..

Ama kim?

***

İftar çadırından erken ayrıldım..

Gazeteye dönerken..

Meyan Şerbeti satıcısının önünde durdum..

Şifa niyetine, bir bardak içerken..

Melikahmet esnaflarından bir grup, çevremi sardı..

Serzenişleri aynıydı..

"Belirsizliklerimiz ne olacak?” diye.

Bir istekleri oldu…

Tabi ki, Diyarbakır ahalisinden bu istekleri..

***

Dedikleri..

"Ramazan alışverişinizi, bizden yapın.."

Yani, Sur'a gelin..

Alışverişinizi yapın..

Ki, "yaşanılan" travmayı, üzerimizden atalım..

Eski günlere..

Eski hareketli zamana yeniden dönebilelim..

Yüzler gülsün..

Acılar az da olsa unutulabilinsin..

***

Sonuç itibariyle..

Diyarbakır Valiliğinin iftar çadırının üzerine yazılan slogan gibi..

"Bölünürsek yok, Bölüşürsek tok oluruz.."

Derin manaya sahip…

Aynı minvalde büyük önem taşıyan bir "ifade"…

Yeter ki, halkımızla…

Yeter ki, insanlarımızla…

Yeter ki, "inancımızın" kudretiyle…

Manevi ve içtimai havayı "beşeriyetin" kardeşliğine dair soluyabilmek, kucaklayabilmektir…

Gerisi…

Ne derler, fasa-fiso...