MARDİN KABUĞUNA SIĞMIYOR
Eklenme: 9/25/2009 12:00:00 AM

Güneydoğu'nun tarihsel dokusuyla yoğrulmuş yerleşim mekânları. Kentler ve ilçeler, beldeler. Tanıtım anlamında 'belli anlamlar' yüklenerek ifade edilir. Mesela Diyarbakır için söylenir. Peygamberler diyarı, sahabelerin mekânı, Surların içindeki hazine diye. Hemen yanıbaşındaki Mardin için de; Taşın konuştuğu, medeniyetlerin buluştuğu kent. Ve son zamanlarda Hasankeyf için; var edilen deyim. Suyun 'idam fermanı' çıkardığı; 'medeniyetler' odağı. İncilde bile isminden bahsedilen, Dicle Nehri'nin varlığı. Özetlersek; 'Kültürlerin Beşiği Mezopotamya'!

***

Evet, burada bi parantez açalım. Dün öğleden sonra Sayın Mehmet Ali Altındağ'la birlikte, 'Taziye' ziyareti için Mardin'in Kızıltepe ilçesine gittik. Ortak dostumuz Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurettin Turgay'ın babası hakkın rahmetine kavuştuğundan dolayı, hem acısını paylaşmak. Hem de 'kendisine ve yakınlarına' başsağlığı dilemek için. Taziye Kızıltepe'ye bağlı B.Ayırk Köyündeki 'Cami'de' kurulmuştu. 1.5 saati aşkın yolculuktan sonra, köye ulaştık. Hal-hatır ve başsağlığı dileğinde bulunup, fatihamızı okuduktan sonra tekrar yola koyulduk. Uzun zamandan beri Mardin 'yöresine' gitmişliğim olmadığı için, gidiş-gelişi 'hem ziyaret hem ticaret' misali değerlendirmeye çalıştık. Çevre 'analizi' yaparak.

***

Yol boyunca Sayın Altındağ'la Mardin ile Diyarbakır'ın 'tarihsel ve sanayi' gelişimi anlamında 'beyin jimnastiği' yapıyoruz. Özellikle son dönemlerde herkesin hemfikir olduğu 'Mardin Diyarbakır'ı solladı' sözü üzerinde. Siyasal, sosyal, ekonomik ve 'kültürel' anlamda. Öncelikle ifade edeyim 'Mardin Diyarbakır'ı hızla geride bırakıyor' sözü "doğru" bir söz. Hem de 'altı çizilecek' tarihi bir söz. Şöyle ki; Mardin bugün, 'tarihsel' misyonu ve barındırdığı yapılarıyla 'dünyanın' üç önemli kentinden biri. Yani 'Sit' alanı ilan edilen dünya kentlerinden biri. Yüzyıllara dayanan tarihi ve zengin kültür birikimiyle 'açık hava müzesini' andırıyor. En büyük özelliği de 'özgün mimarisi'!

***

Ancak kent 'kabuğuna' sığmıyor. Özellikle hızlı bir gelişme ve nüfus artışı, 'modern' binaların da ardı ardına inşa edilmesine, 'kent' tarihi görüntüsünden ödün vermiyor.. Tabi kent te, yine hızlı bir şekilde 'yayılma' gösteriyor. Şuan tamamen Diyarbakır'a doğru hızlı bir yapılanma var. Zaten kentin modern resmini burası veriyor. Yukarıya doğru çıktığınızda da, 'Mezopotamyayı' ayaklarınızın altında buluyorsunuz. Merdivenli sokaklar, damsız evler. Ve uçsuz-bucaksız Kızıltepe ovası. Mardin'in 'kültürel' yapısını bilmeyenler için ifade edeyim. Kızıltepeden Mardin'e doğru ilerlediğinizde Kürtçenin yerini Arapça alır. Siz, karşınızda Süryani evlerinin yaklaştıkça büyüleyen ihtişamına, kulağınıza çalınan farklı dillerden seslere kanıp, halkların kardeşliği rüyasına dalmışken, aniden uyanırsınız.

***

Ben de o duyguları arabanın camından dışarıyı süzdüğümde yaşarken, birden dev bir yazı 'yüzüme' çarparcasına, dikildi. Mardin Sanayi Bölgesi'nin hemen tepesinde.. Yani yolun sol tarafında 'kilometrelerce' öteden görünsün diye; yazılmış. 'Ne Mutlu Türküm diyene'! Bu yazıyı okurken, AK Parti Milletvekili İhsan Arslan'ın bu yöndeki açıklaması aklıma geldi. 'Etki-tepki' noktasında; insanda yarattığı psikolojik durum.. "Halkların kardeşlik' rüyasını bozan bir ifade!.. Her ne kadar 'resmi' söylem bir noktayı işaret ediyorsa da. Mardin, Süryanilerin, Arapların, Mıhallemilerin, Ermenilerin, Yezidilerin, Kürtlerin ortak memleketi. Takriben on bin yıllık zengin bir tarihi geçmişe sahip.

***

Kentin Sosyo-ekonomik yapısıyla alakalı bir kaç bilgi alıyorum. Özellikle 'sahip' olduğu bu potansiyeli pazarlama anlamındaki aktifliğini öğreniyorum. Son yıllarda 'yerel yönetimlerin' ortak fikirle ciddi bir şekilde 'pazarlama' başarısını gösterdikleri rakamlar hemen gösteriyor. Mesela sadece 2008 yılı içerisinde yerli-yabancı olmak üzere 600 bin civarında 'turist' Mardin'e ve bölgesine uğramış. Diyarbakır'a bakıyoruz. Bu rakamın değil yüzde 10'unu, yüzde 8'ini bile bulmuş değil. Konaklama anlamındaki rakam 50 bin civarında. Ticaret anlamında Mardin 'turizmi', ticaret ve sanayi 'sektörüyle' yoğurma çabasının içerisinde olduğunu öğreniyoruz. Ki bunun en bariz resmini, tesislerin Mardin'den Kızıltepe'ye uzanan yolda görürsünüz.

***

Tesislerin büyük çoğunluğu Kızıltepe ilçesinde yoğunlaşmış. Tabi Mardin ve yöresinin ekonomik yapısında 'en önemli' pay tarım, hayvancılıktan ziyade yurt içi ve yurt dışı taşımacılık. Uluslararası taşımacılığın da Mardin ekonomisindeki yeri küçümsenemez. Esnaf ve Sanatkârlar Odasına bugün takriben 30 bine yakın üye söz konusu. Suriye sınırı ve Habur Sınır Kapısı nakliyecilik anlamında, bir hayli söz konusu. Zaten Mardin'den ilçelere uzandığınızda 'nakliyeciliğin' ne kadar kapsamlı olduğunu evlerin önünde park edilmiş kamyon ve tırlar gösteriyor. Sulamaya dayalı tarım ise 'damlama' sistemiyle icra ediliyor. Altındağ'ın ifade ettiği gibi; Kızıltepe ovasının bereketli toprağı 'suya kavuşursa', bu bölgeyi tutana aşk olsun. Şuan 'sondajlama' sistemiyle elde edilen suyla 'pamuk ve mısır' ekimi yapılıyor.

***

Taziye dönüşü Mardin'in 'Artuklu Üniversitesi' önünde durduk. Binanın 'tarihi' misyonu öne çıkaran mimari görüntüsü insanı büyülüyor. Bir süre 'süzdüm', binanın genel yapısını. Ve öğreniyorum, Artuklu üniversitenin 'fakülte ve yüksek okullarına' ait binaların inşa edilmesiyle alakalı 'güç birliğini'! Kentin tüm dinamikleri 'bir çatı' altında toplanıp, 'imkânlar' geliştirip inşa ediyorlar. Anlayacağınız! Mardin 'düne kadar' Diyarbakır'ın en küçük bir ilçesi konumunda iken. Bugün 'tüm dinamikleriyle' yekvücut bir şekilde, gelişmenin ve ilerlemenin 'azmiyle' büyüyor. Suriye'nin karşılıklı 'vize' uygulamasını kaldırmasıyla, Mardin bir kaç yıl sonra Diyarbakır'ı da, Şanlıurfa'yı da 'geride' bırakın kent olma; tabelasını asarsa şaşmayın.

***

Şuan 'bol yıldızlı' otellerin inşaa edilmesi. Turizm alanında 'yeni stratejilerin' ortaya konulması. Turizm Acentalarının 'baş köşesini' süsleme anlamında; Mardin'in cazip kılınması. Tanıtıcı broşürler. Dünya Süryaniliğinin merkezi olan Deyrulzafaran.. Su sarnıçları ile Dara.. Ve Mardin için 'bunları biliyor muydunuz' anekdotu.. *Mardin'in Venedik'ten sonra yapı dokusu bozulmamış 2. şehir konumunda olduğunu; *1600 yıllık mabet olduğunu, *Mardin halkının eski zamanlarda mangal ateşi etrafında Kürsü denilen düzenekle ısındıklarını, * Eski zamanlarda mutfak eşyalarının temizliği için kül, kil ve toprak kullanıldığını, *Bağımsızlıklarını savaşarak değil de kıvrak zekaları ile kazandıklarını, *İlk üniversite eğitiminin Kasım Padişah Medresesinde gerçekleştiğini, *Mardin Müzesinin ilk zamanlarda Patrikhane olarak kullanıldığını, seçim binası, kooperatif binası, sağlık ocağı, çarşı karakolu aşamalarından sonra müzeye dönüştürüldüğünü, *Gümüş işçiliğinin Türkiye merkezi olduğunu ve bu işçiliğe Telkari adı verildiğini, *Yemek kültürünün Fransız mutfağından esintiler aldığını, *Sasani kumandanlarından Mardiusun kenti imar ettiğini, *Mardin'in gecelerinde gerdanlığı andırdığını,

***

İmrenmemek elde değil! İşte bu 'imrenmemek elde değil' sözünü taziyede bulunan bir dostun ifade ettiği 'gerçekle' muktedirdir. Çünkü diyor; Mardin'de 'Vali de, Belediye Başkanı da, Sivil Toplum Örgütü Temsilcileri de, Siyasiler de, Sokaktaki Ahmet-Mehmet'te'. Şunu düşünüyor; 'Mardin için en güzeli ne olmalı?' diye. Ve 'bir araya' gelmelerini hiç bir mevzu 'engel' teşkil etmiyor. Peki, Diyarbakır için! İşte burada 'ortak payda' yok! Ne bir araya geliniyor, ne de 'Diyarbakır için en güzeli ne olmalı' yuvarlak masasında buluşulmuyor. En büyük eksikliğimiz bu olduğu için. Biz de, sürekli 'cepten' yiyoruz, kattığımız bir şey varsa da, 'tahribattan' öteye değil. Dün 4 saat süren gidip-geliş serüveninde işte bu gözlem ve duyguları yaşadım.