MARİFET BAŞTA!
Eklenme: 2/18/2012 12:00:00 AM

Ahmet Yasın Dursun.

Bir okur.

Gündemin;

Özellikle "şiddet" ortamına atıf yapan görüşünü, bizle paylaşmış.

Tepki koyuyor;

Tavrımızı birleşmeden yana koyalım, ayrışmadan yana değil diye.

Şu son yıllarda; yaşanan ve yaşatılan atmosferi, "kısm-i olarak" ele almış.

E-mailini.

İzin verirseniz sizinle paylaşmak istiyorum.

Tarihe atıfta bulunarak bakın ne diyor?

***

Başta,

çocuklar olmak üzere.

Kadınları.

Gençleri her ne sebeple olursa olsun.

Eline Molotof kokteyli.

Taş, sopa verip, "sokağa çağırmak".

Sağı-solu yakmak, yıkma, saldırmak "marifet" değil.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.

21 Mart Nevruz.

Bu günler, "adına yakışmayacak" görüntülerle kutlanır oldu.

***

Birleştirme temaları yerine, ayrışma temaları işlenir oldu.

Bu görüntüler;

2000 yıllık Anadolu İslam coğrafyasında "kfirin ekmeğine" yağ sürer oldu.

Adına varın siz ne derseniz deyin.

Türk, Kürt, Zaza, Türkiyeli...

Batının Haçlı seferleri devam ediyor.

Bizleri paralı şövalyelerle değil, kendi kendimize kırdırıyorlar.

Büyük ve sinsi bir saldırıdır.

çok iyi bilmeniz gereken bir konuda şu; "Başka Türkiye yok".

***

Birinci dünya savaşında, Anadolu Coğrafyasında, bulunan tüm etkin gruplar.

Düşman zulmünü eşit yaşadı.

Enerjimizi güzel ülkemizi parçalamak isteyenlerden değil.

Birleştirmek.

Kalkındırmak isteyenlerden yana, harcayalım.

El hak ne diyebiliriz ki.

Zaten,

En büyük kayıp ve erozyon halimiz, "sınıfsal" kimliğe dayalı, şiddeti dayatmaktır.

Eğer;

Halklar ve haklara kavuşma noktasında, uzlaşı ve paylaşımı öne çıkarabilseydik.

Bugün şiddeti değil.

Uzlaşının ve paylaşımın "keyfinden ve huzurundan" söz ederdik.

***

Sorumluluk.

Ve işin ehli olmak?

Elbette ki;

Yaşam ahlakında ana ilke "sorumluluktur".

Toplum.

Ve devlet nizamında ise ana ilke, temel ahlak "hakikattir."

Nitekim hakikate hayat veren de; "emanetin" ehilde olmasıdır.

Sorumluluk. Ve ehil olabilmek.

Bakın;

Birey için sorumluluk.

Devlet, kurumsal işleyiş için de "ehil" nizamdır.

Boşuna;

Büyüklerimiz ifade etmiş değiller sorumluluğu elden bırakmayacaksın.

El hak.

Ama velkin; İşi de "ehline" vereceksin.

Ki o iş "emanet" olması münasebetiyle, "emanete" ihanet yoktur, "ehil'de ve sorumlulukta".

***

Bu minvalde güzel bir atasözümüz var.

Derki;

"İş bilenin, kılıç kuşananındır."

Hep, sorgularız Osmanlı nasıl 500 yıllık bir saltanata sahip oldu.

Onlarca, ülke.

Onlarca ırk, dil ve inanç ile kültürel, yapı olmasına rağmen.

Nasıl yönetti.

Nasıl bir arada, bütünlük içerisinde; 500 yıl koruyabildi.

Yönetim şekline.

Ve idari ilkelerine baktığımızda, "karşımıza" işte bu iki ana "ilke" çıkmaktadır.

Ehil ve sorumluluk!

Yani; "İşi ve emaneti" daima, "ehil" kişiye vermiştir.

İşi kişiye uyarlamamış.

Kişiyi işe uyarlamış.

***

Bakınız günün birinde;

Sultan Mahmut'a Beyleri 'gözdesi" olan kölesi Eyaz için şöyle derler.

Bu kölenin ne marifeti var ki, "siz ona" otuz kişinin maaşı kadar, akçe (para) ödüyorsunuz?

Soruya karşılık, Sultan Mahmut o an için cevap vermez.

Beklemiş.

Derken bir kaç gün sonra, Beylerini yanına alarak ava çıkar.

Yola çıkarken;

Önlerinden giden bir kervanı fark ederler ve mola verirler.

Sultan Mahmut Beylerden birine seslenerek şöyle der.

Git sor, bakalım bu kervan nereden geliyor?

Bey atını sürerek, Kervan'a doğru ilerler.

Bir kaç dakika sonra geri döner ve Sultan'a ifade eder.

Efendim kervan Rey şehrinden geliyor.

Sultan Mahmut:

Peki, nereye gidiyormuş diye sorunca Bey susup kalır.

***

Sultan Mahmut diğer bir Bey'e der ki;

"Sen git bi sor nereye gidiyorlarmış?".

O da gidip geldiğinde ifade eder:

Efendim, Yemen'e gidiyormuş.

Padişah:

Yükü neymiş? deyince o da suspus kalıyor.

Bu defa padişah başka bir beye seslenir der ki:

Sen de git yükünü öğren!

Atını sürüp, bir kaç dakika sonra geri dönen Bey der ki:

Sultanım. Her cins mal var fakat çoğu Rey kaseleri."

Padişah bu kez:

Peki, kervan Rey'den ne zaman çıkmış? diye sorar.

Ama bey susup kalır ve cevap veremez

Tabi, bu git gel ve sorulara cevap, tam Beylerin ifadesiyle, "otuz" kişi gider-gelir.

Sonuçta istenen bilgileri tam olarak getiremezler.

***

Padişah son olarak Eyaz'ı çağırdı:

Eyaz, dedi.

Git bakalım şu kervan nereden geliyor.

Eyaz saygıyla padişahın huzurundan eğilerek konuşmaya başlar:

Efendim, kervan görünür görünmez sizin merak ederek soracağınızı tahmin ettiğimden gidip gerekenleri öğrendim.

Kervan Rey'den geliyor,

Yemen'e gidiyor, yükü şudur, şu kadar at, şu kadar deve, şu kadar katırdan oluşuyor.

Kervanda şu kadar insan var, onlardan şu kadarı silahlı... diye başlayarak kervan hakkında en küçük malumat varıncaya kadar anlattır.

Bütün bunları beyler ağzı açık dinlerler.

Böylece Eyaz tek başına otuz beyin edinemediği bilgiyi edinmiş, başaramadığı işi başarmış.

***

Sultan döner Beylerine der ki.

"İşte işin ehli ve sorumluluğu?"

O nedenle;

Emanetleri ehline vermek, işleri o işten anlayanlara vermek demektir.

İşten anlamayan insan o işi yüzüne gözüne bulaştırır, fayda vereceğim derken zarar verir.

Zararını da sadece kendisi değil, herkes çeker.

Ama "işi ehline ve sorumlusuna" verdiğinizde o başarı üzerine başarı getir.

Ne yazık ki;

Şuanda bir çok kurumumuzda özellikle idari yapı, tamamen "ehliyetsiz" kişilerin elinde.

Oldu içindir ki;

Ülke ve millet olarak bir türlü "hayat ikmalinde" iki yakamız bir araya gelmiyor.