NAL TOPLAMAYA DEVAM EDER?
Eklenme: 12/9/2016 12:00:00 AM

PİSA ayıbı…

Dün de değinmiştim…

Devam etmek istiyorum…

Hayati öneme sahip bir mevzuu…

İnsan eğitimi…

***

Ne diyoruz!

En büyük yatırım; "insana yapılan yatırımdır"

Öyleyse…

Önce, müfredat…

Sonra da eğiten…

Eğer ki; "milli" değilse…

Tarihine…

Kültürüne…

Medeniyetine…

Coğrafyasına…

İnancına…

Yabancı ise…

"Muhtevasında" yer almıyorsa!

***

Bu demektir ki…

Siz "başta" nesli kaybetmeye mahkûmsunuz…

Çünkü…

O nesil sizin, nesliniz değil...

Var olan, "batıla" teslim etmişsiniz!

İstediğiniz kadar bina yapın…

Derslik inşa edin…

Araç, gereç, teknolojiyle donatın…

En lüks…

En ihtişamlı ortamlar yaratın…

Bir o kadar da; "eğiten" kadrosu verin…

***

Ama!

O'nu "millileştirmezseniz.."

Değerlerine, sahip çıkmayı öğretmezseniz…

Dil bilen…

Sorgulayan…

Soruşturan…

Analiz edebilen…

Geleceğinde söz sahibi, olabilecek aklı vermezseniz!

Sevgiyi…

Saygılı…

Toplumsal birlikteliğin "ulvi" değerlerini, anlatmaz iseniz!

***

Yani, sağlam bir aşçınız…

Ve yemek için, "temiz" malzemeniz yoksa…

Siz istediğiniz kadar sınav yapın…

Her, ders için…

Her yıl, için…

Her dönem için; "koşu atı" gibi…

Çocukları sınavdan sınava koşturtsanız bile…

Maratonu “soluksuz” koşsa bile…

Sizin ondan alabileceğiniz!

Ona "dayattığınız" tekçi, ezberci fikriyattan başka bir şey olmaz..

Ötesi de beklenemez…

***

İşte, neslin hal-i vaziyeti…

Eğitimin…

Öğretimin…

Müfredatın…

Ortaya konulan politikanın; ne kadar galebe çaldığının göstergesidir..

Asilik varsa…

Şiddet varsa…

Terör…

Uyuşturucu…

Ahlaki dejenerasyon vaki ise…

Ki vaki…

Hem de dünden daha berbat halde…

***

Velhasıl!

Okuduğunu anlamayan,

Söylediğini düşünmeyen,

Varlık nedeninden bihaber nesille…

Sizin atacak adımınız kalmaz…

Olsa olsa patinaj olur…

Bir süre sonra, uçurumdan yuvarlanma olur…

Çünkü…

Demokrasiyi de,

Hukuku da,

Adaleti de,

Sosyal,

Ve birlikte yaşam akidesini de "kaybetmiş" olursunuz…

***

Şöyle tarihsel bir sürece bakın…

90 yıldır yaşadığımız bu değil mi?

Hep dünü aramışız…

Dikkat edin…

Her şey ama her şey konuşulur…

Amma velâkin…

Ne hikmetse, Yasama denilen kurum…

İki ileri bir geri modundan bir türlü kurtulmuyor…

Ve bir türlü de…

Milli meselelerinin ana kaynağı olan; "insan eğitimini" konuşmuyor…

Niye?

Çünkü onlar da; "ezberci" zihniyetle yetiştikleri içindir…

***

Aslında...

Ezberci haleti ruhiyatımız!

Toplumsal "genimize" işlenmiş…

Tahribat büyük…

Dikkat edilirse yaşamın her alanında vaki…

Özellikle, "ticaret ve iş sektöründe" bile, en vahim noktada!

Biri ötekine bakıyor..

***

En basit bir yatırımı…

Ya da en sıradan bir işyeri açmayı bırakın…

En devasa iş merkezlerinin inşasında bile…

Ezberci, fikriyat var…

Ne bir arge çalışması..

Ne bir müşteri potansiyeli…

Ne bir "ihtiyaç" ortamı…

Araştıran, sorgulayan yok!

***

Nitekim!

Bu ezberci,

Komşu örneğiyle hayatın,

Ticari sektörün,

İş merkezlerinin varlık alanlarında; "binlerce atıl, terk edilmiş" mekânların bulunması boşuna değildir…

İşte bu ezberci haleti ruhiyatın eseridir hepsi!

***

Kabuk kırılmalı…

Ezberci olmaktan kurtulmalı…

Sorgulayan…

Soruşturan, olunmalı…

Yoksa…

İki ileri bir geri; mekanizması hep işler…

Nesilde, "bize beddua eder"

Dün olduğu gibi…

Bugün de…

Yarında nal toplamaya da devam eder…

Yani; "millileşelim"

***

ADAM OLAMAZSIN!

Bilmem!…

Bu hikâyeyi bilmeyen var mıdır?

Adam oğluna hep sen adam olamazsın dermiş…

Oğlu da ileride göreceksin nasıl bir adam olduğu mu?

Sana göstereceğim, der, babasına.

Aradan yıllar geçer…

Delikanlı okur ve bir ile vali olur…

Vali olduğu gün yardımcısına emir verir…

Babasının ismini vererek; "git falan köyde bir adam var onu alın getirin" der.

***

Emir–demiri keser misali…

Valinin yardımcısı Valinin babasını apar topar alıp huzura getirirler…

Babasının içeri girmesiyle oğlu babasına seslenir…

Baba;

“Bana adam olamazsın diyordun bak ben vali oldum” der.

Baba da oğluna der ki;

“Oğlum ben sana vali olmazsın demedim ki, adam olamazsın dedim?

Eğer ki, adam olsaydın babanı ayağına getirmezdin…” der…

***

Sizi bilmem…

Ama ben; bu hikayeyi "toplumsal" bir tapınak notu olarak okuyorum..

Her satırı…

Her ifadesi; "büyük bir derinliğe" sahiptir…

Tabi ki, "anlayan" için…

Özellikle…

Makamın,

Mevkiin,

Şöhretin,

Paranın-pul'un "sarhoşluğuna" kapılıp, "karakterini" kaybedenler…

***

Kibrin cenderesine düşen…

Sonradan görme,

Bencil,

Şahsiyet fakiri olanların geldiği merhaleyi anlatan bir hikaye bu..

Diyeceksiniz ki…

Saadete gel, meramın nedir?

Bu hikâyeyi aktarmandaki gayen ne?

Doğrusu, cevap "kişiye" özgü olsa da…

Özü itibariyle, kadim şehir Diyarbakır'da!

Özellikle birçok kamu kuruluşundaki "idareciler" noktasında, arıza-i durum var…

Yani, "adam" yok…

***

İster Vali yardımcısı olsun…

İster, bir kurumda şube müdürü olsun…

Ya da…

Bölge müdürü, il müdürü olsun!

Fark etmiyor…

Saygısı,

Sevgisi,

İnsan olma vasfını; "karşısındakine" göstermiyorsa…

Açılan bir telefona bile; geri dönüş yapmıyorsa…

Acziyet içerisinde ise…

Söylenecek söz; makam sahibi olmuşsun ama adam olamamışsın!

***

Sözün özüyle…

Ben de “arif olan anlar” diyerek..

“Yardımcı olmuşsun, ama adam olamamışsın”

***

MAKAM'IN GÜCÜYLE ALINAN ÜNVANLAR?

Bülent Tekin…

"Yüksek lisans'a" dair bir e-mail atmış..

"İroni bir açıklama" başlığıyla şöyle diyor…

Subaylar…

Yargı mensupları…

Vali, Vali yardımcıları…

Kaymakamlar…

Devlet ve makam olanaklarını kullanarak aldıkları "yüksek lisans, doktora, doçent ve diğer akademik unvanlar?"

Eşitsizlik ve adaletsizlik yarattığı gerekçesiyle KHK ile iptal edilmesi gerekir.

Şaka gibi gelebilir…

Ama bu akademik unvanlar gerçek akademisyenlerin mağduriyetine neden oluyor.

YÖK ve üniversiteler bu dediğimi yapmadıkları için ironi de olsa böyle yazma durumunda kaldım.

Anladınız siz aslında.

***

Eee…

Tekin haksız da değil…

Ki bu mevzuu çok konuşuluyor…

Uzun yıllardır hep "çifte standart" olarak tartışılmaktadır..

Eşit ve adil olmadığına dair…

Neyse…

Biz de bu vesileyle bir kez daha gündeme getirmiş olduk…

Belki birileri; "vakıf" olur da, "standart" bir duruma vesile olur…

***

KÖMÜR YARDIMI NE ZAMAN?

Diyarbakır'dan...

Vatandaşlar soruyor..

Özellikle..

Yoksuk, fakir, aileler..

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan yardım alanlar..

Diyorlar ki..

Kış geldi..

Havalar hayli soğudu..

Ama hala; "yardım kömürleri" dağıtılmış değil.

Neden?

İlgili ve yetkililer cevap bekliyoruz..

Olumlu veya olumsuz..

Dağıtılacak mı,

Dağıtılmayacak mı?

İkmale gelen bir durum varsa; "bizde buradan" ahaliye aktaralım..

Ki, beklenti hali son bulsun..

Hayırlı cumalar...