Neden asker ölümleri artıyor?
Eklenme: 1/5/2012 12:00:00 AM

Farkında mısınız? Son dönemlerde sıkça ama çok sıkça "asker intiharları" yaşanıyor? Neden? Bir diğer neden denilebilinecek ayrıntı da. "İntihar" denilen ölüm tercihinde ekseriyeti "Kürt kökenli" askerlerin olması. Meçhulliyet hâsıl. Bakın, Yeni yılın ilk üç gününde "İntihar" diye açıklanan "dört" asker ölümü var. Hepsi, er ve yine hepsi de Güneydoğu'lu. "Kürt kökenli" ailelerin çocukları.

***

İlk ölüm, Gaziantep'in İslahiye Jandarma Bölük Komutanlığında. Semih Çiftçi. 00.0002.00 nöbetinde, vaka oluyor. Söz de "çenesine" dayadığı tüfeği ateşleyerek "intihar" ediyor. Memleketi, Şanlıurfa'nın Siverek ilçesi. Aile, intihar ettiğine inanmıyor. Çünkü, Yılbaşı gecesi "tüm aile fertlerini" aramış, hasb-i hal etmiş. Morali yerinde. Bir de sosyal, biri imiş.

***

İkinci, Ölümle son bulan intihar vakası ise Elazığ'da yaşandı. Poyraz Jandarma Karakolunda. O da, Yılbaşı gecesi Nöbet kulübesinde. Nasıl oluyorsa gözüne kurşun sıkarak "intihar" etti deniliyor. Memleketi, babancı değil, Van Yani "Kürt" kökenli. Aile er Lütfü Esmer'in 'intiharına" inanmıyor. Çünkü, olaydan bir kaç saat önce ailesini aramış konuşmuş. Morali gayet yerinde imiş. Sosyal biri. Aile, inanmadığı "intihar" ve şüphe duyduğu ölüm şekliyle alakalı yargıya gidiyor. Gerçek ortaya çıksın diye.

***

Üçüncü, Ölümle son bulan intihar ise, Kastamonu'da vuku buldu. İnebolu Jandarma Komutanlığında. O da, yeni yılın ikinci gününde, "intihar" ettiği söyleniyor. Başına ateş ederek! Ölüm saati diğer erler gibi, gece yarısı nöbetinde. Memleketi Malatya. Kürt kökenli. Evli ve 1,5 yaşında da kızı var. Jandarma Er Doğukan Kayaoğlu için, denilene göre "psikolojik" sorunu varmış. Onun da, ailesi bu "gerekçe ve iddialara" pek inanmıyor. Kuşkulu bir ölüm diyorlar. Yargıya gideceğiz.

***

Dördüncü, Yani bu yazıyı kaleme aldığım dün akşam saatlerine kadar vuku bulan son olay. İntihar denilerek "ölen" dördüncü asker. Kısa dönem Çanakkalede askerlik yapıyor Tuncelili Deniz Yurtsever. 3 Ocak günü gece yarısı nöbetinde "intihar" ediyor. 31 yaşında. Terhisine 24 gün kala, "hayatına" son veriyor. Garip. Ailesi. Kız kardeşi diyor ki, "kardeşim politik bir gençti". Onun, "ölümü" seçip intihara kalkışacağına inanmıyorum. Gerçeğin, ortaya çıkması için de "dava" açacaklarını söylüyor.

*** Sosyolojik ve psikolojik olduğu kadar. Siyasal ve etkin doku içeren, "asker" ölümlerindeki artışlar, sıradan değil. Olağan dışı. Vahim bir yapıda almaktadır. Yaşanan ölümlerdeki artışla. Tabi, Yeni yılın bu dört 'intiharı" salt değil, "vatan görevi" ifa edilirken, ölümü seçmek ya da seçtirmek. Kuşkular, Sırlar ihtiva eden bir o kadar da "kazara" ölümlerden söz edebiliriz. Askeri, Eğitim sırasında "ellerine" ceza olsun diye verilen bombaların infilakıyla "ölen" askerler. Denildiğine göre, Son 20 yıl içerisinde bu ve benzer "şüpheli" ölüm sayısı bin 300'ün üzerinde! Dile kolay, Bin 300 genç insan "vatan-i görevini" yerine getirirken "faili meçhul" denilebilinecek "ölüme" yakalanıp, hayata veda ediyor.

***

Gencecik fidanlar. Aileler güle-oynaya, davullu-zurnalı, halaylı. Uğurluyorlar evlatlarını vatan-i görevlerini 'yerine' getirmek üzere. Malum sıcak çatışma ortamının verdiği kaygı ve korku ile "eller yüreklerde". Teskere günü beklemenin "psikolojik" halini her saat yaşayarak. Ne hazindir ki; Bir korku ve devasa endişe de, "acaba oğlum" bir kazaya "kurban mı" gidecek, öldürülüp "intihar mı" etti denilecek. Ya da "kazada" öldü mü, söyleyecekler. Deyip, Dünyanın "en yürek yakıcı evlat" psikolojiyle, gün, ay ve yıllar geçirecek. Bu hal-i durumun ciddi manada, Siyasal, Sosyal Ve psikolojik noktada "derinlik" arz edici bir hassasiyetle araştırılmalı. Meclis, "asker ölümleriyle" alakalı, komisyon kurmalı, araştırmalı. En önemlisi, "asker'de vuku" bulan ve ölümleri getiren olaylar. Salt askeri mahkemelerle sınırlı kalmamalı. Sivile de açılmalı.

***

KOMUTAN, ASKERİ DÜRTÜKLEDİM!

Bir de, komutan "dürttüğü" sakat bıraktı, komikliğine bakın. Erzincan'da, askerlik yapan Er Orhan Abravcı, "sabah sporu" esnasında, komutana gidiyor. Astsubay Mehmet Ersoy. Diyor ki, "Komutanım. Ayağım ağrıyor, yere basamıyorum". Vay, Sen misin mazeret üreten; "yalan" söylüyorsun, "koşmaya" devam! Sonrası, Er Abravcı "acılar" içerisinde yere yığılıyor. İşte bundan sonrası; "İşkence var-i" bir süreç başlıyor Abravcı için. Komutan Ersoy, "Senin hiçbir şeyin yok" deyip, işkence ediyor, odasına kapatıp "dövmeye başlıyor". Darp edilen asker sabah nöbetine gitmeyince bu kez; Vay sen misin nöbete gitmeyen denilerek Üsteğmen Süleyman Şahin üstüne çullanıyor. Bu hal-i durumla, "Mimlenen" Er Abravcı her görüldüğü yerde, "azar ve işkence vari dayak" görüyor.

***

Son olarak, 7 Kasım 2009'da görüyor ki, bu da "dürtükleme" oluyor. Astsubay Ersoy, Karargâhın bahçesinde, yüzlerce askerin gözü önünde, "Allah ne verdiyse" diyor. Asker, Abravcı şiddet karşısında bir seksen yerde, hareketsiz. Ailesine haber veriliyor. Önce Erzincan Askeri Hastanesi, Ardından GATA'da iki kez ameliyat ediliyor. Çare yok; "Kalça kemiği" kırık. Sakat kalıyor. Hem de, ömrünün bundan sonra "hiçte iyileşemeyecek" şekilde. Aile şikâyetçi. 3. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinde dava görülüyor. Ersoy savunmasında diyor ki. "Orhan'ı ince bir çubukla dürtükledim, uzaktan görenler darp sanmış olabilir.". Mahkeme, Ersoy'a bu "dürtüklemeden" dolayı(!) 3 ay hapis cezası veriyor. Sonra hapis cezasını paraya çeviriyor bin 500 liraya diye. Bunu da 24 takside bölüyor. Üsteğmen ise beraat.

***

Düşünüyorum, Vatan'a "vatan borcunu" ödemek için, askere gönderilen canlar için bu kadar "değersiz ve önemsiz" anlayış güden bir yapı ne kadar "vicdan-i güven" sağlayabilir. Mümkün mü? Onun için de, toplum nezdinde bu ve benzer vakalar yüzünden ciddi bir güven kaybı, endişe yaratıcı hal atmosferinde. Başbakan'ın, Söylediği bir söz vardı, "Kendini çek etmeli" diye. Galiba, Türk Silahlı Kuvvetleri de "işleyiş ve anlayış" noktasında, kendini "çek" etmeli. Ki böylesi, Ve benzer acılar "ülke ahalisinin" yüreğine kor ateşi gibi düşmesin. Ana, Baba kuzuları "bir hiç uğruna" keyfe mayeşa düşünceye kurban gitmesin. Bir de, olup-biten, yapana kar kalmasın. Meslek taassubu, silah arkadaşı taassubu ve "koruma-kolluma" zihniyeti, hâsıl edilmesin. Yoksa bir gün gelir bu ordu "asker" bulamaz olur.

 

***

GÜL'ÜN, GÖREV SÜRESİNE YÜRÜRLÜLÜK FORMÜLÜ!

Olabilir mi? Onu bilmem. Ama, Bildiğim Gül'ün görev süresiyle ilgili "mülahazalara" son nokta bugün konulacak. Belki, Siz bu yazıyı okurken, "mevzu" huzura kavuşmuş olacak. Evet, Gül'ün görev süresi 5 mi, 7 yıl mı olacak? Dün, Kulislerde ekseriyetiyle şu konuşuldu. Çıkarılacak, Kanunla şuan ki "yürürlükte" bulunan madde "aşılmış" olunacak. Ara formül yanı. Tek maddelik, Denilecek ki, bahse konu görev süresiyle alakalı kanun "2014'te yürürlüğe" girecek? Böylece, Yüksek Seçim Kurulu'nun Anayasa değişikliğine dayanarak üstünlük alıp, 2012 yılında Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini başlatmasının önüne geçilmiş olacak. Tabi bunun tersi istikamet olur mu? Zayıf görünse de. Siyasi Muhalifler "sineye" kolay kolay çekmezler.