Öyle ya dün de ifade ettim! Buradan bir kere daha yazının hemen başında tekrar etmekte fayda vardır. Düşüncelerin doğru mecrada güven kazanması ve çözüme katkı geliştirmesi için! Neydi o sözler? 'Uyanık olmalıyız ve ufkumuzu geniş tutmalıyız ki, gelebilecek tehlikeleri görüp, karşı atak geliştirmeliyiz' diye! Çünkü şuan için gelişen ve geliştirilmek istenilen hadiseler ciddi manada yarınlar için; 'dengesizlik' icra ediyor. Şöyle ki; bugün 'sokaklarda' tırmanış gösteren toplumsal gerilim gittikçe birçok 'iyi şeyi' dinamitlemektedir.
***
İsterseniz bir hatırlayalım! Sokaktaki yangına ilk kıvılcım nerden geldi? Hepimizin malumudur. 'Kürt Açılımı'yla ilk kıvılcım çakıldı. Çünkü Türkiye 'kanayan' tarihi 'Kürt Hadisesine' karşı ciddi bir tedavi düşüncesi üretti. Her ne kadar 'istenilen' bir düzey ve performans 'hasıl' değildiyse de; Cumhuriyet tarihinden buyana ilk 'kapsamlı' yaklaşımdı. 'Güven' zaafiyeti söz konusu idiyse de; 'açılımı' yani tedavi seanslarını 'tartışma' alevleri içerisinde uygulamaya koydu. Bu durum 'birilerini' doğal olarak rahatsız etti.
***
Çünkü 'Kürt sorununun' çözümü; özellikle hadiseden nemalanan ve güçlenen 'kesimleri' devre dışı bırakacaktı. Yani 'getirim' hortumu kesilecekti. Tabi bu 'kıvılcım' ilk etapta dışa vurmadı; 'saman' misali ateşi içine aldı. 'İçten içe' yanıyordu. Derken 'kaş yapalım derken, göz çıkarma' misali, Öcalan'ın Sağlık durumu. Ve Özellikle 'yeni yapılan' koğuşu. "Hangi akla hizmet" denilebilecek bir düşünceyle; 5 milyon TL harcandı. Daha modern ve Avrupai diye. Ama sanki 'niyet özrüyle', koğuş bir öncekinden küçük tutuldu.
***
Bu kıvılcım içten içe yanan samana dokununca 'alev' topuna döndü. Ve bir anda; her tarafı sardı. Derken; demokrasi ayıbı, hukuki nizamsızlık icra edildi. Demokratik Toplum Partisi hakkındaki 'kapatma' davası karara bağlandı. Hem de 4 günlük kısa bir süre içerisinde; 'birçok tartışma ve gerginliği' beraberinde getirici hukuki infazla; DTP kapatıldı. Partinin 'en mülayim' denilebilecek; 'ılımlı' kanadından Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un 'Milletvekilliği' düşürüldü. Aralarında partiye üye olmayan Leyla Zana, Şırnak'ta Belediye'nin çobanlığını yapanın da bulunduğu 35 kişi 'siyasi yasak' aldı.
***
Etki-tepki noktasında; DTP'liler Anayasa Mahkemesinin kararına karşı 'Sine-i Millete' dönüyoruz dedi. Yani 'Parlamento Kürtleri Hazmetmiyor' diyerek; 'aktif siyaseti' bırakıyoruz dediler. Bu bardağı taşıran damla oldu. Bir anda var olan 'sokaktaki' ateşi gümletti. Bir de üstüne üstlük; Tokat'ta 7 askerin şehit edilmesi haberi gelince. Gel de işin içinden çık! Kitlesel 'eylemler', şiddet gösterilerine, demokratik tepkiler 'provokatif' oldu. Diyarbakır'da 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Aydın Erdem 'malum' bir kör kurşuna hedef olup öldürüldü.
***
Öyle ki her geçen saat içerisinde oluşan hadise mevcut olan 'şiddeti ve kaygı ile tansiyonu' körüklüyordu. Sokak gösterileri, 'batı-doğu' farkı gözetilmeden icra ediliyordu. Molotof kokteylleri, sokak çatışmaları. Derken 'uzun yıllardır' yapılmak istenilen; Kürt-Türk çatışmasına doğru yol geliştirildi. Silahlar, satırlar, bıçaklar çekildi. Provokatif düşünceler 'oluşan' yangından nemalanmak gayesiyle; 'dehşet'engiz görüntüler yaşatmaya başladı. Dünkü yazımda; 'üç kare' resim vermiştim. İşte Türkiye'yi 'bedbaht' duruma sürükleyen üç kare diye.
***
Elinde kuru sıkıdan yapma mermi atan silah göstericilere doğrultulmuş. Teksas kovboyu gibi. Gözaltına alınıp serbest bırakılıyor. Siyasiler de, sözde aydınlar da bu duruma 'nefsi müdafaa' adını verdi. Kendilerine göre 'masumane'. Aslında; yıllardır yapılmak istenilip bir türlü başarılamayan 'etnik çatışmayı' körüklemekti. Ve bakın bu hadise ve 'nefsi müdafaa' düşüncesi; ikinci bir dehşeti yaşattı. O da Muş'un Bulanık ilçesinde. Gönüllü köy korucusu (Manifaturacı) Turan Bilen, 'göstericilerin' üzerine ateş; açıyor. Ayırım yapmadan.
***
Bilânço; biri kızına ilaç almaya giden muhtar, diğeri lise son sınıf öğrencisi yaşamını yitirdi. 8 de yaralı. Bilen için esnaf deniliyor. Ama genel profiline bakıldığında 'Gönüllü köy korucusu' ve kalaşnikof ruhsatlı. İki de ayrıca tabanca. Dün Bulanık hadisesiyle alakalı Diyarbakır'dan giden STK'ların gözlem raporu açıklandı. Hadiseye söylenen tek bir cümle var; 'Bulanık' vakası 'Karanlık yumağı'! Yani; hesaplı-kitaplı bir süreç. Şimdi tüm bunları 'alt alta sıraladığınızda; ortaya çıkan kanı nedir?
***
İşte son iki gündür gündeme getirilen 'güvenlik' zaafiyeti. Yani; Olağanüstü Hal'in 'yeniden' icra edilmesi. Onun için diyorum ki; bu süreç içerisinde 'ne oluyoruz' ekseninde değil, 'ne olacağız' ekseninde konuşmalıyız. Bir de biz 'bu filmleri daha önce' gördük sözünden çok; 'bu filmlerin' hangi süreci geliştirdiğini konuşmalıyız. Boşuna değildir ki iki günden buyana birilerinin 'körüklemesiyle', güvenlik merkezli mekanizmanın tartışmasının alevlendirilmesi. Demem o ki; 'sorunu çözecek, hadiseye pozitif ivme' kazandıracak oluşum, Ne olağanüstü hal, ne sıkıyönetim. Ve ne de benzeri 'mekanizmaların' üretilmesi değil.
***
Geçmişten ders-i ibretle; duruma bakış atarsak. Bu tür 'güvenlik merkezi güvenlik' yapılanması; çözüm getirmediği gibi. Bilakis 'olup-biteni' körüklemiştir. Bugünkü hadiselerin 'özü', 80 ihtilaline dayanmıyor mu? Olağanüstü hal dönemini gördük. Bugün Kandil'deki 'sayısal' çoğunluk o dönemin ürünü değil miydi? Köylerin yakılması, yıkılması, insanların potansiyel suçlu gösterilmesi. 'Silahın ve bombanın' çözüm getiren tek etken olduğu düşüncesiyle; karanlıkların 'üreme gösterdiği' bir dönemdi O.Hal. Kim diyebilir ki; 'Olağanüstü halin mağduru' değilim diye. Birçok 'karanlık' olay yaşatıldı; faili hazır olarak gösterildi PKK diye.
***
Bugün ciddi manada bir kafa karışıklığı yaşıyoruz! Sokaktaki gösteriler, şiddet ve kaygılar 'kimin elini' güçlendiriyor? Ne vahimdir ki; 'hadiseler' ve dayatılan olumsuzluklar 'kar topu' misali hızla büyümekte. Beri taraftan da; çığı beraberinde getiriyor. Ürkmemek, kaygı duymamak elde değil. Onun için diyorum ki; 'Bu filmi daha önce gördük, senaryolar aynı' demek kurtarmıyor. Ve işin içinden çıkmamızı sağlamıyor. O nedenle; 'ders-i ibret' noktasında; kararlı, itidal ve de ortak akılla, toplumsal 'birlikteliği' korumalıyız. Bu da; 'siyasilerin' siyasi salvolarıyla değil, 'topyekun' birliktelik ve kardeşlik duygusuyla; yaratılmak istenilen karanlık tabuları yıkabiliriz.
***
Sonuç itibariye ülkeye ve topluma 'huzursuzluk' getiren etkenlerin listesi kabarık. Ama buna rağmen; Hükümetin 'Kürt Açılımı' noktasındaki kararlılığı ve vurgusu gerçekten önemli. İşte bu önemli 'duruşa' katkı sunmak ve eli güçlendirmek lazım. Bilmeliyiz ki; 'halk oyuyla, demokrasinin ürünü sandıkla' bu iktidarı alaşağı edemeyen etkenler; 'güvenlik merkezine' durumu havale etmek istiyorlar. Anlayacağınız; 'elleri' tetikte olan ister sağcı, ister solcu ister başka bir fraksiyonda olsun, ana hedefi 'demokrasiyi' bölüp-parçalamaktır. İşte bu oyunu bozmalıyız.