Dedik ya; Diyarbakır'da "neler" oluyor? Daha doğrusu; neler olmuyor ki? Bilumum hadise mevcut. Kimi noktada olumlu, kimi noktada olumsuzluklar zinciri. Şöyle bi bakın "kurumların" kurumsal aktivitelerine! Kim hangi parkurda "koşuyor" hizmeti ve icrası kime yönelik. Toplumsal bir hizmet "anlayışı mı" var. Yoksa; iddiaların ifadesiyle "ranta" dayalı hizmet fikri mi var? Sağlık mı, Eğitim mi, Yatırımcı kuruluşlar mı? Mesela; DSİ mi, Karayolları mı? Veya valilik mi, belediyeler mi, Üniversite mi? Diyarbakırspor mu, Sivil Toplum Örgütleri mi? Ya da; "kentin" idaresine(!) nail olmuş siyasiler mi? Velhasıl; hepsi!
***
Anlayacağınız; hangi noktaya bakış koyarsanız "bir girdap" mutlaka vaki. Arıza söz konusu. Şu bir kaç haftalık döneme bi bakın; "Hayır ve Şer" noktasında Diyarbakır nasıl bir mesafe aldı. İsterseniz "Sağlıktan" başlayalım. Çünkü "en çok" tartışma götüren, hamuru sürekli su alan bir yapıya sahip. Şöyle ki; Malum. İlk adım Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nin "kapatılması". Ve "klinik" statüsünde Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaydırılması oldu. Gerekçe "Hastanenin" şu anki fiziki koşullarının yetersizliği. Doğru! Ama yıllardır "fiziki" koşullarda hizmet verdi. Şimdi hastane statüsünden; "klinik" seviyesine düştü. Dün; yüzlerce "hasta" kabul edilirken. Bugün; "daha düşük" bir kabul zorunlu. Farklı bir "çözüm" üretilmez miydi. Hastane kapatmaktansa; yeni hastane yapmak daha doğru bir tercih olmaz mı? Tabi; "amaç" farklı. Nitekim; "hamuru su aldığı" dönem içerisinde "projenin" kime nasıl bir fayda getireceği çok konuşuldu.
***
Asıl "hedefin" Suriçi'ndeki "Hastanelerin" bulunduğu arazilerin boşaltılıp "sivilleşmesi". Ve başka "düşüncelere" hazır yem yapmak. Sizce; bu icraatta hayır mı var, şer mi var? Gelelim; bir başka adıma. O da; Devlet Hastanesinin "tırpan" alması. Yani "işlev" statüsünü aşağı çekip, atıl hale getirmek. Ki bunla alakalı Sağlık Bakanlığına rapor sunuldu; Suriçi Devlet hastanesi'nin "fiziki yapısı" ve hizmet binaları "artık" miadını doldurmuş diye. Hatta eski tarihi binaları "Devlet Hastanesi" binası diye gösterip 1967 yılında yapılmış. Herhangi bir onarım ve müdahale yapılamaz "iddiasıyla" 1967 yılında yapılan Devlet Hastanesi "atıl" gösterildi. Bayındırlık Bakanlığından da; "güçlendirilmesi" yönünde önceden alınmış bir de rapor var. Sağlık Bakanlığının da yayınladığı "Koğuş sisteminden" yataklı tedaviyi çıkarmaya yönelik genelgesine istinaden Devlet hastanesi'nde "tadilata" gidemeyeceğine göre; "boşalt".
***
Bu Suriçi Devlet Hastanesi'nin bir yüzü. Kendi içindeki işleyişe gelince; "çark aynen" devam ediyor. Nitekim; müfettişler hayli dosya inceliyor. Her ne kadar Çocuk hastalıkları Hastanesiyle ilgiliyse de; "ciddi emareler" yok değil. Hastaneler bölgesinin "boşaltılması" faslına dönersek.. Çocuk Hastanesi için Bayındırlık Bakanlığının "yıkım" raporu var. Tropikal Hastalıklar Hastanesi. Ve diğer bölümler de "aynı" minvalde "depreme" dayanıksız. Bu da şu sonucu gösteriyor; Suriçi'ndeki "Hastanelerin" hepsi kısa bir dönem içerisinde "küçülecek.". Ve böylece "uzun zaman dilimidir" üzerine iştah kabartılan paha-biçilmez araziler "küçülmeyle" atıl duruma getirilecek. Sonra da "sivilleşecek". Bir dizi; "kurgulama" söz konusu bu durum için. Ne zaman gerçekleşir bilmem. Ama ciddi manada; kafa yorulmuyor değil. Onun için diyorum ki; Sizce bu icraatta da hayır mı var, şer mi var?
***
Ha bir de; İl Sağlık Müdürü Namık Kemal Kubat'ın "akıbeti". Resmi gazeteye göre; geçtiğimiz hafta başka bir göreve atanmak üzere bu "görevinden" alındı. Hangi göreve atanacağı şuan "meçhul". Görevden alınmasının "gerekçesi" ne diye sorarsanız; "bilumum" derim. Ancak en büyük çekişme; AK Parti İl Teşkilatıyla olan anlaşmazlığıydı. Anlaşmazlıkla alakalı "bir dizi" söylenti var; ama ne kadar doğru bilinmez. Çünkü iki taraf ta "aleni" bir söylemde bulunmuş değil. Neden "çekişme ve anlaşmazlık" diye! Söylentilere göre Yeni görev yeri Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde "Başhekim" yardımcılığı. Aile Hekimliği "sorumlusu" olacağı da konuşulmuyor değil. Her ne ünvan alırsa alsın; "önemli" olan aktivitesi. Ha buarada; Kubat'tan boşalan koltuğa Dr. Mehmet Ataman dün itibariyle oturdu. Dünkü yazımda ifade etmiştim; bu işlemin olacağını.
***
Doğum Hastanesi! 13 yılda bitirilen devasa bir binada; şuan hizmet veriyor. Tabi iki kat faal, diğer katlar "in-cine" ait. Buarada; Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'yle "alakalı" konuşma hakkımı şimdilik "saklı" tutuyorum. Çünkü burası başlı-başına "konuşulup" tartışılması gerekir.
***
SODES projesi. Bilirsiniz. Açılımı; Sosyal Destek Projesi (SODES). Bu aktivitenin "diken" üstünde bir kesimi var. 400'e yakın kişiyi alakadar eden bir mevzu. Proje kapsamında "işe" alınanlar bunlar. Şu an asgari ücretle çeşitli kurumlarda görev yapmaktadırlar. Sorun; Projenin "süresinin" bittiği. Maliye Bakanlığı "bütçe" ayırmadığı için; 15'inden itibaren artık "işsiz" kalacakları söyleniyor. Bu nedenle bir kaç gündür; "huzursuzlar". Eğer "para" yani bütçe sağlanmaz ise; vahim bir durum. İş, aş ve istihdam "fakiri" Diyarbakır'ın işsizler kervanına 400 işsiz daha katılacak. 400 işsiz demek; 400 ailenin aç kalması demektir. Hele bir de; Ramazan-ı Şerif'e dâhil olduğumuz şu günlerde. Bir umut var! O da İl Valisi Mustafa Toprak'ın göstereceği gayret. Şayet; durumun vahametini merkezi hükümete "aktarabilirse." Siyasiler de; "hükümet" nezdinde destek sağlarsa sorun çözülür. Çünkü daha önce benzer durumda; Hüseyin Avni Mutlu çözüm bulmuştu. Tabi bu kişilerin; bulundukları kurumlardaki aktiviteleri de yabana atılacak değil. Özellikle; hastane ve kaymakamlıklarda bir hayli "yol gösterici" konumdalar.
***
Evet. Üniversite! Belediyeler. STK'ların konumu. Ve kentin siyasileri. Beri yanda; 12 Eylül'de yapılacak olan "Anayasa Değişikliğine" ilişkin referandum. Güneydoğuyu kasıp-kavuran "çatışma" ortamı. BDP'nin "Boykot" dayatması ve tabanın yaklaşım düzeyi. Konumuzun sıcak başlıkları. Ancak; bugün için bu kadar diyebiliyoruz. Önümüzdeki günlerde; "tek, tek" sohbetlerimizin konusu olacak. Ancak şunu diyebilirim ki; dün de ifade ettim. Diyarbakırspor'un "düştüğü" bu batağın müsebbipleri "vicdanlarda" hayli sorgulanacaklar. Çünkü "göz göre göre" aleni bir şekilde; yarım asırlık bir çınar kendi içindeki kurtların ihanetiyle "yıkılıyor". Sanırım sınıfsal olarak duruma puan verirsek; Diyarbakır ve Diyarbakırspor birinci sınıf gözükmüyor. Yineliyorum! Ki "görünen köy de kılavuz istemez" misali. Gidişat ve var olan durum; "giderek" kötüleşmektedir. Onun için; "suskun" zevat artık konuşmalı ve müdahale etmelidir. Ya da; mevcudiyete "destek" olup; yeni yıkımları önlemelidir. Aksi takdirde; "avunacağımız" sosyal aktivite televizyon karşısındaki "spor programları" olacak.
***
Sahi; Bu kentin siyasileri nerde? Durumdan "be haberdarlar mı?". Yoksa kendi eserleri olduğu için mi; sessizler! Ne diyebiliriz ki; Diyarbakır'ın çok konuşulacak meseleleri var? Ne yazık ki; "siyasetin" asimilasyonu. Kurumların "dejenereliği". Düşüncelerin "tek tarafgirliği". Ve hep ben diyen anlayışın hükmü. Bizleri "körelttiği" için olsa gerek bir türlü "gerçek ve asıl meselelerimizi" konuşamıyoruz. Ve görmüyoruz.