ÖZGÜR MÜYÜZ?
Eklenme: 10/5/2010 12:00:00 AM

Sahi; Kim diyebilir ki "birey ve toplum" olarak özgürüz! Ya da; Ülke veya devletin özü, yönetimsel anlamda özgür mü? Doğrusu! Bireysel açıdan, ben şahsen özgür değilim. Gördüğüm, bildiğim, tanıdığım herkes te öyle. Sanırım; Sizler de "özgür" değilsiniz. Eee. Ben değil, siz değil, o değil. O zaman; toplum da özgür değil. Elbette ki! Çünkü toplumu oluşturan bireyler "özgür" değilse, o nasıl olabilir? Mümkün mü? Demek ki; Arıza var, tıkanmış, örülmüş, çıkmaz bir sokak var.

* * *

Açık ifadeyle; Özgürlüğü "prangalaşan" bir zorbalık hâsıl! İşte bağnaz ve küstahlık ihtiva eden; durum da bu. Zorba ve totaliter vesayet söz konusu! Bugün; Yaşamın, bireyin ve toplumun varlık gösterdiği her alanda bu zorbalık var. Tabi; çifte standartlığı da cabası. Dedik ya; Özgür müyüz diye! Maalesef. Yasak. Yasaklar. Ve pek tabi ki; yasaklar silsilesi. Kahrediciliği; Birine var, diğerine yok! Onun için inkâr edilemez bir gerçek diyorum; bu yaşanılan tablo! Ne anlam yüklenilebilinir; Her halde "zorbalıktan" başka bir tanım olamaz!

* * *

Yıllarca; İnanca, ibadete. Giyim ve kuşama. Düşünce ve ifadeye. Bireysel hak ve hukuka. Dil, din ve inanç hürriyetine. Halklar ve haklar. Demokrasi, İnsan Hakları. Özgür bir "var olabilme" alanına sahip olabildi ki, olabilindi mi? Hayır! Bilakis; Her söylem, her istem "yasaklar" üzerine inşa edilen zorbalığın prangalarına mahkûmdu.

* * *

Biz Kürtler! Kendimizi ifade edebiliyor muyduk? Hayır! "Kürt" kelimesi dahi; "giyotin" gibi; 163'le infaz ediliyordu. Bölücü diye! İnkâr. İnkâr. Ve yine İnkâr! Asimilasyon "dehşetli" bir enjeksiyonla; zerk ediliyordu. Hala da; bir vesayet hâkim! Kürt dili. Anadil. Eğitimi, dersini görmek. Yine "yasaklar" kervanında. Çifte standart; Arapça "seçmeli" ders, Kürtçe seçmeli ders olamaz; yasak! Sistemin "ürünüysen", çekil yana! Çarkın "ezileniysen", git o tarafa. Zorbalık! Özgürlüğün çığlığı şu olmaz mı; Çek elini, bırak benliğimi. Sana ne benim inancımdan, dilimden, giyimimden ve de düşüncemden. Ya da; "kimliğimden", "ana dilimden."

* * *

Dün; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir konuşma yaptı. Hani derler ya "içimi" okudu misali; aynen öyle. Ve düşünün; Bu konuşmayı yapan kişinin işgal ettiği makam. Yargının "en tepesi". Tabi bu konuşmayı yaparken, bir de iç çekiyor. Geçmişin "zorba" halini hatırlayarak; "Derin devletten bu devlet çok çekti". Az önceki; Yasaklar "ağına" alınan, "bireyin ve toplumların" özgürlük dokusuna ilişkin söylemleri de ifade ederek. Derin demokrasiden. Derin özgürlüklerden. Derin Hukuk devletinden hiçbir şey çekmedi! Yani; Bir kuşak "bu özgürlüklerin" mücadelesini verdi. Ama birileri; O kuşağa "zorbalık" vesayetiyle talihsiz bir süreç yaşattı. İnkar politikaları dayatarak.

* * *

Kılıç bu ezber bozan sözleri; "üniversite" gençliğinin huzurunda söylüyor. Ve altı çizili bir ifadesi de; "Eğer demokrasimizin, üniversitemizin, devletimizin bağışıklık sistemini güçlendirmek istiyorsak, o zaman daha çok demokrasi, daha çok özgürlük taleplerine kulak vermek zorundayız". Velhasıl, Ülke, toplum ve birey olarak "kaybedilen" çok yıllarımız var. Ne acıdır ki; bu yıllar "özgürlükleri" ağır faturalandırmıştır. Şöyle tarihi bir geçmişe bakalım; 1968 kuşağının yaşadığı. Ya da; 78 kuşağı. Veyahut 84 kuşağı.

* * *

Aslında; Adnan Menderes'in "idamıyla" gelişen post modern darbeler. Halka rağmen "halkı" yönetmek! Yaşanılan çağ. Tüketilen zaman ve süreç! Artık; "yeter diyor" bu vesayetlerin inşasına yönelik zorbalık! Bırakın; Özgürlükler filizlensin. Hem birey. Hem toplum. Hem devlet. O filizlenen ağacın "özgür" meyvesiyle; huzuru, güveni, istikrarı ve kardeşliği kucaklasın. Kim; Ne düşünüyorsa. Kim; Neyi konuşmak istiyorsa. Kim; Nasıl giyinmek istiyorsa. Kim; Nasıl ibadet yapmak istiyorsa. Kim; Kısacası nasıl "yaşamak" istiyorsa, bırak öyle yaşasın. Yeter ki; "başkasının" hakkına, hukukuna ve özgürlüğüne "tecavüz" etmesin.

* * *

Eğer; Türkiye Bülent Arınç'ın ifade ettiği gibi "giyotinli" yasak ve yasalardan kurtulursa. İnanıyorum ki; "yeryüzünün" en huzurlu ve özgür ülkesi olur. Ne; Kürt sorunu, ne Türk sorunu, ne Başörtü sorunu, ne de dil sorunu. Hele yoksulluk ve geri kalmışlık mı, vesayetler zinciri mi, "zerresi" hasıl olmaz. Yapacağımız tek şey; Samimiyet ve özgür olabilmektir! Garip olan da; Bir kaç yıl önce "dilinden, dininden, giyiminden ve ibadetinden" bahsederken "vatan haini" ya da bölücü diye yargılayıp hapse atılırken. Bugün daha bir ateşli durum vaki iken; soran yok! Boşuna büyüklerimiz ifade etmiyor; Yasak ve vesayetlere dayalı "zorba" yönetim ve anlayışların ömrü baki değil. Şöyle; zaman tünelinde bi bakın "zorbalığı" siyasi güç olarak gören zihniyetlerin "esamesi" okunuyor mu? Hepsinin şu anki yeri; "kirli bir çukur" değil mi?