Pardon; ‘Âkil’ mi, ‘Akıl’ mı sizin unvanınız!
Eklenme: 9/14/2012 12:00:00 AM

Şu;

kil mi," yoksa "akıl mı" adamlar mevzusu var ya.

Hani boğaza arz-ı endam ederek kadeh tokuşturanlar...

Ve kendilerince;

"Fikri mülahazayla", Kürt sorununu çözme noktasında "köprü" olmaya aday olduklarını söyleyenler.

Pek tabi ki;

Kendilerine özgü "misyon ve isim" kurgusu yapanlar.

Son günlerin; en popüler mevzusu!

Doğrusu oluşumun,

Şekli ve aktörleriyle alakalı düşüncemi, hafta başında, buradan dile getirmiştim!

İnsan, hiç kendi kendine "ben akıl" pardon "kil adımım" deyip, ortalığa çığlık atar mı?

***

Biri, zıt fikir ortaya koymadıkça en hassasiyeti de, "sizi kim seçti?"

Üstadın ifadesiyle hepsi;

"Kerametleri kendilerinden menkul" kişiler.

Eee.

Boşuna değil, "Kürt sorunun" yıllardır çözümsüzlük; "batağında" debelenip-durduğu.

çünkü bugüne kadar;

Meseleye hep,

Boğazın seyr-ü seferine keyif icra edilerek bakılmış.

***

Tıpkı;

"kil" pardon "akıl" olmaya aday, şuan ki zat-i muhteremlerin "Birentel Restorandı" seçmeleri gibi!

Neyse!

Yıllardır böylesi bir konseptin olmasını isteme sevdamdan artık vazgeçiyorum...

Görülen lüzum üzerine!

Yani;

Ahali tarafından seçilen "kil adamların" söz sahipliğiyle, meseleye önemli çözümsel katkı sağlar, "düşüncemi" geri alıyorum.

Lakin;

Yandaş müteahhit misali bu köprüye de "çürüğe çıkardılar"

***

Daha yol alınmadan;

Bölgede ve batı'da "itibar" kaybına uğradılar.

Zaten;

Bundan sonra "kil adam" kriterine uygun hareket edilse bile; hep "kuşku" kamil olur.

Artık kimse güvenmez.

Velhasıl;

Kürtler de, Türkler de ve bu işin "tarafları ve söz sahipleri de", ortaya çıkanlara güven duymuyor.

Şayet güvenle bakmamış olsaydılar;

Kandil de,

İmralı da, özelliklen de BDP.

Ve tabi ki,

Hükümet, muhalefet dhil olmak üzere.

Taraflar; "bel çıkma" hamlesinde bulunurlardı.

Ama yok.

Yani, ihlslı bir serüven icra etmediler.

***

Bilemiyorum,

Okudunuz mu Tarihçi Murat Bardakçı'nın önceki günkü yazısını.

Ben yazısını okudum.

"kil adam" ve Katil Ankara.

Her ne kadar;

Fikri "uyuşmazlığımız hasıl ise de, yazıda "lisan-ı" ders-i vardı

Özellikle;

Kendilerine "amaç ve görev" biçenlerin, tanıtım telffuzuna işaret getirerek.

Tabi; "oluşuma" o da, eleştiri getiriyor.

"Kim sizi seçti?" noktasında.

Bardakçı.

Diyor ki;

Oluşumunuza yönelik "telffuzda, "kil mi", yoksa "akıl mı" diyorsunuz.

Soruya;

Açıklama getirerek, "hangisini kullanacağınıza-mıza" karar verelim diyor.

***

çünkü;

"Akil" denecekse, Türkçede bunun mnsı başkadır..

Nedir derseniz?

Diyor ki;

Yiyen, silip süpüren".

Yok şayet "bilge, akıllı" mnsında kullanacaksanız. O zaman; "kil" demeniz gerekir...

Lisan, düzeltmesini yaparken, "kil adamlar" müessesesinin, "asırlar" boyu var olduğuna da dikkat çekiyor.

El hak.

Güneydoğu bölgemizde de,

Özellikle "kan davalarında", aileler arasında "nedenleri farklı" husumetlerin giderilmesinde; "hep" benzer oluşum-lar rol almıştır.

Taraflar arasında; "hakemlik" müessesesini işletmek için...

***

Ama diyeceksiniz ki;

Hakem,

Kimliğiyle,

Adalet dağıtan düdüğüyle,

Zihni mülahazasıyla "tarafsız ve bağımsız" olması gerektiği gibi; "sözüne güven" olmalı.

Özelliklen de;

Yaşam maratonunda, "arıza-i" hayata, ikmal olmamalı.

Oluşumda,

Tek bir arıza-i beşer var ise, sirayeti topyekndur.

Velhasıl,

"kil adam mı" yoksa "akıl adam mı", seçeceğiz.

Yoksa "birilerinin" bu unvanla, "ortaya çıkmasına", rıza mı göstereceğiz.

Önce buna "karar" verilmesi gerekir.

***

Gelelim;

Kürt meselesiyle alakalı şuan "tarafların" sergilediği duruşa.

Bilindiği gibi;

Mevzuunun dört bir kanadındaki tüm tarafların şuan "ağzından" çıkan sözcükler "şiddet" körükleyici.

Bölgenin,

Meselesini ve ülkenin siyasi seyrini, iyi takip edenler bilirler.

Bundan, bir yıl öncesine kadar da.

Daha önce;

"çatışma" ortamının alev aldığı zaman dilimi içerisinde mutlaka taraflardan biri "makul" bir lisan tercih ederdi.

Ve "silahsız", çatışmasız, şiddetsiz "bir öneri" ortaya koyardı.

***

Ama şimdi;

Ne makul bir lisan, ne "çözüme" dair, mülahaza ve öneri, yok.

Bundan dolayıdır ki;

Ülke ve millet olarak, bir bütünlük kaygısı içerisinde soruyoruz; "ne olacak bu hal-i vaziyet?"

Galiba; ciddi manada siyaset.

Özellikle; Ankara ve Meclis.

Yani bir bütünlük içerisinde, "teröre" ve Kürt meselesine karşı "çözüm" üreten atmosferden, hızla "uzaklaşarak, dışlanıyor.

***

Eee.

Mesela yeni vaka.

Leyla Zana nerde şimdi?

Ortalarda gözükmüyor.

Takdir edersiniz ki;

Kürt siyasal hareketinin öncü isimleri ve ağır bedel ödeyenlerin başında gelen biri değil miydi?

Şimdi kayıp.

Ne için;

O an ki gelişen atmosfer noktasında "Kürt sorunun" çözümünde,

Başbakan'a güveniyorum dedi.

Bu söylemin karşılığını alınca Başbakanla görüştü.

Ki bu görüşmede; hiç bir fikrinden de ödün vermedi.

çözüm istedi.

***

Ancak ne var ki görüşme sonrasında;

Kendi kanadından benimsenen şiddet dilini benimseyenlerden ard arda gelen "eleştirilerin yaylım ateşine" tabi tutuldu.

Şimdi kayıplarda, nerde olduğu, ne yaptığı "bilinmiyor".

Anlayacağınız;

Meselenin tarafları hangi kanat olursa olsun.

Buyurgan, tahakkümcü, rol tayin edici, eşitsiz ve sağlıksız bir dil.

Ve tabi ki;

İnsanları taraf olmaya zorlamakla, zoru dayatmakla "çözümü" sağlaması mümkün olmadığı gibi; "çözümsüzlüğe" yeni güçler katmaya sebep olur.

Sizce.

Hayırlı Cumalar.