PROVOKE YUMRUK!
Eklenme: 4/13/2010 12:00:00 AM

Samsun'da; Dün Ahmet Türk'e yönelik gerçekleştirilen 'fiili' saldırı. Ve Türk'ün yüzüne aldığı 'yumruk' darbeleri. Ülke ve millet açısından; sıradan' bir hadise değil. Vahim bir vaka! Öncelikle ifade etmek istiyorum; 'Faşizan ve alçakça' icra edilen saldırı kabul edilemez. Edilmemeli! Zaten hiçbir gerekçe 'haklılık' geliştirmeyeceği gibi; kabil de değil. Çünkü saldırı her ne kadar 'bireysel' gerçekleşmiş deniliyorsa da! Özündeki 'amaç ve temel hedef' toplumsal saldırıdır. Burada 'hem Kürt' halkı hedeftedir. Hem de; 'ülkenin' demokratik gidişatı. Hem de; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 'kendisi'.

* * *

Büyüklerimiz boşuna 'okkalı' sözler sarf etmiş değiller. Her 'sözün' ardında bir yaşanmışlık ve tecrübe vardır. İşte o sözlerden biri de şudur; "Su uyur, düşman uyumaz" diye! Kürtlerin "ağabey" olarak kabul ettiği! Ve hayatını "Kürtlerin" siyasi mücadelesine harcayan Ahmet Türk'e 'atılan' yumruk. "Bireysel" tepkiye dayalı değil. Çünkü Ahmet Türk'ün 'konum ve misyonu' farklı. Kürtler açısından değer ve varlığı 'ayrı' bir ölçüdedir. "Barış güvercini' bir ruha sahip. Nitekim 'gelişen tepki de' atılan Yumruğun 'Kürtlere atılan yumruk' olarak değerlendirilmesidir.

* * *

Düşünün! Bulanık'ta göstericilere ateş açıp 2 kişiyi öldüren korucu sanığın Samsun'da duruşması var. Ahmet Türk, BDP Milletvekilleri Sırrı Sakık, Aysel Tuğluk ve diğerleri 'Adliye'de; Duruşmayı 'izlemek' üzere gelmişler. Malum! Bulanık hadisesi DTP'lilerin yaptığı gösteri esnasında vuku buldu. Ve ölenlerden biri de; göstericiler arasında yer alan bir kişi. Türk duruşma sonrası kısa bir açıklama yapıyor. Davanın neden Muş'ta görülmediğine ilişkin. Bu açıklamadan sonra, Adliye merdivenlerinden iniyor. Tam da, 'Sakık'ın 'kırmızı plakalı' resmi aracına binmek isterlerken saldırıya uğruyor. Hem de; onlarca kişi arasında, yüzlerce kişinin de gözleri önünde.

* * *

Türk'e ardı ardına 'yumruklar' sallıyor. Türkün burnunda kırıklar, alnı da yarılıyor. Vahim! Ve derin 'kokular' içeren bir tablo. Adliye ki 'en çok' önlemin alındığı ve korunduğu bir kurum. Her adımda bir güvenlik görevlisi. Nitekim davayla alakalı 'önceden' bir dizi tedbirler dahi alınmış. Gerek polis ve gerekse jandarma tarafından. Bariyerler dahi; kurulmuş. Yasak bölgeler oluşturulmuş. Çevrede bu kadar sivil-resmi 'güvenlik' birimleri var olurken; Biri 'karşı kaldırımdan' bariyerleri aşıyor. Elini-kolunu sallayıp karşıya geçiyor. Sonra Ahmet Türk'e yanaşıp; önce yakasından tutuyor. Sonra da; 'seri' bir şekilde yumruklar savuruyor. Olacak şey mi? Organize 'hâsıl' ise elbette ki olur!

* * *

Saldırıyı gerçekleştiren; 'garson' ve eski sabıkalı. 30 yaşlarında! Şuan gözaltında ve sorgulanıyor. Olay sonrasında; Türk ve Sırrı Sakık 'ciddi' iddialarda bulundular. Özellikle güvenlik güçlerinin zafiyet içerisinde olduklarını. Saldırgana karşı 'müdahalede' ve gözaltıda 'imtina' gösterdiklerini. Aslında; 'saldırıya' ilişkin görüntüler de 'durumu' açıkça ifade etmektedir. Acaba dedirtmiyor değil. Çünkü bu ülke Ogün Samsat gibi 'katillerin' kahraman olarak 'ağırlandıklarını' gördü. Hrant Dink'in katili Samsat 'çay-kahveyle' ağırlanmış. Gazete ve yemeklerle 'misafirlik' arz etmişti.

* * *

Boşuna demiyoruz; Burası Türkiye 'her an her şey olabilir?' diye! Evet! Ahmet Türk'e atılan yumruk. Sonuç ve arkasındaki 'sis perdesi' neyi gösterir bilmem. Ancak; 'hadise' her ne kadar şuanki resmi ifadelere göre 'bireysel' gösterilmeye çalışılıyorsa da. Az önce ifade ettiğim gibi; 'özü' itibariyle 'provokasyona' dönüktür. Ve 'derinlik' açısından ciddi emareler vardır. "Uyumayan düşman", bulanık havayı da sevdiği için; böylesi 'hadiselerden' önemli şekilde nemalanır. Onun için de; 'uyanık' ve akl-ı selim olmak lazım.

* * *

Özellikle; Siyasal iktidar Türk'e atılan 'yumruğu' adi bir vaka olarak görmemeli. Hele hele, Van'da Baykal'a atılan 'yumurtalar' gibi; 'oldu-bittiye' getirmemeli. Çünkü Türk'e atılan 'yumruk'. Baykal'a Van'da atılan 'yumurtalara' benzemez! Onun için BDP'li Selahattin Demirtaş'ın ifade ettiği; "Tavrımızın CHP gibi olmayacağını Başbakanın bilmesi lazım" Demem o ki Hükümet! Ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. İçişleri Bakanı Beşir Atalay. "Hadisenin' yaratacağı rüzgârı ve geliştireceği sinerjiyi 'iyi okumalı'.

* * *

Düşünün; Bir taraftan "demokratik" açılımın maratonu devam ediyor. Diğer yandan; Anayasa Değişikliği gibi 'önemli' bir koşu var. Hadisenin bir de Meclis'teki 'oylaması'. Sayısal rakam. BDP ile hükümetin 'dirsek' teması! Beri yanda; "Balyoz" operasyonu. Yargı reformu. "Gözaltıların" yeniden devam edeceği. Ortadoğu 'üzerindeki' yeni stratejiler. Başbakan Erdoğan'ın "ABD" gezisi. Ermenistan'la olan 'diyalog'. Tüm bunları 'alt alta' koyduğumuzda; Türkiye ciddi bir 'değişim' sürecine girmiş ve ilerlemektedir. İşte bu ilerlemeyi ve değişimi 'baltalamak' isteyen şer güçler vardır ki. Bunları Sağır Sultan biliyor. Türk'e atılan 'yumruk' sürece ve Kürtlerin yarınlarına yönelik 'çelmedir'.

* * *

Sonuç itibariyle; Sayın Türk'e geçmiş olsun diyorum. Ve bir Kürt olarak 'şoven ve faşizan' saldırıyı lanetleyip kınıyorum. Ancak bir de; uyarım olacak. Ki Ahmet Türkte aynı noktaya dikkat çekti. Bugüne kadar 'onlarca' benzer provokasyonlar icra edildi. Çünkü bu saldırı ne ilktir. Ne de son olacak gibi gözüküyor. "Mayası" tutmayan bir politika anlayışıdır. Onun için "sağduyulu' ve akl-ı selim olmamız gerekir. Onların 'içimize' enjekte etmek istedikleri "ötekileştirme". Hizipleşme 'çatışmasına' yönelik mayalama düşüncelerini 'ber taraf' etmeliyiz. Ve mayalarının tutmaması için de; elimizden geleni yapmalıyız. Velhasıl birileri bilmeli; Şiddet, baskı ve zulüm bugüne kadar 'toplumlara' kan ve gözyaşından başka bir getirisi olmadığı gibi. Yıldırma politikası olarak da; 'rafa' kaldırılmış bir anlayıştır.

* * *

ALATAŞ'I KAYBETTİK!

O da; 'kahrolası' kansere yenik düştü. Genç yaşta; 'boyun' eğdi; tıbbın' aciz kaldığı haine.. Evet!.. Kaybettik.. "Her dağın gölgesi Deniz'e düşer"" yüzü.. Bu kez; 'o düştü', uçsuz-bucaksız gerçek hayata. Sanırım; kimden bahsettiğimi anladınız.. Meslektaşımdan söz ediyorum; Evrim Alataş'ı kaybettik.. Aslında; Kaybedeni çok! Bugün Diyarbakır'da.. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyetinde düzenlenecek cenaze töreni sonrasında Malatya'ya götürülecek. Doğup-büyüdüğü, kokusuna hasret olduğu Akçadağ ilçesi Gölpınar köyündeki Baba ocağına götürülecek. Ve burda toprağa verilecek..

* * *

13 yıldır mücadele ediyor; 'kanseri' yenmek için. Alataş bir yanda bununla penceleşirken. Diğer yandan da boş durmuyordu. Yazıyordu-çiziyordu. Ki son eseri; "Min Dit" oldu.. "Ben Gördüm" Kürtçe "ödüllü" filmin yazarlarından. Ne diyelim! Kendisiyle 'pek' tanışma fırsatım olmadı. Ama kendisini 'son zamanlarda' bir hayli takip etmişliğim oldu. "Min Dit" filminden dolayı.. Mekanın cennet olsun.