RAHATSIZLIĞIN ARKASINDAKİLER…
Eklenme: 3/3/2017 12:00:00 AM

Lafı gevelemeye…

İşi; "üzüntüye"…

Sözü "editöryal hataya"…

Yani…

Yaratılan "Karargâh rahatsızlığına", kıvırma mazur görülmez!

Göremem de…

Çünkü "can çıkar huy çıkmaz" kabilinden…

O karargâh.

O rahatsızlık.

İki kelimenin bir cümlede kullanılması; "hep var" olmuştur.

***

Bugün değil.

Tarihin "sayfaları" çevrilince görülür…

Sabıka, hayli kabarık…

Suç bir değil. Binlerle ifade edilebilinir.

Milli iradeye…

Sivil hükümete…

Devletin bekasına dair; "hangi komplikasyonların" reva görüldüğü…

60'lara gidin…

70'lere bir bakın…

80'leri gözlerinizin önüne getirin…

Daha yakın…

28 Şubat'ın "icra sürecine" gelin…

***

Medya…

Hele ki, "amiral(!)" vasfını kendine verdiren Hürriyet!

Yani eski medya düzeni…

Hep karargâh.

Hep sualler.

Hep mektuplar.

Hep ismini vermeyenler…

Hep güvenilir kaynaklar denilerek; "algı" manşetli haberler…

İşin patronu…

Amiral geminin(!) sahibi…

Nice hükümetleri.

Nice bakanları.

Nice Devlet-i Âliye’nin zat’ını "pijamayla" karşıladığı.

Ya da, konağında "listeleyip", hükümet kurduğu…

***

Evet…

O karargâh.

O rahatsızlık…

Hep ama hep, dönemsel olarak "üreme" gösterip, saha hâkimiyetine soyunmuştur.

Kimse.

7 soruyu,

7 cevabı…

İktidar ya da muhalefet açısından; "rahatsızlık" kamuflajına sokmasın.

Ki inanmam…

Zamanlama…

Hele ki cevaplama, ve neşriyatı…

***

Burada sorgulanacak olan çok şey var.

Ama öncelik…

Karargâh…

İç siyasete "alet" olmak istemiyoruz, fikriyatında ise…

Bunu "medya" üzerinden, neden ifşa etti?

Varsa bir rahatsızlık…

Ki iktidar açısından pek olduğunu sanmıyorum.

Ama muhalefete…

Ulusalcı…

Kemalist…

Hele ki CHP eksenli bir durum söz konusu ise…

Makul olanı…

Birebir, "aracısız" kamuda farklı operasyonel rahatsızlık oluşmaması noktasında; "kendin" söyle…

Ay'da bir MGK'nın bildirisi var.

O bildiriye; "bizi siyasete malzeme" yapmayın diyeydiniz…

Yok.

***

Vaziyet "eski" alışkanlık…

Niyet, "çok derinlik" arz edici bir düşünce akla getirmiyor değil…

Rahatsızlık…

Eeeyy darbe sevici Hürriyet…

15 Temmuz'da "bir zihin yanması" oldu.

İnkâr değil…

Ama toplumsal bir güven, kazandınız…

İşte o güveni…

"Huysuzluğunuzla" iç kaos adına; "rahatsızlık" beyanıyla, gerilime gittiniz.

Ama kimse yutmadı…

Terbiyesizlik oldu.

Seviyesizlik oldu.

Basın adına; "en büyük ahlaksızlığın" icrası oldu.

İş artık…

Basın hürriyeti.

Gazetecilik tarafsızlığı.

Mesleki noktadan sıyrılmıştır…

Birilerinin nam-ı hesabına, dün olduğu gibi bugün de, "yerine" getirmektedir.

***

O'nun için…

Eğer ki, Türkiye yeni bir Türkiye olmak istiyorsa.

Sistemin değişikliği.

Zihniyetin yenilenmesi söz konusu ise…

Vesayetçi.

Seküler.

Jakoben, Kemalist, ulusalcı, "tekçi" fikriyattan kendini arındırmalı.

Tüm yaşam alanları "kurutulmalı."

Tankların.

Topların…

Namluların.

Savaş uçaklarının "milli iradeye" yönelmeyeceği…

Hayal bile edilemeyecek bir nizama sokulmalı…

Ab-ı hayat tanınmamalı…

Kimse.

Ama kimse, "toplum" mühendisliğine yönelmeyecek.

Kendini ikmal edemeyecek.

Varsa bir mühendis; o da "milletin" kendisi olacağı hakikatidir…

Aksi düşünülemez.

***

Diyorum ki…

"Karargâh rahatsız" manşeti hesap vermelidir.

Sorulmalıdır…

İmzası olan da…

Neşriyatı yapan da…

Fikri beyanda, bulunanın da; "sır perdesinin" aralanması için.

Özellikle;

Kimin dahli var, kimin dahli yok?

"O başlığın" hizmet edeceği birileri var mı, yok mu bilinsin?..

Nitekim…

Önceki gün kullanılan karikatür…

Asker üniforması üzerinde; "rahatsız etmeyin" ifadesi…

Yine birileri "masum" görse de…

Vardır bir "inlik" mesaj diye düşünmemek elde değil.

Bir okurumun ifadesiyle…

Rahatsız olan varsa; "çekip gitsin" tutan mı var?

***

Neyse!

Rahatsız olan da,

“Rahatım yerinde” diyen de…

Arayış içerisinde bulunan da…

16 Nisan'da ortaya koyacağı "tercihle", kendisine kulvar seçecek…

Mevcudiyete dair.

Biri diyecek ki; halimden memnunum, rahatsız edilmek istemiyorum…

Değişime; "HAYIR" diyorum diyecek...

Biri de diyecek ki; “hiç de halimden memnun değilim, rahatsızım, çünkü huzurum yok”…

Değişime; "EVET" diyorum diyecek…

Haydı hayırlısı derken…

Şu sözü, hiç ama hiç unutmamamız da gerekir…

Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına, nur yağardı.

***

CHP NİYE İKTİDAR OLAMIYOR?

Bir okurum.

Bir önceki yazıma yorum yapmış.

Sizce…

CHP neden iktidar olamıyor?

Doğrusu.

Bu soruyu, burada çok ama çok mevzubahis ettim.

Sorguladım.

Ki AK Parti iktidarı dönemi içinde de…

Her seçimde; "oyunu" artırması ve kazanan olması noktasında ifade ettmiştim..

Türkiye açısından arıza-i durum ikmalini de.

***

Şöyle ki…

En büyük şansızlık…

Millet için…

Ülke için…

Devlet açısından; "muhalefetin" olmayışı…

CHP'nin, "misyonunu" yerine getirmeyişidir.

AK Parti için de.

En büyük şans, kısmet, bereket de…

CHP'nin alternatif olabilme gayretini içeren bir siyaseti ortaya koymayışıdır…

Eğer ki, ortaya konulmuş olunsaydı…

Günümüz…

Dünden, çok ama çok daha; "kazançlı" olurdu.

Ama değil.

***

CHP niye iktidar olamıyor sorusuna yeniden dönersek?!

Altı ok zihniyeti…

Cumhuriyetin kuruluşuyla; "Devlet-i Âliye’nin" kılcal damarına kendini nüfuz etti.

O günden bugüne!

"Vesayetini" her halükarda koruyor, kolluyor ve ikmal ediyor.

Koruyucusu da.

İşte o "rahatsızlığın karargâhıdır?"

İhtiyacı yok…

Ne siyaset üretmeye,

Ne iktidar olmaya,

Ne alternatif olmaya,

Ne toplumsal umut geliştirmeye,

Ne demokratik zemin oluşturmaya…

Ne de.

Kendini vasıflandırdığı "sosyal demokrat" kimliğini yaşatmaya?!

***

Tek hedef…

Kavga…

Gerilim…

Kaos…

Ruhsuzluk üreten iç dağınıklığın, yaratılması…

Siyasi kutuplaşma…

Toplumsal hizipleşme "ateşini" sürekli körüklemek…

Ki koruyan-kollayan "vesayet" karargâhı, "kendine kurtarıcılık" pozisyonu alsın…

CHP'nin özü bu…

Gelen lider de, giden lider de; "aynı çarkın" üreticisi!

Yani can çıksa, huy çıkmaz…

***

Sonuç itibariyle…

CHP "neden iktidar olmuyor, neden seçim kazanmıyor?" sorusunun yerine.

Diyorum ki, artık kendini sosyal demokrat olarak görenler…

Bence; şu soruya yanıt aramalılar.

Neden;

CHP "Sosyal faşizmin!" rotasından, bir türlü kendini çıkaramıyor?…

Ya da kurtaramıyor..

Hayırlı cumalar…