RAKAMLAR DEĞİL; ANLATTIĞI ÖNEMLİ
Eklenme: 9/15/2010 12:00:00 AM

Güneydoğu cephesinde;

Referandumun en önemli sonucu hiç kuşkusuz ki "boykot" olgusudur!

Ve pek tabi ki;

Bu olgunun "alevlendirdiği" siyasi mülahazalar.

İzliyorum!

Okuyorum da; "sandığın" ortaya koyduğu "matematiksel" rakamlara "bindirme" yapılan analizleri.

Farklı; "fikirler" inşa ediliyor!

Kimi;

Sonucunu AK Parti olarak gördüğü "Evet"in yüzdeliğini.

Kimi de;

BDP'nin "boykot" çağrısına uyulma oranının yüzdeliğini.

Doğrusu;

Mülahazaların "çıkış" merkezi farklılık arz ediyorsa da ortak payda "kim kazançlı?" sorusudur.

Ana tartışma merkezi de Diyarbakır!

Çünkü;

Ülkenin olduğu kadar Dünya'nın dikkatlerinin "odağındaki" bir kent.

Hem siyasi açısından.

Hem de, bölgesel coğrafik yapıdan dolayı.

***

Neyse!

Referandum'daki katılım yüzdesi; 35,2.

"Evet" diyenler ise 264 bin 798.

Hayır diyenler de; 16 bin 736.

Şimdi;

Seçmen sayısı 849 bin 859.

Matematiksel toplama çıkarma yaptığımızda; şu rakam çıkıyor.

Sandığa gitmeyen yüzde 64,8.

Kişi noktasında; 620 bin 437 kişi.

Yani sandığa gitmeyerek oy kullanmayan kesim.

Katılım ve katılmamanın rakamlar verilerinin arasında; büyük bir fark var.

Peki, bu fark;

Otomatikman hemen, BDP ve AK Parti'nin hanesine mi yazılması gerekir?

Yoksa!

Siyasal anlamda "biraz dur" çekip; "hak" paylaşımında başkalarının da var olduğunu söylemek mi lazım?

***

Bence;

Önce bi nefes almak gerekir!

Ondan sonra; "er meydanı" olarak görülen demokrasinin nimeti "sandığa" neyin iradesinin yansıdığını okumalıyız!

Özellikle;

Katılım oranına bakalım!

2002.

2007.

Ve 2009'daki "Yerel, Genel ve Referandum" sonuçları nedir?

Belki; tüm rakamları buraya dökersek ciddi bir kafa karışıklığı sizde oluşabilir.

Onun için;

2007'deki veriye bi bakalım.

Hani Cumhurbaşkanı Abdullah Gül üzerine kurgulanan Referandum!

***

Bakınız!

O günkü seçimde Ki DTP'den gelen BDP dâhil bölgede söz sahibi birçok parti "destek" eğilimindeydi.

O gün;

Sandığa giden seçmenin katılım yüzdesi; 52.96 idi!

Ki hatırlıyorum o günü!

Bugünkü gibi; Ramazan Bayramı'nın hemen arifesinde değildi.

Yoksulluk ve işsizliğin dayattığı zorunlu; "Mevsimlik işçi" göçü de yoktu.

Özellikle de;

BDP'nin sandığa gidilmemesi gerektiği yönünde "Boykot" kararı da yoktu.

Birilerinin dediği gibi; PKK tehdidi de. Mahalle baskısı da; yoktu.

İsteyen gider, istemeyen gitmez idi.

Tüm bu olumlu rüzgârın estiği havaya rağmen;

O gün yüzde 52.96'lık bi katılımla Diyarbakır halkı sandığa gitti.

Bugün;

Boykot'a, iddia edilen PKK ve Mahalle baskısına rağmen yüzde 35,2 katılım var.

Yüzde 52.96 ila yüzde 35,2 arasındaki fark; 17 civarında.

***

Tabi;

Yüzde 64,8 olan sandığa gitmeme oranı "Boykotçu" anlamına geldiğini söyleyebilir misiniz?

Ya da öyle kabul etmek; mümkün mü?

Bence hayır! Kabul de edilemez!

Çünkü;

Türkiye genelinde bu kadar ısrarcı ve siyasi kampanyalara rağmen seçmenin gösterdiği katılım; yüzde 77!

Ki bu katılım geçmiş dönemlerde yapılan seçim ve referandumların çok ama çok üstünde bir katılım!

Şimdi bu ülke genelinde yüzde 23 oranında olan "katılım" göstermeme oranı "boykotçu mu?"

Bunu diyebilir miyiz?

Bu verileri;

Ortaya koyarken BDP'yi "yermek" ya da; farklı düşünceler üzerine mülahazalar yaratma gibi bir fikir içerisinde değilim.

Ama görünen tabloyu da inkâr etmemek gerekir.

***

Şöyle ki;

Referandum arifesinde de buradan zikrettim.

Evet!

Anayasa Paketinde; "Kürt" kimliğine özgü bir tanım yok!

Kürtlere "özel" bir getiri içeren madde de yok.

Ama Kürtlerin mağduru olduğu 12 Eylül gibi bir "vahşetin" sorgulanması fırsatı var demiştim.

Ve bunun için de; "Yetmez ama destek gerekli".

Çünkü vesayetlerin kalkması, tabuların yıkılması için "değişim" şart!

Bu ilk adım, sonrası gelir diyerek; "BDP'nin de katkı sunması" gerektiğini.

Aksi takdirde; tabanında ve sempati duyan kesiminde kırılma olabilir demiştim?

Nitekim oldu?

Sonuç itibariyle;

BDP'nin elde ettiği "boykot" oranı küçümsenecek bir rakam değil.

Öyle de görmemek lazım!

Ancak; bundan sonraki "siyasal süreci" daha kapsayıcı icra etmelidir.

Şu slogan;

"Liberal Demokrasinin" meşalesini daha bir gür tutacaktır.

Bize demokrasi gerekli!

***

Güneydoğu'da referandumun ortaya koyduğu önemli ve üzerinde durulması gereken sonuç olgusu şu;

"Bölgede Kemalizm silindi".

Yani; yok olup gitti!

Olması gereken de buydu.

Katılım, katılmama, yüzdelik oranlarından çok, budur konuşması gerekir!

Bana sorarsanız;

İradenin ortaya koyduğu statükocu anlayışın hamisi olan "Kemalist" düşüncenin bölgede kabulünün artık mümkün olmadığı gerçeğinin bilinmesidir.

Malum;

Cumhuriyetin kuruluşundan buyana gelişen "Kemalist" anlayışın beslenme alanı hep "ırkçılık" üzerine inşa edilen siyaset olmuştur.

Hangi fraksiyonda olursa olsun!

İster;

Türk Milliyetçiliği olsun.

İster;

Kürt Milliyetçiliği olsun.

İsterseniz de;

"Din" ekseni bir fikri akım olsun.

Varlıklarıyla hep "Kemalist" zihniyete "güç" kazanmışlardır.

Onların değirmenin dönmesine; "su enerjisi" olmuşlardır.

Onun için de;

Bu kesimin; daima en büyük korkusu "milli irade" olmuştur.

12 Eylül gibi "vesayet" rejimlerini icraya yönelik darbelerin hikmeti de bundandır.

***

Velhasıl!

Halkın benimsemediği, karşı çıktığı, destek vermediği.

Alakasız kaldığı her "siyasal düşünce" ve rejim, son günlerin moda deyimiyle "bertaraf" olmuştur.

Eğer!

Referandum sonrası; MHP için "mum gibi" eridi diyorsak.

Bunun temelinde yatan; sergilediği "ırkçılığa" dayalı politikadır.

O nedenle;

Bölge'de "Kemalist" vesayet ve rejim zihniyeti silinmişse.

Ki bu alenidir.

Öyle ise;

Bu çoğulculuk ve çeşitlilik gerçeğini hepimizin görmesi lazım.

Özellikle de; "siyasi" aktörler!

Ülkenin en büyük sorunu olan Kürt meselesinin çözümüne ilişkin;

"Ilımlı" ve uzlaşı içeren politikalar üretilmeli.

Radikal ve maksimalist, çözümsüzlüğü körükleyen.

Zıt kutupların "alevlenmesini" sağlayan dayatmacı fikriyatlardan da kaçınılması gerekir.

Tabi bunun en büyük saç ayağı da; "Yeni bir Anayasa"nın varlık göstermesidir.

Eşitlikçi ve özgürlükçü liberal bir demokrasinin "hayat" bulmasıyla;

Ortaya çıkan "süreç" taçlandırılmalı.

Aksi taktirde; Tüm bu değişim ve gelişim. Atılan adımlar.

Benimsenen; düşünce "heba" olur ki, sonucu maazallah!