Resmin; İfade ettiği "sessizlik ve gerginlik"
Eklenme: 5/6/2011 12:00:00 AM

Gazetenin; Dünkü sayısının "manşet" haber başlığı şöyleydi. Ki, İri puntolarla ifade edilen meram sizlerin de dikkatini çekmiştir. Günün, Ve hadisenin önemini içeren bir tanımla idi; "Gergin gün, Sessiz kent" diye! Pozitif anlamda "düşündüren" bir başlık olarak değerlendirdiğinizi düşünüyorum. Aynen de öyle! Çünkü, Diyarbakır önceki gün bu ifadenin tanımladığı bir "hal-i ruhiyet" içerisindeydi. Suskun, Sessiz ve derin düşünceliydi. Bir o kadar da, Mesajlar içerin "görüntü ve resimler" verdi, "kendisini" izleyen ve takip edenlere.

* * *

Ama aynı minvalde, Öfkeli, tepkili, sorgulayıcı olduğu kadar duygusallığıyla her türlü "provokasyona" gelebilecek haldeydi! Neyse ki, Küçük çaplı 'yakma, yıkma, dökme" ve bıçaklanan-yaralanan polis ve gösterici oldu ise de. Özü itibariyle Diyarbakır için; Etki-tepki doğurucu yeni çatışmaları "körükleyen" mevzu ve provakatif durum gelişmedi. Özelliklen de, Olaylar karşısında "polislerin" gösterdiği hassasiyet. Ve tabi ki; Ahalinin, cenaze törenine katılan yaşı ilerlemiş şahsiyetlerin gösterdiği sağduyu. Birçok; "Orantısızlığın" önüne geçti diyebilirim.

* * *

Evet, Mezopotamyanın kadim şehri Diyarbakır. Uzun, Yıllar sonra ilk kez böylesi "sessiz ve suskundu". İşyerleri, Kapalı, bütün kepenkler inik vaziyetteydi. Caddeler de, Sokaklar da bomboş, terk edilmiş bir kent görünümündeydi, "Şehr-i Diyarıbekir". Daha önce, Benzer "tepkisel" eylemlerde, kepenk indirmeyen, eylemlere katılım göstermeyen. Ofis, Dağkapı, Yenişehir esnafı başta olmak üzere Büyük alış-veriş merkezleri dahil. Toplu taşıma araçları, Minibüsler bile "kontak" kapatmıştı.

* * *

Tam da; Seçim arifesinde, bazı şeylerin "iyi noktada" seyrettiği zamanda. Tunceli'de, Yaşanan çatışma ve öldürülen 7 PKK'lının cenazeleri. Ve, Yine bu istikamette yürütülen operasyonlar, baskınlar gözaltı. Etki-tepki, Etkileşimiyle Diyarbakır'da, Batman'da, Şırnak ve Hakkâride yaşanan "sokak çatışmaları". Güneydoğu, Yeniden "ateş topu" misali, gerilim atmosferine sokuldu. Öyle, Akıl kilitlenmesi yaratan bir gelişme yaşatılıyor ki; Mevzularda sanki Taraflar birbirlerinin "cephesine" gerekçeler taşımaktadırlar. Körükle, Körükleyebilirsen, kendi cenahını.

* * *

İşte; Diyarbakır'da önceki gün "o suskunluk ve sessizlik" atmosferin yarattığı tepkisel dışa vurulmuşluk vardı. "Yeter kan akmasın" diye. Birileri, Ya da düşünüp, gerçekleri görmeyenler, farklı düşünceler üretebilir. Veyahut Statükocu "dokularından" hala kurtulmuş değiller. Yeniköy mezarlığında, Defin esnasında tabutların başında saf tutan yaşlı insanların çoğunluğunu. Sanmıyorum ki, Onları "birileri" baskı, şiddet ve tehditle oralara getirip, "cenaze namazına" saf tutturmuştur. Yine sanmıyorum ki, O sakallarına ak düşmüş insanlar "kan, gözyaşı ve şiddetten" medet umanlar olsun.

* * *

Gençler. Yüzleri maskeliler. Ellerinde, Molotof kokteyli olanlar, ya da bombalar. Taşlarla, Camları aşağı indiren çocuklar. Onlar, İçin mülahazalar icra edilebilinir; "etki-tepki" babında, söylenebilecek çok söz vardır. İğneyi kendine, Çuvaldızı başkasına batır misali. Ama, Sanmıyorum ki ömürlerinin son demindeki yaşlılarımız. 70'ine merdiven dayamış, babalar, amcalar, dayılar. Yüz yıldan buyana, Yaşanan ve yaşatılan azaba karşı "ömür" tüketenler. Onlar, Kesinlikle ve tartışılmaz bir "hal-i ruhiyetle", orda bulundular.

* * *

Tabutların, başında saf tutup namaz kılmaları. Omuzlayıp, cenazeleri defin etmeleri. Boşuna, Ve hatıra binaen değil, orada bulunuşları da. Her ne kadar, Ahmet Altan "Kürtlerin Ankara'dan kopuşu" olarak görüyor ise de. Onların; Yüreklerinden ve yüzlerinden yansıyan mesaj şudur. "Yeter kardeşkanı dökülmesin". Ölen de, Öldüren de, Batıya cenazesi giden de, Dağda cenazesi gelen de "bu ülkenin ve bu toprakların" evlatları. Ve hepsi; "Bizim çocuklarımızdır" Yeter, Birbirinden "can ve beden" kopması..

* * *

Ve söylüyor. Türkiye, Barış ve demokrasiye gidiyorum diyor, "Kürtleri" vuruyor. O vurdukça, Diğeri "intikam" duygularıyla saldırıyor. Ülkenin, Salih-i selametinden korkanlar da, "pusuda" kan dökmek için, enva-i senaryo üretiyor. Yoksa, Herşey "iyi" bir istikamette seyrederken, "ortamı" gereken hadiseler neden ikmal edilsin.

* * *

Bakın; Tunceli'deki çatışmanın arifesindeydi yazmıştım. Daha doğrusu; 4 Mayıs'ta yazmıştım "Sahi, kime sığınacağız" diye. Ve sormuştum; "Beraber yaşamamız, çatışmalı nasıl mümkün olacak?" Olamaz. O zaman "silahlar susmalı, kan durdurulmalı". İşte, O cenazelerin başında saf tutan, bu şehrin büyükleri. 27 medeniyeti buluşturan, Mezopotamyanın "kültürel" dokusuyla. Diyorlar ki; "Yok mu, bu ülkede orta aklı hayata geçirip, ateşi söndüren."

* * *

Ne yazık ki yok! Evet, Gergin gün, Sessiz kent'in mesajı "ortak aklı" ortaya koyabilene çağrıdır. Yoksa, Gerisi "kafasını kuma" gömmüş, deve kuşu misalidır.

* * *

Sonuç itibariyle; Yeter, Şiddetin, çatışmanın, gerilimin, kavganın artık önüne geçilsin. Yeter, Fitneyi körükleyen, tansiyonu yükselten, hadiselerden vazgeçilsin. Ne Türkiye'yi, Ne Kürt ahalisini, Ne de ülkenin diğer etkin gruplarını. Seçim, Rantına "kurban" verme ve onların üzerinden siyaset üretme gayretinden dem vurulmasın. Uzaklaşın, Bu zihniyetin "üretim" aksiyonundan.

* * *

Frene asılın. Hem de, "zaman" kaçırmadan durdurun bu serseri gidişatı. Bilin ki; Frensiz aracın durabileceği son nokta "toslayacağı" bir duvardır. İnanın, Bir süre taraflar, Ankara, Kandil, İmralı ve Diyarbakır. Yek vücut vaziyette. AK Parti, CHP, MHP ve BDP, DTK dâhil olmak üzere. Herkes ortak samimiyet çizgisiyle; Frene, Basma cesareti gösterirse. Sorunun, Çözümüne yönelik "herkeste" cesaret hâsıl olur? Ki çözüm kaçınılmaz hale gelir. Yeter ki, Frene basabilme kabiliyeti gösterilebilsinler. Yoksa, Çok ama çok "vahim" günler ve kötü şeyler bizi bekliyor. Ha unutmadan, Kazandıklarımız yarın kaybedeceklerimiz yanında çok cılız kalır.. Hayırlı Cumalar.