Doğru!.. Huzursuz ve gergin bir hal yaşıyor hali hazırda Diyarbakır!!.. Her an gümleme olabilir; Sağlığın merkezinde!.. İyi ama ne zaman huzurlu olmuş ki, Diyarbakırdaki Sağlık kurumları!!!.. Bildim bileli, hep ama hep Sağlık kurumsal bir kimliğe sahip olmadığı gibi; işleyişte de sağlıklı bir seyir ve hüküm icra edilebilmiş değil
***
Politize olmuşluğun dozajıyla sürekli, idari yönde hizipleşmenin, zıtlaşmanın, kumpasların, enva-i hile ve desisenin, organize merkezi ve üretim durağı olmuştur!.. İstikrar sağlanmadığı gibi; ahalinin de sağlıklı yaşam kulvarına ulaşmasını sağlama noktasında, ihlaslı bir sağlık hizmet ve işleyişi yapılabilmiş değil.. Verimsiz, üretimsiz, kısır çekişmeler hep üretilmiştir!
***
Nitekim, bu tablo karşısında patenti bana ait, ikmale getirdiğim cümleyi, yıllar yılıdır kullanıp duruyorum!.. Bugün bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ve biliyorum ki, bu cümleyi zikrettiğimde, Sağlığın tepe kadrosu gelenler de gidenler de; kendini sinir harbi içerisinde bulacak ve tepki verecek.. Ama yüzde 90ı da, bize hak verip, hakikatin ifadesidir diyecektir.. Evet, Sağlık kadim kent Diyarbakırda Sağlıksız işliyor?..
***
Nedeni herkesin malumudur!.. Gerek idari ve gerekse adli yönde, yürütülen soruşturmalara bakalım, tahkikatlar, hazırlanan raporlar.. Eksilmeyen, Bakanlık müfettişlerinin kurumlarda karargah oluşturma hali.. Sağlık raporlarındaki vurgunlar, şaibelerden kendini kurtaramayan ihaleler.? Özellikle Yemek ihalesi.. Ve diğer alım-satımlar.. Yani, sağlık her yönüyle hizmet üretmenin ötesinde, rant çarkı nasıl, döndürülebilire odaklı bir düşüncenin vesayetinden kendini kurtaramamıştır
***
Dün nasıl idiyse, bugün de aynı minvalde çark bildik dönüp, seyrediyor.. Yöneticiler değişse de; sistem değişmiyor... Özellikle Siyasi ve ideolojik kutuplaşmanın zehirlenmesiyle, kurum çok başlı ve çok fraksiyonlu cepheleşmenin içerisinde, kurtarılmış alanlara sahip!!.. Nerdeyse, her idareci kendi inanç, düşünce ve siyasi otoritesi kadar, nüfuz noktasında, kurumda kurtarılmış bölge, ya da hizmet(!) alanı belirlemiş durumda!.. Ve bu alanlar; idari yönde kırmızı çizgiler olarak görülüyor kendilerine has yönetimsel yönde!!!
***
Tabi hal-i duruma bir de, dış etken sirayet edici olunca, vaziyet zıvanadan çıkmışa dönüyor!.. Tayinler de, atamalar da, heyet raporları da; tıpkı bir dönem Adliyeyi çemberine alan çaycı, yemekçi kontrolünde Ki medikalcısı, eczacısı da ayrı bir tezgaha sahip; kurumdaki kurtarılmış alanlarda... Hele ki, denge kollamasıyla, patlak veren ve huzursuzlukla sağlıksızlığı pikleştiren etki söz sahibi olunca, kim tutar seni? Güç zehirlenmesi; yıkıcı oluyor!.. Neymiş; benim gücüm, senin gücünü yener, ya da ezip geçerim
***
İşte, bugünlerde Diyarbakırın Sağlıktaki ruh hali böylesi bir atmosferde, kendini idame ediyor.. Ama her şey bugüne özgü değil.. Her ne kadar yönetimde değişiklik olduysa da; kazanı kaynatan dipteki ateş! Yönetim sadece işin sosu gibi.. Gidişat nasıl sonuçlanır, duvara toslayan, birbiriyle kafa-kafaya çarpışan, dış etkenlerin ateşi körükleme hali nasıl bir yangınla, vaziyeti gümletir bilmem!.. Ama bildiğim ve duyduğum, sosyal medyaya yansıyan toplu istifalar, toplu görevden almalar gibi haller; işlerin hiç de sağlıklı gitmediğinin göstergesi!
***
Ki yazıya son rotuşları yaptığımda haber geldi; Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, görevden alınma noktasında, 7 şiddetinde bir deprem yaşanmış.. Denilene göre, 12ye yakın imza yetkisi olan, idareci görevden el çektirilmiş?.. Hadise ter-u taze!.. Kim kimi kimleri, hangi gerekçeyle görevden almış, ya da imza yetkilerine son nokta koyulmuş, yenileri gelecek mi gelmeyecek mi?.. Depremdeki etki hayır mı, şer mi içeriyor onu bilahare mevzu edeceğiz..
***
BEYLER BİR SAKİNLEŞİN YA!
Ey bu kentin eşrafları.. Siz siyasileri.. Evet, Oda başkanları. Kanaat önderleri.. İş adamları.? Yazarı, çizeri, idarecisi, atanmışı!Yani bilumum, sizler?.. Nedir sizin, son dönemlerde, ateşi körükleyen kavgacı haliniz.. Karşılıklı zıtlaşmanız ve birbirinizi boğazlama, durumunuz?!.. Neyi alıp-veremiyorsunuz!?..
***
Bi relaks deyin ya!.. Siz ki, bu kente yolu düşen kervan değilsiniz.. Siz, bu kentin hancılarısınız.. Kervan, ya da kervan başı bugün var, yarın yok.. Ama siz, hep bu kentte olacaksınız?!.. Yüz yüze bakan sizlersiniz.. İş, aş, alış-veriş, muhtaçlık, her ne ise birbirinizle hemhalsınız!..
***
Demem o ki! Ki kimleri, ne amaçla bunları ifade ettiğimi, bilen biliyor.. çünkü, kara kediler dolaşıyor, kentin üzerinde.. Bunların bertarafı için, sulh temini şart.. Onun için diyorum ki, insanları kırmak kolaydır, ancak kırılan kalbi, dağılan gönülü, onarmak ve toparlamak zordur..!
***
Üstadın ifadesiyle, söz odur ki onarıcı ve ders-i ibret sağlayıcı olsun.. Boşuna söylenmiş bir söz değil; tatlı dil, yılanı bile deliğinden çıkarır.? Her söylenen, ya da her ifade edilen, ağızdan çıkan söz, cümle elbette ki, hakikatı içermeli, doğruyu göstermelidir..
***
Ancak bir nüans var.. O da şudur; sözünüz doğru olabilir, hakikatin beyanını teşkil edebilir.. Ama söylem ve üslup şekli yanlış, yersiz ve zamansız zikredince, ne hazindir ki o söz ve hakikat, keyfiyet arzıyla, kırıcı, yıkıcı, kaba ve kavga üretici, kimlik kazanır
***
Ki buna münafıkların, şeytani ruha sahiplerin katılımıyla, vaziyet küçümseyici ve kibre yaslanan bir kutsallığa dönüp, kendine zemin yaratıcı hal alırsa, hava bizi bizden edici ruha dönüşür ki, düşmanın bellediği de bu fırsattır! Kifayetsizler istedikleri şekilde top koşturabilsin..
***
Onun için, her kim olursa olsun, kendisine söylenmesini istemediği hiç bir sözü, bir başkasına yöneltmemeli, söylememeli Başkasının hayat tarzı, düşünce ve fikir beyanını düşmanlaştıran bir dil, unutmayalım ki bumerang gibi bize döner ki, o zaman da iş işten çoktan geçmiş olur ki; dört bir taraf cehennem ateşine döner.
***
Yineleyerek söylüyorum; nefret nefreti körükler. Ve bu hesaplaşma, kutuplaşma, giderek derinlik kazanarak, devam eder Tabi bunun kazananı da olmaz, çünkü kaydeden hep iki taraf olur.. Özetle, birbirimizi uyarırken ve dahi eleştirirken sahiplenici bir dil kullanırsak, Diyarbakırımıza ve bulunduğumuz ortamada değer kazanmış güç sağlamış oluruz
***
Bizi diri ve iri tutacak olan; uzlaşı dilidir çünkü, gücün şehveti kadar sözün şehveti de tehlikelidir. Yakınlaşalım, uzlaşalım, barışçıl ve sevgi diliyle; doğrularımızı birbirimize anlatalım!.. Bilmem anlatabildim mi, zat-ı muhteremler!?..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Nefretin dili kaybettirmeye mahkumdur, ama merhametin dili, her ortam ve yerde kazanandır
Failed to load the video