SAHİ, KİME SIĞINACAĞIZ
Eklenme: 5/4/2011 12:00:00 AM

Bilmem!

Yer küresinde siz vakıf oldunuz mu?

Şiddetin,

Ve çatışmaların peydahladığı "hukuki" bir sistemi...

Ya da,

Demokratik ve barışçıl bir ortamı geliştirdiğini...

Veyahut

Bu yolla "haklılığın" ispat edildiğine ilişkin...

Gördünüz mü?

Sanmıyorum!

Vaki de değil...

Çünkü,

Hukuk,

Demokrasi ve barışçıl ortam...

Daha doğrusu;

Huzur sağlayıcı etkenlerin "DNA"sında, çatışma ve şiddet yoktur!

Ne,

Şiddet ve ne de anti-demokratik uygulamalar "hayat" bulmaz...

Meşrepleri farklı.

Var olan bir gerçek vardır ki, o da şudur:

Toplumsal etkileri, "tarafların" hangisi güçlü çıkarsadır.

Yani kimin eli daha güçlü ise, "diğeri" için yaşam mevtadır.

Varlık,

Sahibi olamaz!

***

Şiddet ve demokrasi.

Peki,

Saflar "siyasal" zeminde ne yapar?

Doku,

Ve tarafgirlik noktasında, "sirayet" stratejileri?

İşte;

Ülke ve bölgemiz açısından "en büyük" handikabımız.

İçinden,

Çıkılamayan "dolambaç" hal-i ruhiyet "bu sorunun" çekirdek yapısında saklı.

***

Şöyle ki!

Bir tarafta;

Demokrasiden, İnsan Haklarından, Özgürlüklerden söz ediliyor.

Toplumsal bütünlük,

Eşitlik, huzur ve barış.

Haklar ve halklar "kutsal" değerler.

Herkes,

"Eşit" haklara sahip olduğu gibi, "yaşam" bağımsızlığına sahiptir diyorsun.

Ve bunun tek teminatı ve uygulayıcısı benim, hükmündesin...

Ülkenin,

Tüm "etnik" kimlikleri zenginlik ve ülke hazinesidir diye söyleniyorsun.

Bir de

Övgü ve övünçleri yayıyorsun üzerine.

Ama gel gör ki;

Diğer yüzde tam aksi bir "zihniyet" tahakkümü söz konusu

***

Şiddetin,

Hak ihlallerinin, yargısız infazların.

Despot,

Ve totaliter rejimlere taş çıkartan "düşünceleri" dayatıyorsun.

Yasalar,

Düzeyinde var olan "haklar" bile, en acımasız seyirde gasp ediliyor.

Çatışma mı,

Silah mı, bomba mı, orantısız güç kullanım alanları mı?

Velhasıl,

Devlet nizamı içerisinde "enva-i" hukuk ve adaletsizliği dayatıyorsun.

Şekli,

Ve inanılmazı güç bir zihniyetin varlığıyla.

Demokrasinin,

Barışın ve istikrarın "teminatı" olarak, kendine elbise biçiyorsun.

***

Garip olan da,

Karşı saftaki oluşumun benimsediği, anlayış...

O da,

Halklar ve haklar noktasında "tek" havari, benim diyor?

Mazlumların,

Mağdurların ve sınıfsal dışlanmışlığın acısını yaşayanların savunucusuyum diye!

Meşrebine aldırıyor;

Hak,

Hukuk,

Adalet,

Eşitlik,

Kimlik,

Dil,

Kültürel ve Sosyal yaşam özgürlüğünün taraftarı diye.

Şiddete hayır,

Demokrasiye "sonsuza" dek evet!

Ve,

Enva-i argümanı kullanarak, kazanım performansı sergiliyor.

Bunların,

Teminatı için "mücadelem" var.

***

Ama,

Gel gör ki, diğer yüzü böyle demiyor!

Tıpkı;

Karşısındaki taraf gibi "o da" zıt zihniyeti, ha bire körüklüyor.

Ve bu tavrıyla hareket alanına yayılıyor.

Şiddet,

Çatışma,

Kan ve gözyaşı,

Saldırı, kavga, yakma, yıkma. Sorgusuz-sualsiz bir şekilde.

En küçük,

Etki-tepki hissiyatıyla, "şiddet" orantısızlaşıyor.

Bir elmanın,

İki yarısı misali tavır içerisindeler.

***

Ve ne hazindir ki;

Her iki tarafın "cirit" atmada zemin bulduğu ve kendilerine göre "benim halkım" dedikleri bir kesim var?

En büyük acı-ızdırap ve mağduriyet yaşayan;

Ülkenin "Masum" halkı.

Onların,

Debelendiği arenadaki "cimler" misali, ezilenler hep bu halk oluyor.

Birbirlerine;

İcra ettikleri her hamlede "darbe" alan, halktır.

İster Kürt,

İster Türk ve isterseniz diğer etkin kimlikten hangisinden olursanız olun.

Şimdi,

Gelin de bu süreç ve bu ortamda "kime" güveneceksin.

Ya da,

Kimin avlusuna sığınacaksın.

Kimden; medet umacaksın.

Gel de,

Yaşa bu coğrafya da "sıradan" vatandaş olarak.

Zor dostum zor.

***

Peki,

Beraber yaşamamız, çatışmasız nasıl mümkün olacak?

Hele,

Halklar ve haklar açısından "nasıl" eşitlik sağlanacak.

Özellikle de;

Kürtler "kendilerini" sorun olmaktan, ne zaman arındıracaklar.

Talep ve isteklerine,

Hangi ortam ve zeminde kavuşabilecekler?

Bir de sormak istiyorum;

Kargaşa için,

Yakıp yıkmak için,

Vurup kırmak çözümün anahtarı olarak görülecek ise...

Bilinmelidir ki;

Kazanılanın kaybedilenler yanında çok daha değersiz kalır.

Anlamak lazım

***

İşte,

Bundan dolayıdır ki hep vurgularım.

12 Haziranı daha önemli hale getiren en ciddi meselemiz "bu dokudur"

Bütünlüğün ve çözümün meclis çatısı altında aranmasının önemi de buradadır.

Umarız Sandık bu "ikiyüzlü" hal-i ruhiyetten, kurtuluşa vesile olur.

Yoksa;

Şiddetten hukuk, baskıdan adalet yaratmak "demokrasiyi" değil, ant-demokratik yapının değirmenine su taşımaktır.

Velhasıl;

Ortak aklın kullanılması en doğru tercihtir.

Bilmem,

Yanılıyor muyum?