Eee Zaman ve yaşanan coğrafya bu.
Zaten, büyüklerimiz de boşuna söylemiş değiller.
"Gün olur, devran döner" diye!
Aynen de öyle!
Şemdin Sakık.
Nam-ı diğer; "parmaksız zeki".
Malum idamlık ve şuan Diyarbakır E Tipi cezaevinde.
"Mahkmiyetini" geçiriyor.
***
Sakık'ın, dünkü "aktörlüğüyle",
Bugünkü, "hal-i vaziyetiyle", insana, şu sözü söyletmiyor değil.
"Nerdeeeen, nereye?"
Dile kolay;
1998 yılında Diyarbakır Söz'e.
Altındağ ailesine ve ben dhil emekçilerine yönelik kurulan "kumpaslarda", Sakık "figürandı".
Ona, O dönemde dikte edilen (Sakık'ın bugünkü ifadeleriyle) andıçlar.
Suçlama, silsilesiyle, "enva-i" iğrençlikler, bize dayatıldı.
***
Yani, dün Sakık'la "bizi" vurmak istiyorlardı.
Ama bugün, Sakık "onları" vurmak gayretkeşliği içerisinde.
Ne yaman; "bir hayat ve zaman işleyişi" bu!
Ama ne demişler;
"Zaman en büyük müfessirdir".
çünkü hakikatin "gün ışığına" çıkmasında zaman, aynadır.
***
Evet,
Sakık'ın 1998'de "bize atfen" söyledikleri yalandı.
Ama bugün;
Yani 14 yıl sonra söyledikleri "hakikatin" ta kendisidir.
Bakınız bugün itibariyle, Sakık'ın cezaevinden gönderdiği mektup Söz gazetesinde "yayında".
Dün, anonsu yapıldı.
Bugün, bir bölümü "manşet" haberde.
Okumanızı,
Ve geçmişteki olup-bitenleri filim şeridi gibi gözlerinizin önüne getirin.
Bir dönem; "hakikatler" nasıl, "karartılarak", farklı mecralarda ikmal edildiğini göreceksiniz.
***
Mektubun,
Muhtevasıyla alakalı fikrimi kısm-i noktada bugün saklı tutuyorum.
Zaten,
Sakık'ın söyledikleri, satır aralarına sıkıştırdıklarını, "biliyoruz".
Ki birçok okurumuz da biliyor.
çünkü "defalarca" buradan kaleme alındı, dava tutanaklarına geçti.
Sayın Mehmet Ali Altındağ konuştu.
Meclis Komisyonuna.
Şemdinli Davası Savcısına..
***
Ancak Sakık'ın söylediği bir söz var.
Ona, "pür dikkat" olunmalı.
Türkiye geçmişle yüzleşmek istiyorsa, "Doğu çalışma Gurubu"nu irdelemeli.
Aynen de öyle.
Gelelim,
Mektubun hikyesine.
Aslında, bu mektup "ilk olarak" bana yazılmıştı.
Yani uzun süre önce bana ulaşmıştı.
***
Gerek Yeni Akit Gazetesi,
Gerekse "sercava.com" sitesinden önce, bana gelmişti.
Lakin,
Sakık'ın,
Cezaevinde gönderdiği 3 yaprak, 6 sayfalık yazı dökümünde "imza yoktu".
El yazılımlı imzası eksikti.
Sadece Cezaevi'nin "görüldü" kaşesi vardı.
Takdir edersiniz ki bende, "hukuki" bir sorumluluk ilkesi var.
İmzasız ve delilsiz bir belgeyi, çok çabuk kale almam.
***
Bazı,
Meslektaşlarımız gibi "bu gibi" hassasiyet içeren, yazı ve mektuplara "sazan balığı" gibi atlamam.
Bekler, incelerim.
Bunun üzerine,
"Hukuki" bir sorun yaşanmaması gerektiği ilkesiyle.
Mektubun,
Gerçekten Sakık'tan geldiğini teyit noktasında, "iade mektubu" gönderdim.
Malum,
Derin "dokuların" enva-i şeytanlıkları var.
***
Bu nedenle Sakık'a dedim ki,
"Mektupta imzanız yok, imzalayıp gönderirseniz dikkate alırım".
Tabi.
Zaman aldı, "mektubun gidişi gelişi".
Ki iki gün önce, elime ulaştı.
Sakık, "sayfaları" imzalamış, "cezaevi de görüldü" mührünü vurmuş.
Yani, beyanların hepsi "gerçek" bana ait, yarın "bana ait" diyemez!
Sakık,
Mektubu ilk olarak bana göndermesiyle alakalı not düşmüş.
***
Şöyle diyor Sakık.
"Sayın Ömer Büyüktimur.
Bu yazıyı size gönderdikten sonra yayınlanmasını beklemiştim.
Yayınlanmayınca yazının bir nüshasını Almanya'da yayın yapan "sercava.com" sitesine.
Bir nüshasını da, Akit Gazetesine gönderdim.
Bu mektup elinize geçtiğinde onlara da ulaşmış olacak.
Bilginiz olsun."
Ne diyelim;
Her şeyden önce "hukuki" sorumluluk önemli.
***
Evet.
Sakık 28 Şubat'ın sürecini sorgulayan,
1993'teki,
Suikast, faili meçhul cinayet,
Ve üst düzey şahsiyetlerin "şüpheli" ölümleri,
Yakalanışı,
Andıçlamayla alakalı "kendisine" isimlerin, nasıl dikte edildiğini.
Sorgulayanın,
Gözaltında "kimlerin" ağzına silah dayadığını,
Hangi komutanın, "emirleriyle" fişlemeler yapıldığını anlatıyor.
***
Tabi.
Şu, hukuki noktayı da göz ardı etmemek gerekir.
Her ne kadar.
Bizim için ki yaşayan, gören mağduru olmamız münasebetiyle;
Sakık'ın söyledikleri,
Bizle alakalı bölümler "hakikatin" ta kendisiyse de.
Mektubun muhtevası, "iddiadan" ibaret diyoruz.
Ancak,
İsteğimiz ve beklentimiz "iddiaların" araştırılması, soruşturulması, "hakikatinin" gün ışığına çıkarılmasıdır.
***
Velhasıl,
Sakık'ın mektubuna başlık olarak kullandığı ifadeyle.
Andıç,
İmza,
İntikam ve İlahi Adalet.
Evet,
Sakık bunları sıralayıp, söylüyor. Peki, bir kısm-i cezaevinde olan, "cuntacılar".
Yani o günün; Doğu çalışma Grubu aktörleri.
Onlar ne diyor?
Ha gayret.
Bir de onlar "hak yoluna" gelip, konuşup mektup gönderebilse.
Ama...Nerdeeee?