SEÇİMİN AYAK ÜSTÜ SOHBETİ!
Eklenme: 3/24/2014 12:00:00 AM

Öyle ya.

"Sınavlar" artık doyumsuz!

Bir giren bir kaç kez daha girer!

Maşallahı var

Bağımlılık yaratıyor.

El mahkm!

***

Neyse.

Bizim Eşref'te öyle.

O da bağımlı olmuş!

Makine Mühendisliğini okuyor.

Niyetli "kulvarı" büyüteyim diye.

Dün o da "sınav" koşucusuydu bu nedenle.

***

Tek çok, çok istek olunca.

Malum, bizde erkenci oluyoruz!

"Sınava girecek" diye!

Telaş.

Kahvaltı derken, Süleyman Demirel kampusundayız.

Eşref'in sınav yeri burası.

Neyse, o polis kontrolüyle içeri giriyor.

Biz ise; dönüşe geçiyoruz.

***

Yürürken.

Bir iki tanıdık, merhabası!

Eee, maşallah diyelim.

Tanıyan okurlar da çok olunca.

Bir anda ayaküstü "koyu" bir siyasi sohbet.

Giderek, misafir çoğalıyor.

Topluluk olduk.

***

Uzaktan bakınca!

Bunlar, örgütlü bir eylem hazırlığı içerisinde mi der gibi?

Seçim sohbeti.

Kim, kazanır.

Kim ne kadar oy alır.

Hangi partinin ne gibi projeleri var?

Ve adayların, belirlenmesi, testi..

***

Bunun gibi.

Nice, peş peşe gelen sorular?

Cevap vermeye çalışıyorum.

Tabi ki dilimin döndüğü kadarıyla.

İlk soru şu. Ki, genel ifadeye dayalı bir soru bu.

"Şehir'de seçim atmosferi neden yok?"

Sessiz sedasız geçiyor.

***

Doğru.

Ve dikkat çeken bir hal.

İki hafta öncesine kadar bende sorguluyordum.

Bir iki yazım da oldu.

Neden Şehr-i Azam'da "seçim atmosferi" hissedilmez noktada diye.

***

Soru üzerinde fikri mülahaza geliştirdik.

Bir binden, bir onlarda.

Genel kanımız şu oldu.

En uygunu da bu "Düzeyli" seçim yarışı.

***

Baksanıza.

Ne çevresel,

Ne görsel,

Ne de gürültülü ses açısından; "kirlilik" yaşanmıyor.

***

Neydi o eskiden.

Cadde cadde dolaşan konvoylar.

Korna sesleri.

Bozuk ses düzeniyle, anonslar.

Seçim müziği.

Geliyor.

Geliyor "O" geliyor denilirdi?

***

Ya bir de.

Duvarlara.

Elektrik ve PTT panolarına yapıştırılan afişler.

Parti bayrakları.

Öyle ki, yıllarca izleri kalırdı.

***

Şimdi mi işler biraz düzenli.

Partiler.

Adaylar aynı düşüncede.

Sadece;

"Seçim Büroları" ve belirli arterlerde arz-ı endam içerisindeler.

Ya da bilbordlarda mesajlarını veriyorlar.

***

Ha bir de.

Adayların maşallahı var.

Birbirlerine karşı saygılı.

Burada, Öğretmen Mehmet lafa giriyor.

O da çocuğunu sınava getirenlerden.

Diyor ki, Adayların nihayet bu kez "Ağızları" bozuk değil.

Küfür yok.

Hakaret içeren mesajlar yok.

***

Varsa da.

Parti lideri üzerinde "hamle" var.

Mitinglerde görüldüğü gibi.

Aynen de öyle.

Doğru bir tespit ve teşhis!

***

Dağkapı esnaflarından, İzzet!

Dedi ki.

Bu dönem yerelin iktidarı "oy kaybı" yaşayacak.

Ulusal iktidar da puan artıracak.

Gerekçesi de yerelde yeterince olmadığı.

Kışanak için de neden, Diyarbakır'dan biri tercih edilmedi.

Leyla, Meral olmaz mıydı?

Kendince haklı olabilir?

***

Ama ne demişler?

İş, içten gitmiş.

Artık sahadaki performans, önemli.

İzzet, lafa giriyor.

AK Partinin "kırsalla" oyunun artıracağını söylüyor.

çünkü köyler Başbakan'ı seviyor?

Ensarioğlu'nun faktörünü de, söz arası unutmuyor.

Partiye artı.

***

İsminin Yusuf olduğunu söyleyen okurum!

O da dikkati parti içerisindeki "kırılmalara" çekiyor.

Hem AK Parti.

Hem de BDP içerisinde, bu dönem hayli; "küskünler" oluştu.

Kopmalar var.

Özellikle;

"Büyükşehir ve İlçe Belediye Encümenlerinin" belirlenmesinde.

Eskiler-yeniler çekişmesi!

***

İzzet burada katkı sunuyor.

Teşkilatlar ayrı,

Vekiller ayrı,

Adaylar ayrı,

Hatta partilerin SKM'leri de "ayrı bir baş" olarak seçim faaliyetinde..

Bunu söylerken, "şahit" olduğu bazı vakaları da örnek gösteriyor.

Belli ki, iki partinin içini de okuyan biri.

Kopuk.

Ve içten pazarlıklı hesaplar söz konusu.

***

Peki.

30 Kasım'da sandığın sonucu ne olur?

Rakam veren var, vermeyen var.

Ama ben rakam veremeyeceğim.

çünkü YSK'nun yasağı var.

Ama genel beklenti pek açık ara olmayacak.

Yani bildik.

Ama

Adayların tercihsel kriteri.

Özellikle;

BDP ve AK Parti için "seçmende" hayli sorgusu kimliğine sahip.

çünkü.

Her konuşan cümlesinin ilk sözcüğünde şöyle diyor.

"Bu isim olmasaydı?"

***

Vaatler.

Ve Projelere söz gelince.

Bu konuda arıza-i bir durum var.

Şöyle ki, Adaylar seçmene "kendilerini" yeterince anlatmış değiller.

çünkü.

AK Parti ve BDP'nin yansıra.

Diğer Partilerin de.

Seçim vaat ve projelerinden kimse "pek haberdar" değil.

***

Onun için de.

Sordular;

Trafikten.

Kaldırıma.

Altyapıdan, toplu taşımaya.

İşsizlikten.

Kanayan sosyal çöküntüye kadar.

***

Dicle Vadisi.

Kırklar Dağı.

Konut.

İmar planı.

Velhasıl say sayabildiğin kadar sorunlar sıralandı.

Ve denildi ki; bunları kim çözecek?

***

Ne diyelim!

30 Mart'ta ne kaldı.

Son Pazardayız.

O gün; "seçmen olarak biz konuşacağız".

Sonra, sandık sonucu bize verecek.

çıkan tablo her ne ise.

O yönetim ve parti, 5 yıl süreyle Diyarbakır'ı yönetecek.

Yukarıdaki "sorunları da" çözmede mükellef olacak.

***

Evet.

Dün ayaküstü sohbetin, muhtevası bu.

Herkes.

Kendisine ders-i ibret açısından düşeni alsın.

çünkü kritik ve soluksuz bir haftaya giriyoruz.

Adaylarda.

Partiler de.

Seçmenler de, ha gayret!