Kritik bir zamanda; devasa bir mevzuu.
Gündemi de "ateş" topu. Pozitif yönde "yakıyor"!
Gittikçe de; "çemberini" genişletiyor. Şu Ergenekon Terör Örgütü vakası.
Geçtiğimiz hafta 10'uncu dalgasını gördük.
Her dalgası da bir "Tsunami" gibi. Estikçe "yılların" karanlık yüzünün örtüsü kalkıyor.
Gündemin de "ateş" topu olması münasebetiyle; örtünün altındaki gerçeği alenileştiriyor.
Devasa mevzuu. Alanı çok geniş. Türkiye'nin "her coğrafyasına" sinmiş.
Organizasyon büyük. Baş aktörler de "itibarlı" kişiler.
***
Dünkü yazımda ifade etmiştim; "Kep düştü, kel göründü" diye.
Ergenekon davası "artık" toplumsal bir meşruiyet kimliğini almıştır.
Bunun için de; her şeyden önce süreç "şeffaf" olmalı.
Şeffaf bir işleyiş gerçekleştirmelidir. Aksi taktirde; "hem toplumsal" güvensizlik.
Hem de "mevzunun" başkahramanlarına "prim" gelişir.
Onun için de; Yasama, Yürütme ve Yargı "samimi" olmalı.
Mevzu da; "salt", Ankara-İstanbul "arasında" mekik geliştirmemeli.
Çünkü yapılanmanın coğrafik yapısı, ülkenin her karış toprağıyla alakalı.
***
Ki en büyük "yapılanma"; Güneydoğu Anadolu Bölgesi.
Yani; "mayası" Güneydoğu. Ve Kürtlerin "Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel" yaşam alanıdır.
Varlıkları ve istenilen "haklarının" ekseninde gelişen negatif bir "Gladyo"dur.
Dikkat ederseniz; "derdest" olanların yüzde 90'ı, "Güneydoğu'da görev yapmış" kişiler.
Ve yine dikkat ederseniz; hepsinin görev tarihleri aynı zaman dilimini gösteriyor.
1988 ila 2001 yılları. Susurluğun "aktörleri"!
Şemdinli'nin "iyi çocukları". Ergenekon'un "itibarlı" şahsiyetleri.
Hepsinin "mesleki" yetişkinliği Güneydoğu illeri. Ve özel de Diyarbakır olmuştur.
***
Toplumun vicdanı derinden rahatsız. Çünkü Susurluk'ta "rahatlamadı". Şemdinli de; "rahatlamadı".
Ama Ergenekon'da "rahatlar mı, yoksa rahatsızlığı devam mı" eder şuan için belli değil.
Bundan dolayı da; her sağduyulu kişi gibi tek istek ve tek beklentimiz; "Mevzuya şeffaflık"
Nitekim öyle "sulandırıcı" odaklar var ki; "devasa mevzuyu" küçümser düşünüyorlar.
Neymiş!
Ergenekon'un "kirli işlerinin" şüphelileri olarak gösterilen kişilerin "itibarlı" oldukları. Ve mevzuuyla "alakası" nasıl olur? Bunlar devletin önemli makam ve mevkilerine kadar yükselmiş "seçkin" ve son derece" saygın" insanlar.
Olabilir. Her "itibarlı" kişi; "suç işlemez" anlamına gelmez ki.
Bir de; "saygınlıkları ve itibarlı" oluşları; ortaya çıkan "ilişkilerin" merkezinde olmalarıyla örtüşmüyor mu?
Eğer bu devlet için makam ve mevkilerini "şeffaflık" içerisinde icra etmiş olsalardı Türkiye böylesi "karanlık" zamanı tüketmiş mi olurdu?
Demek ki; "kabahati" olan var.
***
Dünkü köşemde yazmıştım.
Ergenekon'da "ibre Güneydoğu'ya yöneliyor" diye.
Çünkü Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, "Üç önemli" faili meçhul olarak "tozlu raflara" kaldırılan dava dosyasını Diyarbakır'dan istemişti.
Lice'de şehit edilen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın.
Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden.
Ve 10 kişinin "katledildiği, Bağlar Koşuyolu semtindeki "bombalı saldırı" olayı.
Önümüzdeki günlerde; "başka önemli" dosyaları da talep edeceğini hissediyorum.
Neden derseniz?
Dün Davanın "kilit" isimlerinden biri "tartışmalı" şekilde yakalandı.
Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz.
Ersöz, birçok yönüyle soruşturmanın en kilit isimlerinden biri diye söyleniyor.
Diyarbakır da kendisine yabancı değil. Uzun bir süre burada da görev yaptı.
***
Dün "gözaltına" alınmasından sonra İnternetlerde hakkında birçok iddia yer aldı.
Ersöz kim diye?
Bu iddialardan bazıları ise şöyle:
Ersöz ilk olarak Şırnak bölgesindeki faaliyetleri ile adını duyurdu.
Görev yaptığı 199596 yıllarında Şırnak için "Korku Tapınağı" ve "Şırnak Cumhuriyeti" tabiri kullanıldı.
Bu bölgede lakabı Sarı Levent'ti.
Yüzlerce kayıp olayı yaşandı.
Artık bu saatten sonra "Yargı" olup-bitenin "şifrelerini" çözecek.
DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da ilginç bir iddia geliştiriyor Ersöz üzerine. Şöyle diyor:
"Ersözün yakalanmasıyla Ergenekon davasında Fıratın ötesinde bir adım atılmıştır. Partililerimiz ve yakınım mağdur olmuştur. Bu davanın müdahili ve davacısıyız"
Kaplanın yeğeni Faik Kaplan ise Ersözün kendisini, Seni helikopterden baş aşağı atarım. Cesedini kimse bulamaz diye tehdit ettiğini iddia etti.
***
Selahattin Demirtaş ta Ergenekon Savcılarına çağrıda bulunuyor.
"Bu soruşturmayı yürüten başta Zekeriya Öz olmak üzere Ergenekon savcılarını, Silopi'ye davet ediyorum. Silopi Belediye Mezarlığına davet ediyorum. Oradaki kimsesizler mezarlığı kazılsın".
Demirtaş burada "infaz" edilenlerle alakalı rakam da veriyor. "En az 200 ceset var" diye.
İddia ediyorum Silopi Belediye Mezarlığı 200'den fazla kişinin mezarı halen orada duruyor.''
Evet. Türkiye şeffaf bir yapıya kavuşmak istiyorsa.
Demokratik toplum yapısını geliştirmek istiyorsa.
Eşitliğin, özgürlüğün, barışın, kardeşliğin, huzur ve güvenin "bütünlük" kazanmasını istiyorsa.
Yasama, Yürütme ve Yargı "kamu vicdanı" noktasında, şeffaf ve samimi olmalı.
Ortak paydaları da; "Demokrasinin ve Cumhuriyetin" payidarlığı olmalıdır.
***
TİCARET VE SANAYİ ODASI SEÇİMLERİ.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri "yarın" başlıyor.
Bu seçimler bir nevi Mahalli seçimlerin "provası" olacak.
Çünkü seçimle alakalı "görülmemiş" siyasi bir dalgalanma var.
Yani "çekişme"! Hiç kimsenin "tasvip" etmediği bir oluşum.
Oda Diyarbakır'ın en büyük "sivil toplum" kuruluşu.
Ancak konumu ve üstlendiği misyon "sivil toplum" kuruşu olmaktan çok.
"Köprüdür"! Siyasal, Sosyal, Ekonomik, Kültürel "alanda"!
Kurumsal bir köprü. Ve dengelerin "hassasiyetini" geliştirendir.
***
Şuan için bir tedirginlik içerisindeyim. Açıkça da ifade etmek gerekirse; "gelişen siyasi" çekişme.
Yarınlar için "hiç de iç acıcı" bir resim vermiyor.
Ticaret Odası "siyasi arenaya" adam kazandırmıştır.
Bu tartışılmaz. Nitekim Kutbettin Arzu buradaki koltuğu bırakıp "Meclis'e" gitti.
Ancak Ticaret Odası kendi iç yapısına "siyasi" kimlik kazandırmamıştır.
Hep olması gerekeni icra etmiş ve "siyaset üstü" kalmıştır.
Zaten "bugüne" kadar politize olmayışı da; bu misyonu korumasındandır.
Onun için de; bu saatten sonra "birilerinin" hatırına binaen "kurumun" dibine siyasi dinamit konulmamalıdır.
Ne "feodal" yapıya, ne de "ideolojik" yapıya; teslim edilmemelidir.
***
Bakınız; 6 bine yakın üye "tercihini" mesleki gruplarda "ortaya" koyacak.
Taktir edersiniz ki; "her oy" vicdani bir değerdir.
Gönül rahatlığı.
Vicdani noktada gelişen her mevzu; kişi için "tartışılmaz" doğrusudur.
Sevabıyla, vebaliyle.
Bundan dolayı da; oyunu kullanacak tüm üyelerin, "hatır-gönül, siyasal misyon" noktasında değil.
O kurumun "tarafsız". Toplumsal gelişmeye "öncü" olduğu hassasiyeti.
Ve idarecilerinin de "siyasi kimlikleriyle" değil, üreticilikleriyle değer görmesi gerektiğini düşünerek.
Vicdani "muhasebeyle" oyunu kullanmalıdır.
İnanıyorum ki; "kuşku geliştiren", tedirginlik yaratan. Yarınlar için "iç acıcı görüntü" veren resmin.
Üyeler "vicdani" tavırlarıyla "boşa" çıkarıp, kurumsallığı tercih edecekler.
Çünkü "demokrasinin" nimeti kişilere değil, toplumun geneline yöneliktir.
Onun için de; Ticaret ve Sanayi Odası'nda var olan "Demokratik" yapıyı daha bir güçlendirerek; Büyütelim.
Yoksa "gelen gideni aratır".
Kaybeden; Diyarbakır ve odaya üye 6 bin "istihdam" yaratıcısı olacaktır.