Büyükşehir.. İl.. İlçe.. Beldeler…
Encümen.. Meclis üyeliği… Muhtar dahil..
31 Mart'taki "sandıkta" gösterilecek adaylar!…
Şu parti, bu parti demiyorum..
Bila istisna!..
Seçmenin, ahalinin temel beklentisi ve tek isteği var…
Seçilmesi istenilen "adayın" sicilinin temiz olması…
***
Çünkü; "sütten ağzı yanmış..!"
Geçmişte yaşadı… Daha kısa zaman dilimi öncesi!.
Dili yandı, canı yandı..
Maddi ve manevi kaybı oldu… Dizini dövdü..
Ah keşke "oyumu vermeseydim?"…
Ah keşke "bunu seçmeseydim..?"
Ah keşke, ah keşke "şarkısını" hep mırıldanıyor…
Acı bir fikriyatla..
***
Paranın peşinde.. Rantın kucağında..
İhale takibinde.. Rüşvetin.. Yolsuzluğun…
Hilenin, hurdanın, enva-i iğrençliğin peşinde koşanları gördü, yaşadı…
Girdabına girdi..
Mağdur oldu..
Zalimin hegemonyası altında inim inim inledi..
Seçtiği şahsiyetin hele ki, kadın zafiyeti…
Sabıkalı..
Bir değil, yüzlerce "dava dosyasıyla", sicili bozuklarla boğuştu!..
***
Ya kibirli.. Burnu havalı.. Tepeden bakan..
Muhteris.. Kriptolu.. İdeolojik saplantı içerisinde olanlar..
Bağımlı.
Zihni ve beyni; "başkasının" kontrolünde olan..
Kerameti kendinden menkul!…
Korkak… Pısırık.. Davul boynunda, tokmak başkasının elinde!..
Başkalarının nam-ı hesabına; koltuk işgal eden!…
Menfaatperestler…
***
Allah'ı tanımaz.. Peygamberi bilmez..
Be namaz..
Ehliyetsiz.. Liyakatsiz.. Cahil… Mütrefin…
Fasık, münafıklığın; en aşağılık karakteri!…
Ar bilmez.. Haya tanımazlar hep cirit attı!…
Saygı, sevgi, iyi niyet, hoşgörü hak getire..
***
Örf.. Adet.. Gelenek, görenek!…
Kültür.. Medeniyet… Beşeriyet deseniz; bilmezin teki!…
Kendisini.. Ailesini.. Çevresini bilen; başkasını tanımayan!..
İşgal ettiği koltuğu "aile şirketi" gibi yöneten!..
Şehrine.. İlçesine bakmayan!!..
Köyüne, beldesine "hiçbir hizmeti ve katkısı" olmayanlarla cebelleşti!…
Onlardan çok çekti; ama gelen gideni arattı…
***
İşte bunun için diyor ki
Sicili temiz, ruhu ve şahsiyeti, karakteri dürüst olmalı..
İmanlı ve İzanlı olsun..
Ehil ve liyakatli, işi bilen.. "Ben değil, biz diyebilen" olsun..
Hakkı, hukuku, adaleti gözetsin!..
Makamın, mevkiinin "sarhoşu" olmasın… Bir emiri mümin olsun!…
***
Dahası!.. Halktan biri olsun..
Kentli olsun.. Mahalleli olsun.. Yerli olsun..
Yabancı ve çantacı olmasın..
Ismarlama, ithal, "odun" misali…
Sokağın, caddenin, kaldırımların "tozunu" yutmuşluğu olmalı..
Yaşayan… Sorunlara vakıf… Çözümsel fikre, beyne ve projeye önem veren.. Ki kendisi de üretebilen!…
Katılımcı, hesap verici!…
Hizmeti hak, hakkı da hizmet olarak, bilmeli!…
Bunu istiyor… "Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.." diye…
***
Ve benden de uyarı…
Bilesiniz ki, bu millet, sandığa giden her fert!…
Kara kaşınız, kara gözünüz için gitmiyor…
Arz-ı endamınız.. Kesintisiz natıkanız..
Ya da paranız, pulunuz, servetiniz için "size oy" vermiyor…
Ve yine bilesiniz ki!…
Sizi tercih edeni.. Oy vereni… Yani ahaliyi unutursanız; "O da sizi" unutur…
Hem de ilk karşılaştığınızda; "sen benim için artık yoksun" der..
***
Pek tabi ki..
Gelen gibi, onu getirenin de vebali ve sorumluluğu büyük..
Hesap sorar..
Velhasıl!..
Adaylar iki eksenli bir tercihle belirlenmeli…
Bir adayın sicili.. İki toplumsal hassasiyet!…
***
SU'DA İNDİRİM OLMAZ MI?…
Neden olmasın…
Aha da; Şanlıurfa'da..
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Sular İdaresi Başkanlığı; "indirime" gitti..
Yüzde 10 oranında..
Bazı bölgelerde bu yüzde 20'ye kadar…
Yani şişik fatura yok..
Öyle böyle, yarım metre uzunlukta fatura tanzimi de yok..
Kalemler düşürülmüş..
Diyorum ki..
Şanlıurfa yapıyorsa, niye Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yapmıyor..
Tam da; "seçim arifesinde.."
Tam da enflasyonun "canavarlaştığı.."
Tam da ekonomik çıkmazlar yaratılırken; olmaz mı?
Biliyorum diyeceksiniz ki!..
Nerdeeee?…
Baksanıza ulaşıma zam yapan ilk belediye oldu?…
Suda mı indirim?
Neyse…
Bizden çağrı; komşuda indirim var bizde niye yok?
***
SÂHİ SİZ, O MUSUNUZ?..
Kıssadan hisse…
Zamanın birinde; "üç samimi" arkadaş var…
Can, ciğer.. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen, hatta giydikleri bir!…
Kopmaz bir üçlü…
Medresede eğitim görüyorlar…
Mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş.
Üç samimi arkadaş..
Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar…
Makam, mevki, maddiyat gözetilmeksizin "birbirleriyle" irtibat içerisinde olacaklar…
-İrtibatı asla kesmeyecekler,
-Doğru Yoldan şaşmayacaklar..
-Adalet ve Hakkâniyetten ayrılmayacaklar..
Dine ve vatana hizmet dâvasından hiçbir zaman geri kalmayacaklar..
Bu üç samimi arkadaş bu yönde; "birbirlerine" söz" vermişler..
Ve böylece ayrılmışlar...
Aradan yıllar geçmiş birbirleri ile irtibat kuramamışlar.
Çünkü o dönemde iletişim araçları sınırlı imiş.
Bunu bilen arkadaşlar zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemâlimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz…
Onun için aramızda bir şifre belirleyelim demişler..
O şifreyle, birbirimizi tanırız diye…
Şifre belirlemeye karar vermişler.
Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar.
O da:
“BEN O' YUM !”... olmuş.
***
Tabi aradan uzun yıllar geçmiş…,
Bizim üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş..
İş, güç, makam sahibi olmuşlar.
- Biri Müderris (hoca),
- Diğeri sayılır bir tüccar,
- Bir diğeri de mebus (Milletvekili) olmuş...
Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin mebusu (Milletvekili) olduğunu öğrenir.
Hemen kadim dostu ve dâva arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek ister...
Kapıya varır görüşmek ister…
Fakat güvenlik ve sekreterya çarkını aşmak kolay olmaz.
Görevlilere kendini tanıtıp, Milletvekiliyle medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmış..
Ama ne yazar…
Fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır.
Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiş…
Nice sonra bizim tüccarın aklına mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş.
Derhal küçük bir kâğıt parçasına:
“BEN O’ YUM...”
Diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, Milletvekiline iletmesini istirham etmiş…
Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış…
Bizimki şaşırmış…
Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış....
Kağıdın arkasında:
“SEN O' OLABİLİRSİN AMMA BEN O' DEĞİLİM!” yazmış…
***
İşte kıssadan hisse…
Günümüz insanlarını..
Seçilmişlerimizi…
Görevlendirmişlerimizi..
Hatta ve hatta, atanmışlarımızı..
Makam ve mevki ihras edenleri..
Ne de güzel, hal-i vaziyetini aktarıyor bize!
Hakikat şu ki, nice arkadaşlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkâna sahip olunca, âdeta "Tanınmaz" hâle geliyorlar...
Ve: "Ben O değilim" çizgisine savruluyorlar.
Çünkü bu kişiler, ulvi ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için: yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören zayıf insanlardır...
Kıssamıza uygun bu gün:
“Ben O’yum!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var ?
Öte yandan; “BEN O' DEGİLIM ! diyenler dünyaya sultan olsa ne yazar?
Velhasıl…
Önemli olan "Ben hâlâ "O'YUM" diyebilmek!…