Tabi ki,
Bankaların,
Döviz bürolarının,
Post,
Veya "resmiyet" arzlı, "parasal" alış-verişler.
Malum bunlar "aleni" yapılıyor.
Bir soygun ve tefecilik!
Sektörel, bir faaliyet olarak görülüyor-uygulanıyor.
***
Deriz ya;
Her ne kadar "hilesi" var ise de.
Devlet nizamında;
Kaydı-kuytusu olan bir "soygun" mekanizması diye görülüyor.
Ki, en baba "soygun aracı" hiç kuşkusuz ki kredi kartlarıdır.
Ağına düştün mü "kurtuluş" yok.
Mübarek!
Bağımlılık yapıyor sanki.
Ülkemizde, 200 bine yakın "mağduru" var.
Ne hazindir ki; İslam ülkesinde Devlet-i liye, "mevzunun" işlet karı.
***
Neyse!
Benim meselem;
Ahaliye "musibet" olan, gayri resmi tefeciler.
Yani; kaydı-kuytusu olmayan.
Cebinde;
Bir kaç kuruş nakit parası olup "tefecilik" yapanlar!
"İnsanları av gibi yakalayıp-yutanlar."
Hal-i vaziyet; "bela" bir durum.
Kanayan ve can yakan, "sömüren" bir hale geldi; tefecilik yayılıyor!
***
Diyarbakır'da bela bir durum.
Hele ki,
En büyük ilçeleri olan Silvan ve Bismil de.
Tabi ki; Ergani ve çınar'ı da "gözardı etmeyelim".
Son dönemlerde tefecilik;
Korkunç denilecek bir sömürü mekanizması olarak; "ocakları" tar-ü mar ediyor.
Felaket bir yıkım.
***
İşte.
Bugünkü Söz Gazetesinin manşet haberi.
Silvan'da, "tefeci" tuzağına düşen 33 ailenin yaşadıklarını, anlatıyor!
Evini-barkını terk eden mi,
Tehditler alan mı,
Neyi var neyi yok elinden alınan mı,
Neyi varsa "teslim" etmesine rağmen, tefecilerden kurtulamayan mı,
Dün işveren iken bugün bir "kuruşa" muhtaç hale gelen iş adamı mı?
Kimi derseniz!
***
Velhasıl.
Mevzu; "dram" içerisinde dram aktarıyor.
Sakın, "Kendi düşen ağlamasın" demeyin.
Kısmen haklı olsanız bile.
Ama bir söz vardır, halk deyimiyle "denize düşen yılana sarılır" diye.
Ne var ki hayat bazen, "zorluyor."
Bazen de çevrenin "tuzağıyla", kıskaca alınıyor ki gel de kurtul.
Ne mümkün?
***
Dedim ya;
Tefecilik "sosyal" derin bir yara!
çözümsüz!
Biri gidiyor,
Bir başkası geliyor,
Bir formül yasaklanır, şeytani yeni formüller üretiliyor.
Ama sonuç aynı "insanların ocağına incir ağacı dikiliyor?".
***
Şu da bir hakikattir ki;
Tefecilik yapan her kim olmuşsa olsun.
Bugüne kadar malıyla-mülküyle "abad" olmuş değil.
Pek tabi ki;
"Tefeciden" borç alıp da, düze çıkarım diye düşünen de.
Aynı şekilde bedbaht olmuştur.
Hiç bir zaman "abad" olmamıştır/olması da mümkün değildir.
***
Ne yazık ki;
"Yasal" olmamasına rağmen.
"Suç teşkil" etmesine rağmen.
Ceza-i hükmü bulunmasına rağmen.
Ne hikmetse; pek dokunan yok.
Bilakis, "olup-biten" bazı hadiselerin sonucu baktığımızda "korunup-kollandığını" söyleyebiliyoruz.
***
Mesela manşet haberimizdeki "çiçek" ailesinin yaşadıkları.
Tehditler havada uçuşurken,
Aileler göç etmeye zorlanılmışken,
Ellerinde-avuçlarında malları alınmışken.
Görüyoruz ki;
Kan emici "tefeciler" şikyete rağmen bildik!
***
Yani anlayacağınız;
Önlem de yok.
çözüm de yok.
"Tefecilikle" alakalı son bir yılda yazdığım yazı sayısını artık ben bile hatırlamıyor.
Ki o kadar çok yazmışım.
Öyle görünüyor ki, bu yazım da son olmayacak.
***
Evet.
Diyarbakır'da.
Ve saydığım ilçelerde "tefeciliğin" nasıl işlendiğini, kimin icra ettiğini bilmeyen yok.
Mekn mı, her yer.
Ha bir de; "tefecilerin" simsarları da oluşmuş.
Piyasa "araştırmacısı".
Kimin paraya ihtiyacı olduğunu tespit ediyor.
***
Yani.
Diyeceğim herkes kimin ne olduğunu biliyor.
Onun için de;
Devlet mekanizması "üç maymunu" oynamasın.
Hangi tefeci;
Hangi esnafın, iş adamının, köy sahibinin.
Ya da, "az-çok" fark etmez malı-mülkü olanın "ocağına" incir ağacı diktiğini.
Ki vakalar seri şekilde "basına" da zaman zaman yansımıyor değil.
***
Yazılı-görsel.
Ama ne hikmetse;
Dün bir kaç iken bugün yüzlerle sayabileceğimiz "tefeci" cirit atıyor.
Bir tekine de dokunulmuş değil.
Bilakis; "daha bir itibarlı" görünüyorlar.
Deriz ya; "paranın yüzü sıcak" diye.
Aynen.
***
Vergisi yok, riski yok
En kötü tarafı da şikyet etmek için de "cesaret" ister.
Cesaret eden de;
Ne hazin bir tablodur ki "akıbeti" meçhuliyetle son buluyor.
Böyle yığınla insan var
***
Mesela.
Diyorum ki, son bir kaç yıl içerisinde "ani servet" artışı.
Ya da ani, "mal-mülk" kaybı, "takibe" alınırsa.
Görülür ki;
Diyarbakır da "tefeciler" kimlerin "ocağına" incin ağacı diktiğini.
Ya da kimlerin bu yolla "servet" sahibi olduğu, ortaya çıkar.
Ama kim yapacak?
***
Aydın çiçek.
Üç çocuk babası.
Silvanlı.
"Tefecilerin" ocağına "incir" ağacı diktiği şahsiyetlerden biri.
Diyor ki;
Herşeyimizi kaybettik, ama yakamızı hala kurtarmış değiliz.
Devlet, "çözüm bulmazsa" sonumuz hayra alamet değil.
Ki dediğine göre, tefeciler yakalanmış, ama diğer kapıdan salı verilmişler-
Ya onlar bizi öldürecek ya da bizler onları öldüreceğiz.
***
çiçek'in ürküten bir iddiası var.
"Tefecilerin" korunup-kollanması.
Ve Silvan'da "ellerini-kollarını" sallayarak bu işi yapmalarındaki etkenin; "arkalarında siyasi destek" olduğu iddiası.
Bu şahsiyetin de;
Silvan'da Parti ilçe teşkilatı Başkanının kardeşi olduğu iddiası.
Ne kadar doğru bilmem..
Ama ne demişler; "ateş olmayan yerden duman çıkar mı?"
Durum vahim..
Ha bir de vali beyle görüşecekler.
"çaresizliklerine çözüm bulunsun" diye.
***
Sonuç itibariyle.
Tefeciliğin "son bulması".
Ancak ve ancak;
Devlet kendi çarkı içerisindeki "resmi tefeciliği" sonlandırırsa.
Ve halk arasında varlık gösteren tefeciliği de; "büyük suç" olarak görürse.
Sıfır tolerans tanınırsa.
Pek tabi ki "kolluk kuvvetleri de" halis bir mücadele içerisinde bulunursa.
Sanmıyorum ki;
Kan emici tefeciler cirit atabilsin ve "ocaklara" incir ağacı dike bilsin.
Yoksa.
Can kaymaya, ocak söndürmeye devam eder; bu "tefecilik."