Prof. Dr. Osman Can…
Habertürk'e "mülakat" vermiş..
Özellikle; "Sivil Anayasa ve Başkanlık" sistemiyle alakalı…
Can'ı tanıyan tanır..
Tanımayanlar için, kısa bir özgeçmiş verip, "mülakatına" geçelim…
Anayasa Mahkemesi Raportörüydü..
Ayrıldı…
Kendi alanına dair, dernek faaliyetine girdi…
AK Parti'ye yakındı.. Ki Parti'ye girdi. Kısa sürede de "yönetime" dahil oldu..
***
AK Parti'nin…
Toplumun nabzını alma noktasındaki; "Anayasa Değişikliği" faaliyetlerini yürüttü..
Tezler hazırladı..
Bilgi akımını hardiskte topladı..
Tabi, 7 Haziran'da AK Parti'den Milletvekili seçildi..
Ama ne hikmetse; 1 Kasım'da "partiyle" yollar ayrıldı..
Çünkü listeye alınmadı..
Üç aylık bir vekillik dönemiyle yetindi…
***
Şimdi gelelim, Can'ın Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği mülakata…
Malumunuz üzre…
Türkiye uzun bir zaman dilimidir ki; "Sivil bir anayasanın" gerekliliğini konuşuyor..
İki dönemdir, "farklı" isimlerle, 4 Partinin eşit temsiliyetiyle, komisyon kuruluyor..
Ama bir türlü "uzlaşma" sağlanmıyor…
İleriye dair bir adımda atılmış değil..
Ki son olarak, CHP "masadan" çekildi.. Komisyon, vasıfsız haliyle, yalnız…
***
Çünkü…
AK Parti, Anayasa değişikliğiyle birlikte "Başkanlığı da" konuşalım diyor..
CHP.. "Kesin kararlılıkla" konuşmak bile istemiyor…
HDP peşinen fikri beyanı vardı…
7 Haziran ve 1 Kasım sloganıydı; "Seni Başkan Yaptırmayacağız.."..
MHP ise.. Git-gel modunda..
En önemlisi de..
4 Parti'nin takıntısı olan, Anayasa'nın ilk dört maddesi..
"Kutuplaştıran" vaziyet..
***
İşte, böylesi bir havanın "nasıl solunması" gerektiği, Can'a soruluyor..
İçerik… Tanımlamalar.. Dikkat çekici.
Velhasıl. Ben okudum…
Yarayanları not aldım.. Diyorum ki, "siz de bu notlardan" mahrum kalmayın…
Bu nedenle, altını çizdiklerimi sizlere aktarıyorum..
Buyurun birlikte bir kez daha okuyalım…
***
Ülkenin bekası tartışılıyor.
Bu ülkeyi bir arada tutmak gittikçe zorlaşıyor.
Yaşam tarzı, etnisite ve inanç ekseninde ciddi yarılmalar oluyor.
CHP bunlardan zaten mevcut Anayasa’nın sorumlu olduğunun farkında değil.
Dışlayıcı olmayan, asgari müşterekleri yansıtan, hiç kimsenin ya da grubun hâkimiyet iddiasına aracı olmayan bir Anayasa olmalı. Oysa ilk 4 madde bunun tam tersine yol açıyor.
“Atatürk milliyetçiliği ve Kemalist ideolojiye herkes uymak zorunda” diyor.
Kürtlerin, Alevilerin, Sünnilerin kendilerini buradan saymamalarının nedeni ilk 4 maddedir.
CHP, bu tarihsel mirasla arasına mesafe koyamıyor.
Ama “İlk 4 madde değişirse Türkiye bölünür” kaygısı taşıyanlar var...
Bu sorun 1921 Anayasası’ndan vazgeçmeyle başladı.
Farklılıklar dışlandı.
Sistemde temsil edilmeyenler sistemle mücadele etmeye başladı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki insanların duygudaşlığı kayboldu.
Kendilerini dışlanmış hissediyorlar, çünkü dışlayıcı bir Anayasa var.
***
Katı ve merkeziyetçi bir yapı var.
İnsanlar güvenliklerini sağlayacak, kendilerine hizmet edecek ama özgürlüklerini kısıtlamayan, gücü tek elde toplamayan bir devlet isterler.
Ama biz şu an bunun tam aksini yaşıyoruz.
Katı ve merkeziyetçi bir yapı var.
Ekonomi ve rant da merkezde toplandı.
Sivil toplum yok.
Entelektüel hayat bitmiş vaziyette. Herkes bir pozisyon almak durumunda kalıyor.
Sürekli olağanüstü bir durum ve çatışma var.
Bunlar, bugünkü iktidarın devamı için şart ama demokrasi imkânsızlaşıyor.
Bir anayasal düzen demokratik değilse iktidarda durabilmenin yolu antidemokratik yöntemlerdir.
Bir kriz çıkarılır ve ardından kurtarıcı olunur.
***
Başkanlık sisteminde neden ısrar?
Bugün başkanlık sisteminin Anayasa tartışmasının önüne geçmiş olması gerçekte bir Anayasa istenip istenilmediği kuşkusu yaratıyor.
Bu da haklı bir kuşku, çünkü başkanlık sistemi bu kadar çok istenilecek bir şey değil!
Bu kadar reddedilecek bir şey de değil.
Başkanlık sistemi Anayasa’da 3. ya da 4. soruya verilecek bir cevaptır.
Önce toplum sözleşmesi ortaya konmalı.
Sonra özgürlükler garanti altına alınmalı.
Denge ve denetim mekanizmaları düzenlenmeli.
‘Nasıl bir yasama?’ sorusuna cevap verilmeli.
Bence başkanlık sistemine bu kadar abartılı vurgu yapmak kuşkuları artırıyor.
Temel sorunumuz antidemokratik bir Anayasa’ya sahip olmamız.
***
AK Parti nasıl bir başkanlık sistemi öneriyor?
2012’de Meclis’e sunulmuş bir başkanlık modeli vardı.
Mevcut sistemde çok fazla değişiklik yapmadan başkanlık sistemini mevcut sisteme uyarlamayı öne sürmüşlerdi.
Başkanlık sisteminin temel mantığı; yasama yürütme ve yargının merkezde birbirini denetlemesidir.
Yürütmenin yerelle dengelenmesidir.
2012’de parlamentoya sunulan modelde bu yoktu.
Meclis’in önemli bürokratik atamalarda başkanı kontrol etme imkânı yoktu.
Bu böyle olmaz.
Sistem için aklı başında bir mühendislik ve tarihsel bir perspektif gerekiyor.
En tehlikeli nokta da yargı konusu…
***
2012 sistem önerisinde yargı, başkanın ve çoğunluk partisinin atayacağı kişilerden oluşacaktı.
2015 seçimlerine doğru giderken bazı arkadaşlarla 2012 taslağının arkasında olmadığımızı söyledik.
Alternatif modeller hazırlamıştık ama kamuoyuna sunulmadı.
7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamesindeki ifadeler fena değildi.
Erklerin birbirinden ayrıldığı, özgürlüklerin güvence altına alındığı bir yapı vardı.
Anayasal ölçüleri belirleyen kanunlar hazırlanacak ve paket olarak toplum karşısına çıkarılacaktı.
Ama bugün tartışılan o değil.
Eğer bugün Türk tipi başkanlık diye savunulan model 2012’deki taslağa referans veriyorsa bu ciddi bir problemdir.
Partili Cumhurbaşkanlığı seçeneği de konuşuluyor...
Şu anki Cumhurbaşkanı’nın fiili olarak sahip olduğu imkânları hukukileştirmekten başka bir işe yaramaz.
***
Seçilmiş Cumhurbaşkanının gerekliliği!
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi iyi mi oldu yoksa bu sistem krizini tetikledi mi?
2007’de sistem krizini tetikledi.
CHP kriz çıkardı.
Aceleyle ortaya bir fikir atıldı.
O dönemin krizine cevap vermek için yapılmış bir değişiklik oldu.
Toplumun kendini demokratik yollarla ifade edemediği, demokratik prosedürlerin devre dışı kaldığı, iktidar ve sosyal kurumların tampon görevini görmediği yerde “Tüm bunlara halk cevap versin” demek tehlikeli bir popülizme doğru gitmektir.
İktidarı liberal bir anayasacılık anlayışına göre sınırlamazsanız, “Ne kadar çok demokratik o kadar iyi” formülü işlemez. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini büyük bir demokratikleşme adımı olarak görmek doğru değildir.
Eskisine göre daha demokratik ama onun dışındaki unsurlar buna uyarlı değilse sistemin dengesi bozulur.
***
İdeal bir başkanlık sistemi nasıl olmalı?
Başkanlık sisteminde, bir başkan ve başkanın direktiflerine göre hareket eden bir yürütme vardır.
Devlette bu kadar önemli bir pozisyon tek kişinin eline geçtiği zaman bazı bariyerler koymak gerekir.
Devlet, vatandaşların kontrol edebileceği düzeyde olmalı.
Bu da erkler ayrılığıyla mümkün olabilir. Bir kişi, kurum ya da parti her şeyi kontrol etmemeli.
Yargı tarafsız olmalı.
Parlamentonun başkanın kontrolünde olmadığı bir kompozisyon olmalı.
Seçim kanunu öyle bir değiştirilmeli ki milletvekilleri merkezdeki partinin kendi hiyerarşisiyle değil, performanslarına göre yerel halk tarafından belirlenmeli.
Parti ve başkan arasındaki hiyerarşik ilişki kopmalı, başkan partiyi kontrol edememeli, yerel yönetimler güçlendirilmeli.
Yargı bağımsızlığı ve erkler ayrılığı olmazsa duvara toslarız.
Ama Türkiye’de insanlar yereldeki adaya değil lidere ve partiye oy verme eğilimindeler.
Bu kendiliğinden ortaya çıkan bir gelenek değil, seçim kanununun yol açtığı bir sorun.
Sistem değişince o da değişir.