SİSTEMDİR ŞİDDETİ KÖRÜKLEYEN
Eklenme: 12/10/2010 12:00:00 AM

Ah ki ah... Malumunuzdur; Şu illet ihtiva eden "şiddet" denilen zalimlik! Sinsi. Ve öylesine dehşetli ki; üremediği, sirayet etmediği yer yok. Her yerde bitiveriyor! Ne mekân, ne zaman, ne de kişi zümresi ayırımı yok? Gözetmiyor! Yeter ki vücuda gelebilecek "hava" oluşabilsin. Onun için; "icra ve hayat" bulmak kolay. Bahaneler ardı sıra, dizilir "gerekçe" diye. Bugün; Diyebilir miyiz ki "zalimlik" ihtiva eden ya da sirayeti kâmil "şiddet" kol gezmiyor diye!

* * *

Maalesef. Vahim derecede bir erozyon söz konusu! Artık şiddetin özü olarak; Ahlaksızlaştık mı, mafyalaştık mı, yozlaştık mı? Daha da ilerisi; "Etnik" düşmanlığın batağına mı düştük? Velhasıl; bir bütünlük içerisinde. Bu ne hizip, bu ne kin, nefret. Ve sapık düşünceler. Nedendir? Kim ne yaptı ki bu hale geldik. Kim ne etti ki; biz "benlik" kaybettik. Nasıl oldu da; asırlar boyu sımsıkı bağlı olduğumuz değerlerin üzerine "fistonu" çektik. Kirli; atık misali!

* * *

Bu nasıl bir havadır ki soluyarak dejenere oluyoruz. Virüs gibi; Hızla yayılıp, kemiriyor cansız bırakmak için. Ne hazin ki; Kimse de hastalığın nedenini ve tedavi durumuna eğilim göstermiyor. Bağışıklık misali; Virüs hızla yayılıyor. Gittikçe de "bağımlılık" yaratıyor. Morfin gibi, eroin gibi. "Kolik"leşmiş vaziyetteyiz. Öyle ki; toplumun tüm kesimini. Yaşamın her alanını "ağına" almış. Hızlı ve derin bir performansla "tahrip" ediyor. Benliği "çürüterek"! Yarını; ümitsiz kılarak.

* * *

Bedbaht bir hal! Toplumun her kesimi diyemez; Ben, siz onlar "şiddetin" en dik alasına maruz kalmıyoruz diye! Kalıyoruz. Hem kalıyoruz, hem de karşımızdakine de o şiddetin en alasını uyguluyoruz. Hislerin; yokluğuyla. Acıma duygusunu "hissetmeden" hissettirmeden. Canavarca insanları katlediyoruz... Yargısız infazlar. Faili meçhuller. "Ceviz kabuğunu" doldurmayan gerekçelerle... Orman kanunları geçerli. Ne adalet, ne hukuk nizamı; sökmüyor! Kirlendikçe kirlenmiş durumdayız. Daha da ilerisi. Aynı candan, aynı kandan, aynı aileden aynı ırktan. Aynı dinden. Ne anne, ne baba, ne bacı, ne kardeş demeden; birbirimizi boğazlıyoruz. Kesiyoruz, baltayla parçalıyoruz. Yetmiyor; doğruyoruz. Ve bir hiç uğruna paçavra gibi; atıyoruz. Türlü türlü "rezalet ve rezillikler"! Bu nasıl "ahlak" erozyonu. Bu nasıl "ahlak" anlayışı?

* * *

Bilemiyorum! İnançsızlık mı, dini değer yoksunluğu mu? Aslında temel etken; "inkârdır". Bi çevremize bakalım; Allah'ı inkâr edenler, Peygamber'e "dil" uzatanlar. İslamiyet'i "küçümseyen" düşünceler. Bin yıllık "gelenek ve görenekleri" hiçe sayanlar. Kimi derseniz var? Hele bir de; "Dini" maske olarak kullananlar. Ve bu eksende; her türlü fitneyi, bağnazlığı ve hizipleşmeyi "geliştirenler"! Topluma çelme vurdukça vuruyor. Hemi de; "haçlı zihniyetten" daha dehşetlicesine. Peki; Tüm bu sinsilik icra eden "şiddetin" sirayeti olan hadiselere karşı tepkimiz nedir? Yok! Öyle yok değil, hiç yok!

* * *

Zaten olmadığı içindir ki; Hırsızlık mı, üçkâğıtçılık mı, soygun mu, kapkaç mı? Rüşvet mi, yolsuzluk mu, usulsüzlük mü, adam kayırma mı? Gün adamı mı, günün adamı mı? Mafya mı? Kısacası bugün "Millet" olarak değer ölçülerini tüketmiş vaziyette boşlukta kol geziyor. Sıfırı tüketmiş vaziyette her şeyi yitirmiş durumdayız. Ruhsal kaybı yüksek haldeyiz. Demek ki; millet olarak "icra" ettiğimiz hayatın "bir noktasında" yanlışlık var. Üstadın dediği gibi; "bir yerde yanlışlık yapıyoruz da nerde yaptığımızı bilmiyoruz?" Aslında; hepsinin "ortak" noktası vardır. O da "cesaret"! Ama kabullenmiyoruz. "İdrak" da etmiyoruz. Çünkü bu durumları "alevlendiren" cesaret belli bir nizamdan destekle mümkündür. O da; rejimin, sistemin ve yasaların onlara "teğet" geçmesidir. Yani; "sistemin" duruma kol-kanat germesidir. Yoksa ülke ve millet "neden" mecrasından çıksın ki.

* * *

Yoksa Gençlik neden bu kadar agresiflik alsın. Polis neden; gençliği "hain" olarak görüp saldırsın? Demek ki; Ciddi manada yanlış giden bir sürecin akıntısındayız. Ve dikkat ediyoruz; Bu akıntıya karşı "kürek" çekmek te zor. Çünkü; Çekilen bu kürek aslında "hakkın, hukukun, adaletin ve hayallerin" hamlesidir. Ama ne yazık ki; Taraflar "uzlaşmaz" bir gafletin içerisinde hoyratlık ve insafsızlık içeriyor. Eğer; Üniversitelerde gençlik öfkeye dayalı şiddeti ortaya koyuyorsa. Eğer; Kendilerine konferans ve bilgi vermeye gelen misafirlere yumurta atıyorsa. Bunun evveliyatına bakmamız lazım. O anlık; Resmin verisine kapılıp "isyankar, asi ve hatta birilerinin piyonu" demek. Var olan; Atmosferi körüklemekten başka bir durum hâsıl içermediği gibi; gaflettir de. Lakin Sistemin kendisi "o havayı" soldurduğu içindir ki; gençlik tepkili.

* * *

Şayet; Siz gerçekleri görmez iseniz. Dertleri dinlemezseniz. Hak, hukuk ve adalet nizamına önem vermezseniz. İnsanların değerlerine, dinlerine ve dillerine saygı göstermezseniz. Gelenek ve göreneklerine, değer ölçülerine "empati" oluşturmazsanız. Nedenleri, niçinleri sorgulamazsanız. Bilin ki; Vücuda gelen her yapı ve oluşum size karşı negatiftir. Sonuç itibariyle; Diyorum ki toplumsal erozyon. Bireye ve topluma gösterilen "şiddet". Gençliği kabullenmeme duygusu. Ciddi manada; ülkeyi "cehennem"' tuzağına sürükler ki. İç savaşın; en dehşetlisini yaşamış oluruz. Eğer; Toplumun çekirdek kadrosu olan "ailede" şiddet doruğa çıkmışsa. Eğer; Ailenin sirayetiyle o şiddet sokağa dökülmüşse. Eğer; Sokaktaki şiddetin nedenleri göz ardı ediliyorsa. Bilinmelidir ki; İşte o zaman 60'lı ve 70'li yıllarda yaşanan "vahim" vakanın tekerrürü kaçınılmaz olur. Bence; Asıl sinsilik ve virüs atmosfere hava sirküler eden sistemin ta kendisidir. Hayırlı Cumalar!