Bu soruya cevap için, Üst düzey bir yetkiliyle görüştüm…
Önemli bir isim..
Tabi salt "son durumla" alakalı değil…
Üretilen algıyı da sordum…
HDP ve bileşenlerinin iddiası "hala siviller var mı?"
Direnenlerin;
PKK ve YDG-H'liler olduğunuz biliyoruz…
Ama denilen şudur…
Hala içerde olan "Sivil halk da" direniyor, doğru mu?
***
Aldığım cevap net…
Siviller var…
Sayı abartıldığı gibi yüksek değil…
Son 48 saat içerisinde, 32 kişi "tahliye" edildi…
13'ü çocuk yaşta…
5'i kadın…
Biri bebek…
Biri yaralı…
Bir de ceset var..
***
32 kişi içerisinde…
PKK ve YDG-H'lilerin olabileceğini tahmin ediyoruz…
Soruşturma sürüyor…
Siviller…
Sivillerin özellikle YDG-H'lilerin aileleri…
Onlar "Çocuklarını" orada bırakıp, gitmek istemeyenler…
***
Resmi olmayan bir ifade…
Denilene göre…
Tahliye konusunda…
Teslim olmak için ailelerin kendilerine "ısrarcı" oldukları..
"Evlatlarının" ölmesini istemedikleri için…
Çünkü PKK'lılar, onları komuta edenler "teslim olmayın, sonuna kadar savaşın" diyor…
***
Nitekim!
Üst düzey yetkili de bunu teyit etti.
"Çatışmalar" bu nedenle sürüyor…
Sur'da…
Öyle görünüyor ki, "bu hafta" son olacak…
İstihbarı bilgilere göre yüzde 98"i "arındırılan" Sur'da kalanlar 20-30 civarında…
Bunların da, her an için "tahliyesi" olabilir…
***
Umut ediyoruz ki!
Bu son hendeklerde ölen ve öldürülen olmasın…
Yeniden…
O huzurlu ve barışçıl sürece dâhil olalım…
Çünkü "aylardır" olup bitenler…
Kaybedilen "canlar"…
Yakılan, yıkılan, dökülen ilçeler…
Mabetler.. Evler… Mahalleler…
Ne Kürtlere ne Kürtlerin "siyasi" taleplerine zerre-i miskal, getirisi olmadı…
***
Bilakis…
Katkısı olmadığı gibi; geriletti.
İşte bunun görülmesi lazım…
Ama halk artık büyük resmi de görmeye başladı diyebilirim.
Dün, uzun uzadıya anlattım…
Özellikle "Sur'a yürüyün" çağrısına halkın neden destek vermediğini?
Neden, hendek ve barikat siyasetine "arka" çıkmadığını…
HDP'den ve bileşenlerinden neden hızla uzaklaştığını…
***
Kürtler…
Çözüm sürecinde "yaşadığı" hayatı istiyor…
Artık savaştan,
Çatışmalardan,
Öfke ve kini üreten şiddetten, terörden,
En önemlisi de devletle "karşı karşıya" gelmekten,
Sokakları "yaşanılmaz" hale getiren gerilimlerden bıktı..
Yorgun... Yorumdum diyor..
***
Büyük resmi de gördü…
"Öz Yönetim" dahil olmak üzere..
Savaşın…
Hendek ve barikatın kendisine "özgürlük, eşitlik, hak ve hukuk, adalet" getirmediğini…
Tam aksine kendisine "can, mal, düşünce ve kültür" kaybı getirdiğini…
Bunları gördü…
***
Ve şunu da gördü…
Sur'u,
Cizre'yi
Silopi'yi,
Nusaybin'i, İdil'i…
Hendek ve barikat savaşını yaratan,
İnsanlara dramlar yaşatan "bütün tarafların" kendisine "samimi" olmadığını…
Hele ki, "onun adına" siyasi kulvara soyunanların, "samimiyet" içerisinde bulunmadıklarını da gördü..
***
Kürtleri…
Kendilerine "çantada keklik görenlerin…"
Dün olduğu gibi…
Bugün de; "kanı ve canı" üzerinden siyasi rant temin edildiğini..
Meselelerinin "çözümünden" çok…
Meseleyi daha bir kanatma gayreti içerisinde olduklarının da farkına vardı…
İşte bu gerçeklerin karşısında; Kürtler artık hiç kimse için piyon değiliz diyor…
***
Nitekim…
Önceki gün saat 16.00 olunca, bu durum alenice görüldü…
Demirtaş'ın "Sura yürüyün" çağrısına…
2 milyon nüfuslu Diyarbakır'dan…
Sadece ve sadece; 40 kişi hazır bulundu…
O da "marjinal" bir grup…
Gereken kalabalık oluşmadığı için; "yürüyüşten de" vazgeçildi..
Yani, "halk artık" kolay lokma değil…
***
ALINAK SÜKUT'-U HAYALE UĞRADI?
Eski DEP Milletvekili Mahmut Alınak…
Kürt siyasetinin kıdemlilerinden…
"Sen önde yürü!" başlığıyla, "Sur'da neler yaşadığını" kaleme almış…
Okudunuz mu, bilmem?
Ben okudum…
Size de özetini aktarmak istiyorum…
HDP ve DBP'li yöneticilerin; "niyetlerine" vakıf olasınız diye..
***
Alınak şöyle diyor…
“HDP ve DBP yöneticileri ‘Sur’a Yürüyüş’ çağrısı yaptıklarında bizim Cizre, Şırnak ve Silopi’deki incelemelerimiz daha yeni bitmişti. Haberi televizyonlarda izleyince, ‘Bu yürüyüşe katılmak benim için farzdır’ diyerek soluğu Diyarbakır’da aldım...”
***
Mahmut Alınak çarşamba sabahı doğru Diyarbakır Fırat Dicle Kültür Derneği’ne gider.
Siyasetçiler oradadır.
Demirtaş ve diğerleri…
Alınak oradaki kahramanları anlatıyor:
“Hepsi canlı yayında halkı Sur’a yürümeye ve direnmeye çağırıyor, ‘Diz çökmeyeceğiz, direneceğiz, kazanacağız’ diyorlardı...”
***
Peki sonra?
Sonrasını Alınak şöyle devam ettiriyor…
Diyor ki…
“Geçmez gibi gelen bir zamandan sonra saat dört olmuş, nabız atışlarım hızlanmıştı, ancak içeride hiçbir kıpırdama yoktu.
Genel merkez yöneticileri ile milletvekillerinin Sur’a yürümeyeceklerini öğrenince başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Önce inanamadım; halkı Sur’a yürümeye çağıran onlar değil miydi?
Halk ölümü göze alarak Sur’a yürümeye çalışırken, öncüler burada oturacak kadar vicdansız olamazlardı?"
***
Alınak, son noktayı vuruyor…
"Ne var ki, az sonra acı gerçeği onların ağzından da öğrendik: Sur’a yürüme planları yoktu.
Yürümeyeceklerdi.
Halkı devletin önüne atacaksın, kendin de içeride oturup çay kahve içeceksin!
Buna hangi vicdan isyan etmez...
Halk, ‘Sur’a yürüyüş’ adı altında sokağa sürülmüş, sonra da sahipsiz bırakılmıştı...”
***
Hani Gezi'de kullanılan bir ifade vardı…
Mehmet Ali Alabora'nın…
Hükümeti devirme niyetini…
Gaye; "Ağaç, yeşillik, çevre duyarlığı" değil..
"Sen daha anlamadın mı?"
Bizim, Kürt siyasal hareketinin öncü "siyasetçilerinin de" işte böylesi bir niyetin sahibi olduklarını daha biz anlayamadık mı?..
Gaye Kürtlerin "hakları ve talepleri" değil, "daha anlayamadınız mı” diyerek, noktayı koyalım..
***
Sözün özü…
Kürtler artık sadece devleti değil,
Siyasal iktidarı da değil,
Kendisine yürüyün, ölüme gidin diyenleri de "sorgulama" mekanizmasına alması gerekir..
Ki, Kim dost, kim düşman ortaya çıksın…
Ve içerisine düştüğü; travmadan kurtulsun.
Aksi takdirde.
Daha nice ana kuzuları, Kürt ve Türk gençleri "bu kirli" savaşa, kurban gidecek?