SÜREÇ DOĞRU SEYİRDE
Eklenme: 5/14/2013 12:00:00 AM

Şehr-i Amed!

Hafta sonu, hayli "renkli" ve hareketliydi.

Gerek siyasi, gerekse de, kültürel açıdan.

Bakanlar. Milletvekilleri. Ve diğer siyasi oluşumlar.

Yazarlar ve şairler.

***

Sürecin,

Hayırlı seyriyle, bölgede yoğunlaşmaya başladı.

Açılış.

Toplantı, seminer ve sempozyumlar.

Eğitim, Ekonomi, Ticari.

Anlayacağınız tüm aktivitelerde, ana tema "barışa" odaklı!

***

Güzel.

İnsana,

Gönül huzuru verdiği gibi.

Yarınlar için de; "ümitleri" filizlendiren bir atmosfer içerisindeyiz.

Gelecek nesil;

Sulh içerisinde yaşayacak, varlık gösterecek.

Bizleri.

Sizleri yani büyüklerini, "hayırla" yd edecekler.

"Ardımızda sulh bıraktık, savaş ve çatışma" değil diye!

***

Süreç.

Sevgili Sırrı Sakık'ın ifadesiyle.

"Kim diyebilirdi ki,

Öcalan'ın posterinin altında, miting" yapılabilineceğini.

Evet.

Bir kaç yıl önce denilseydi, "hayal" denilirdi?

Hatta suç ifadesi bile "suç sayılır" cezaevi boylanırdı.

Ama bugün, öyle değil.

***

Evet.

PKK'nın silahlı gücü çekiliyor.

Kesin bir ifadeyle.

Zaten,

Silahların susması,

çatışmasızlık sürecinin yaşanması,

Ve karşılıklı güven tesis edici, hamlelerin atılması.

Her şeyi alenileştiriyor.

***

Velhasıl.

Süreç beklenenin de ötesinde iyi işliyor.

İşlediği gibi;

Siyasi ifadelerde, MHP ve CHP dışında, "doyurucu".

Malum.

Hafta sonu Başbakanın A takımından, Yalçın Akdoğan Diyarbakır'daydı.

Siyasi Başdanışman.

Ve Milletvekili.

***

Akdoğan.

Bilindiği gibi, "çözüm sürecinin" aktif isimlerinden biri.

Beyanlarında.

Yazılarında ve ortaya koyduğu tezlerde bunu görüyoruz.

Her ne kadar.

AK Parti İl Teşkilatı, "zayıf" bir organizasyon icra ettiyse de.

STK'larla görüşme.

Kanaat önderleriyle; olan diyalogu birçok mesaj verdi.

***

Bir sözü önemliydi.

Tabiri caizse, altı çizili.

10 yılda şeytan taşladık, şimdi tavaf yapıyoruz.

Anlamlı bir söz.

Gerek sürecin aşamaları.

Ve gerekse geldiği noktayı, "özetleyen" bir ifade.

Tabi ki, "sürecin" istenilen seyirde geliştiğinin de, kanıtı olsa gerek.

***

Buarada;

Tunceli'de çekilen bir resim pür dikkat ister.

Basına yansıdı.

PKKlılar çekilirken piknik yapmaya gelen vatandaşlarla karşılaşmışlar...

Dikkatim çekti;

Konuşan eli silahlı gerilla hem çok genç hem iyi Türkçe konuşuyordu.

Hem de aile ve memleket özlemi içeren ifadeleri vardı.

***

Bu da şunu gösteriyor ki;

Barışı en çok savaşın bizatihi tarafı olanlar istiyor.

Asker olsun.

Gerilla olsun.

Polis olsun.

Köy korucusu olsun.

Herkes ama herkes artık normal yaşama dönmek istiyor.

***

Hiç kuşkusuz ki,

Herkes gibi onların da hayalleri ve gelecekle ilgili beklentileri var.

Bu hali vaziyetle;

PKKlılar çekilirken geride görüntü ve mesajlar bırakarak gidiyor.

Şöyle bir düşündüm de

Bu görüntüler 23 yıl önce yayınlansaydı neler yaşanırdı?

O basın mensupları hain ilan edilirdi.

Görüntüleri çeken sade vatandaşlar fişlenir ve tutuklanırdı.

***

Vay sen misin?

Dağda, "PKK'lılarla piknikte buluşup resim çektiren"?

Ve tabi ki, yayınlayan gazeteciye.

"bölücü" diye, iddianame dizilirdi.

Pek tabi ki;

PKKlılar için de operasyon adı altında dağ-taş boş yere bombalanırdı.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye gerçekten önemli bir evre yaşıyor.

***

Diyorum ki;

Toplumun zihin ve bakış açısı da bunların paralelinde önemli bir değişim-dönüşüm geçiriyor.

Hep derim!

Bu gençlere dağa çıkış yolunu göstermek yerine "asli" meşgale sunulmaz mıydı?

Neden.

Ama neden;

Kalem, kğıt, bilgisayar, teknolojinin imknlarını sunarak onları daha farklı değerlendiremedik.

Değerlendirebilirdik

***

Ne hazindir ki;

Yönetime egemen olan devlet aklı hep farklı zihin bunalımı içerisinde yer aldı.

"Vesayetçi".

Ulusalcı.

İnsanı değil,

Devleti kutsayan, bir fikri arızayla; toplumu hak etmediği şekilde "yönetti".

Ve tabi ki kaynaklarını ve enerjisini yanlış alanlarda kullandı.

***

Düşünün;

Bir devlet.

Bir yönetim zihniyeti, "kendi vatandaşına" düşman kesilir mi?

Onu, inancından, dilinden, kültüründen dolayı "ayrılıkçı" görür mü?

Ve "inkr" eder mi?

Evet, ettiği ve dayattığı içindir ki; bugün toplum "barışın" arayışında.

Yoksa ülkede ve ahali de "sulh" olsa idi.

Bugün barış aranır mıydı?

Kan ve gözyaşı dinsin diye çığlıklar atılır mıydı?

Atılmazdı.

***

İnşallah atılmaz.

Buarada;

Barış sürecinin en önemli olaylarından biri de "velilerin" yer değişikliği.

Malum;

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprakın İzmire,

İzmir Valisi Cahit Kıraç da Diyarbakıra atandı.

Tarihte bir ilktir.

***

çözüm sürecinde iki şehir de zıt kutup.

Devlet aklı daha önce tecrübe kazansınlar diye genç valileri gönderirdi.

Bu defa tersi oldu.

OHAL zamanında bölgede görev yapmış, bölgenin insanı olan ve son olarak kozmopolittik bir yapıya sahip İzmiri 6 yıl yöneten Cahit Kıraç, Diyarbakıra geliyor.

Kürt sorunundaki kilit il Diyarbakırda uzun süre görev yapan Mustafa Toprakın da İzmire atanması süreç açısından o kadar önemlidir.

***

Karşılıklı;

Empati geliştirme,

Karşılıklı ön yargıları yıkma,

Karşılıklı,

Acıları, kederi ve sevinci "paylaşma" noktasında, "gönül birlikteliği" köprüsü!

Dediğim gibi.

Nazar değmesin.

Provokatif hadise ve ayak oyunları icra edilmeden; "süreç" çözümle son bulsun.

Güzel şeyler geliyor.

Öyle görünüyor ki, "olmaya da devam" edecek.

***

Her ne kadar;

Reyhanlı'da "uluslararası" şer güçlerin organizasyonuyla, katliam yaşadıksa.

50 insanımızı kaybettikse de.

Acıları yüreğimizde.

Ama biz, "vakarlı" duruşumuzla, düşmanı, düşmanları dize getirmeliyiz.

Tökezlersek.

Acının, yıkımına yenilirsek.

Sulha.

Huzura ve birlikteliğe olan; "seyr-ü seferden" bizi alı koyarlar.

Zaten gayeleri de; "barış" olmasın.

Şer olsun ki, "huzur" olmasın.