Baksanıza; Yeni bir yıla daha giriyoruz! Maşallah diyelim. Günler, haftalar ve aylar su gibi akıp gidiyor. Daha; 2010 sanki dün gibiydi. Ne çabuk tükettik; koca bir yılı. Hızla akıp giden bir zaman bu. Tabi ki, tüketilen bu zaman bilmeliyiz ki insanoğlunun hayat damarından gidendir. Neyse! Bugün için konumuz; ömür zamanından tükettiğimiz yılın üzüntüsü ve buruk hali değil. Pek tabi ki; her yeni yıl arifesinde yüklenilen "beklenti düşüncesinin" hamurunun yoğruluşudur bizim bugünkü konumuz! Tabi, ifade edilen şekliyle söylenir "yeni bir yıl yeni umutlar demektir" diye! Lakin düşüncem süreç açısından devlet ve millet nizamıyla alakalı "icra" edilmesi gerekenler! Ve buna mukabil olarak; Seneyi devriyeden gelen "hassasiyeti" her katman için geçerli olan meselelerin nasıl bir işleyiş görmesi gerektiği. Yani açık bir ifadeyle; "bu zaman diliminin yol haritası" ne olacak? Doğrusunu isterseniz; Üç önemli "büyük başlık" ihtiva eden mesele önümüzde. Hassas ve çok ciddi!
* * *
Nedir bu üç önemli; başlık içeren hadiseler. BİRİNCİ MESELE: Ateşkes sürecinin işleyişiyle alakalı siyasal iktidarın ortaya koyabileceği ve muhalefet ile Meclis'in bir bütünlük içerisinde destek vereceği "somut" çözüm projesi! İKİNCİ MESELE: Demokratikleşme ve Sivil yönetim anlayışıyla bütünleşmek için gerekli olan; Sivil Anayasayı yapmak ve bunu hayata geçirmek! ÜÇÜNCÜ MESELE: Ülkenin ve milletin salih-i selameti için çözüm ve hayatı idame ettirecek bu iki meselenin "göbek" bağı olan; Genel Seçimler! Sanırım! Meselelerin "ağırlık" tonajı noktasında her halükarda "sırtlanılması" gerektiğine hem fikiriz. Peki, Bu sürecin "kilitli anahtarı" ve açması gereken "sır" anahtarı nedir derseniz? Doğrusu; burada hayli "zor" ve siyasi ayak fantezilerinin havada uçuşacağı bir zaman işleyişi kaçınılmaz olacak derim. Ama karamsar değilim. Yeter ki, "siyasetin" o eski ve bağnazlık ihtiva eden alışkanlıkların icra edilmemesi. Şunu ifade etmek gerekirse. Demokrasiye. Demokratik siyasete. Sivil iradenin üstünlüğüne. En önemli ülke bütünlüğü ve Kürt sorunun çözümü gerektiği inancına sahip; "siyasetin ve siyasi parti liderlerinin" samimiyeti gerekli.
* * *
Geçmişi hatırlamak. 28 Şubat'ın yapısından "ders-i ibret" almak. Devletin "iç organlarına" kadar nüfuz eden Ergenekon ve çetelerin; nasıl tahribatlar yaptığını. Velhasıl! Ne muhtıralar. Ne müdahaleler. Ne de, ülkenin sokaklarını ve dağlarını "kan gölüne" çeviren iç barışı baltalamak. Bunların, Yaşanmaması ve tekerrür etmemesi için "siyasi parti liderleri" meseleleri oy rantı olarak görmemeli. Böyle "demokratik siyaset zayıflığını" göstermemelidir. Hele hele; Halk meydanlarında "Siz bize oy verin, bizi iktidar yapın, bakın biz nasıl bunları çözeriz" diyecek. Demagojik siyasete odaklanılmamalı. Burada; Sürecin en önemli aktörlerinden ikisi elbette ki CHP ve MHP'nin liderleridir.
* * *
Yani; CHP'den Kemal Kılıçdaroğlu. MHP'den Devlet Bahçeli. Aslında, Önümüzdeki zaman zilimi bu iki liderin de "gelecek" açısından kaderini tayin edecek bir süreç bu! Malum; Kılıçdaroğlu "Referandum"da çakıldı. Şimdi; Milletvekilliği Genel Seçimleri. Her ne kadar, parti "kurultayı ve yönetim değişikliği" bu zamandan önce ise de. Sürecin getireceği sonuçlar; "liderlik" koltuğu noktasında pusuya yatanların hayli derin beklentilerini oluşturacak. Baykal ve Sav! Siyasetin eski kurtları. Bahçeli için de; "aynı" durum geçerli. Referandum'da düşünce ve parti içerisinde hayli; "küskünlük" yarattı. Ve sonuç; "iki kez çakılma" oldu. Şimdi, Haziran'da gelecek sandık onun da "liderliğinin" devamını ya da sonunu belirleyecek. İşte; Kılıçdaroğlu ve Bahçeli için önümdeki 6 ay "o geleneksel" siyasi kültürden arınmaları gerekir. Çünkü; Bu ülke insanı artık "gözü kapalı" ve düşünce mekanizmasını işletmeden ne tercih koyuyor. Ve ne de; kanıyor.
* * *
Gelelim; Siyasal İktidara! Yani AK Parti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Onun için de; Bu süreç "gelecek" açısından birçok sonuca gebe! Eğer yeniden; "iktidarı" istiyorsa. Eğer; Türkiye'de yeni bir siyasi yönetim anlayışı getirmek gayesiyle "Başkanlık" sistemine gönül koymuşsa. Eğer; Türkiye'nin kanayan yarası olan "Kürt Meselesini" çözüme kavuşup, "tarihe" geçmek istiyorsa. Eğer; Osmanlı ruhunu yeniden kendi ifadeleriyle "hayata" geçirmek istiyorlarsa. Kendisi ve himayesindekiler de; "Güvenirliklerine" yeni güvenirlikleri katacak somut hamleler ortaya koymalıdır. Bir ileri, iki geri adım atmamalı. BDP'ye gelince. Öcalan'ın eleştirdiği getirdiği gibi; "daha aktif" bir siyasi argümanlar geliştirmeli. İtici değil, kaynaştırıcı ve bütünleştirici olmalı. Özelliklen de, "Kürt sorunun" çözümüne yönelik hamleler kimden gelirse gelsin. O hamlenin "güçlü" olabilmesine katkı sunması gerekir. O daha fazla nasıl zayıflatılabilinir siyasetini icra etmemelidir. Yani, bir çok parti tarafından geleneksel hale getirilmiş 'siyasi kültürü' değiştirmeli. Çünkü, zaman ve sürec artık "değişimi" dayatıyor.
* * *
Aslında; Arenanın aktörleri siyasi parti ve liderleri ile eldeki siyasi gücün varlığı ise de. Gerçek yaptırım ve aktörler. Bana göre; Referandum'da "öncü" rolü üstlenen ve bir ölçüde demokratik siyasi aktiviteye hayat veren Sivil Toplum Örgütleridir. Sınıfsal ayırıma gidilmedin. İster demokrat. İster liberal. İster muhafazakâr. İster entelektüel. İster başka bir siyasi fraksiyon ve düşünceye sahip olursa olsun. Ciddi. Bir o kadar da güçlü "işbirliği" dokusu ve inisiyatifi geliştirilirse.
* * *
İnanıyorum ki; Birinci ve ikinci şıkları ihtiva eden meselelerin çözümü toplumsal beklenti doğrultusunda hayat bulacaktır. Yeter ki; Tu kaka politikası üretilmesin. Yeter ki; Ötekileştirme kötülüğü üzerine siyasi kurgular geliştirilmesin. Yeter ki; Geleneksel siyasi kültüre yeniden hayat verme gafletine düşülmesin. Bence; Demokratik müdahaleyi sivil toplum güçleri aktif bir şekilde şimdiden gerçekleştirme cesareti göstermelidir. Ve bir not düşersek. Maazallah! Şayet, istikamet bu fikri seyirde ihtiva edilmezse. Korkum odur ki, "pusuda bekleyen" kan emici vampirler yeniden hortlar ki. O zaman da; geçmişin daha kanlı zaman dilimi kaçınılmaz olur.