Sürükleniyoruz!
Eklenme: 12/24/2015 12:00:00 AM

Vahim… Korkunç bir girdabın içerisinde…

Ülkem… Yaşadığımız coğrafya..

İlimiz… İlçelerimiz aylardır "çatışmalarla" savaş alanı!

Mabetler.. Binalar.. Evler.. İşyerleri…

Yanmış; yakılmış, harap vaziyette…

İşte, Tarihi Sur ilçemiz..

Umut etmiştik.. Surlar ve Hevsel Bahçelerinin, Dünya Miras Listesine alınmasıyla; "Turizm" patlaması yaşayacağız diye…

***

İş.. Aş… İstihdam.. Ekonomi diye geri dönüş olacaktı..

Zenginlik gelecekti… Şehir, tarihteki yeriyle "Paris" olacaktı..

Camileri.. Havraları.. Kiliseleri.. Hanlar… Hamamlar… Surlar…

Bugün; tankların, topların, roketatarların, doçkaların…

Keleşlerin "namlusundan" çıkan kurşunların, darbesiyle virane…

Geri dönüşü… Kazanımı yok..

***

Ya ölümler… Her gün, her saat bir ölüm haberiyle; sarsılıyoruz…

Asker.. Polis.. Sivil.. Ya da, PKK.. YDG-H.. Ölümler "zinciri" düzüne misali…

Yaşamın "askıya" alındığı, günler, haftalar, aylar yaşıyoruz…

Haber alıyorum! Sur içindeki ölümlerle alakalı…

Onlarca.. Yüzlerce "cesetten" bahsediliyor…

Çatışma nedeniyle… Yaratılan kaotik ortam yüzünden "ne ailelere teslim edilebiliniyor, ne de toprağa veriliyor?"

***

Hal-i vaziyet! Evet ne adına, yaşıyoruz, yaşatılıyor..

Örgüt diyor ki… "Öz Yönetim".. Kendi kendimi; "yönetmek" istiyorum…

Hendekleri, barikatları "bunun" için, ikmal ediyorum…

Yani; Kobani'de… Rojova'da olup-biteni; Güneydoğu için de yapabilirim, düşüncesinde…

Fırsat kollama.. Ama örgüt "kazanamayacağını, sonucun gelmeyeceğini" bilmesine rağmen…

Suriye'deki konum ile, Türkiye'deki konumun bir olmamasına rağmen; "ısrarcı" olması anlaşılmaz!

***

Siyasetin… Parlamento'daki temsiliyet alanların… Sorunun "çözümü" ilkesinde konuşması gerekirken…

Maalesef; "silahlar" konuşturuluyor..

Tabi, HDP de, DBP'de "korku siyasetiyle" hızla Kürtler nezdinde, prestij kaybediyor…

Nitekim örgütte ifade ediyor "ne yapıyorsunuz ki, bizden olmazsa sizler yoksunuz?" diye.

Sur'da.. Nusaybin'de.. Cizre ve Silopi'de…

"Savaşta" bile yaşanmayacak, yaşatılmayacak bir "durum" söz konusu…

İnsanlar… Öyle ki "ardlarına" bakmadan, evlerini barklarını terk ediyorlar.. Bir iki yorganla kaçıyorlar..

Esnaf desen; kepenk indirmiş.. İşyeri yakılmış…

***

Peki devlet ne yapıyor?

Siyasal iktidarın olup-bitene karşı ortaya koyduğu refleks nedir?

"O.Hal vari" karşı koyuş.. Ki en iyi bildiği şey; "ağır silahlarla, tanklarla, toplarla, yasaklarla" yükleniyor…

Kamu güvenliği adına… Şu an "silahtan" başka bir refleks geliştirmiş değil…

Ne deniliyor; "tek bir silahlı unsur kalmayana kadar, operasyonlar sürecek?"

***

Kimse!

Bölge halkının "demokratik" taleplerine yanıt vermiyor…

Artık kulak da kabartmıyor…

Örgütü… Çatışmayı "doğuran" nedenlere, odaklanan yok…

Hele ki, bölgenin dinamiklerinde tabiri caizse; "tık" yok…

STK'lar mı?

Kanaat önderleri mi?

İş dünyası mı, kimse "sahaya inip" olup bitene "ne oluyor" demiyor?

***

Varsa.. Konuşan "bireysel" noktada ama karnından konuşuyor..

Nerde, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti bahçesinde "toplanan" yüzlerve STK..

Nerde, "yürüyüş" yapan, sivil oluşumlar…

Kan gövdeyi götürüyor.. Sokaklar…

Kan ve barut kokuyor. Göç var, şiddet var, terör var..

Kimse; "halkın beklentilerine" çığlık noktasında cevap vermiyor…

Niye?

Korku ve sindirilmişlik varda ondan…

MİROĞLU NE DİYOR?

Orhan Miroğlu.. AK Parti Mardin Milletvekili..

Habertürk'e mülakat vermiş…

Yaşanan sürece dair; "değerlendirmede" bulunmuş…

Özellikle.. Herkesin kafasını kurcalayan, "PKK silah depolamayı nasıl yaptı, devlet neden görmedi?" sorusu…

Miroğlu'un cevabı şöyle…

"Devletin bu silahların bölgede depolandığından haberinin olmaması mümkün değil.

Ama devlet bunu çözüm süreci hatırına tolere etmeyi düşünmüş olabilir.

“Öcalan yüzünü çözüm sürecine dönmediği sürece her zaman Doğu ve Güneydoğu’yu bu halden kurtarmak mümkün olur” gibi düşündü devlet.

Öcalan 6-7 Ekim olaylarında, açlık grevlerinde iyi bir sınav verdi ve bunların önüne geçti"

***

Bir önemli soru da… Öcalan "kozu" neden, bu evrede kullanılmıyor.

Bugün değil de, ne zaman sorusuna yanıt şöyle..

"Bence Öcalan’ın kapısı çalınmalıdır. Ancak bu defa karşı karşıya kaldığımız şey PKK için stratejik hedefi olan bir hadise...

Kandil’in Öcalan’ı dinlemeyebileceğinin belirtileri ortaya çıktı.

“Artık silahsızlanma konuşalım” denildiğinde PKK buna karşı çıktı.

Demirtaş’a, “Bu senin işin değil, git siyaset yap” dediler.

Öcalan’a ise tutukluluk koşullarında “Onun böyle bir karar alma yetkisi yok” lafları ettiler."

***

Miroğlu bunları aktarırken… Üç önemli aktör ve noktayı da, açıklıyor..

Diyor ki… "Burada 3 önemli aktör var:

Öcalan, PKK ve HDP. Belli ki PKK’nın yüzü Türkiye’ye dönük değil artık.

O, Türkiye’de İran, Şam ve Bağdat bloğunun inisiyatifi ile bir vesayet savaşı sürdürüyor"

Sürecin "masasını" kim devirdi… Kadehleri… Tabakları, çanakları kim, "alaşağı" kullanılmaz ve oturulmaz hale getirdi…

Miroğlu'nun cevabı… "Melekler gelip devirmedi?"

Yani… "Çözüm sürecinde masayı PKK devirdi. Hadi masayı devirdiniz; bunun alternatifi devrimci halk savaşı stratejisi midir?"

***

HDP'nin tutumuna dair yorumu var Miroğlu'nun.

Özellikle; PKK ile HDP "aralarına" mesafe koyma noktasında..

Diyor ki…

"Demirtaş PKK’ya, “Biz yeni devrimci halk savaşı stratejinizde yokuz” demeli.

Bir HDP’li vekilin, “Devletin hükümranlığı altındaki bir yere bu şekilde girerseniz devlet buna müdahale eder” dediği bir iklimde, HDP’nin eski HDP olarak kalması ve sadece PKK’nın şiddet politikalarını tolere eden bir pozisyonda olması mümkün değil.

Sonuçta bir geçiş süreci yaşanıyor.

***

Peki… Geçiş süreci nasıl aşılacak? Cevabı şu…

"Kürt siyasi kanadı ile silahlı kanadı arasında bir geçiş süreci yaşanıyor.

Burada ne yaptığını çok iyi bilen bir silahlı örgüt var ama ne yaptığını bilmeyen, örgütün önüne koyduğu vazifeleri ifa etmekle meşgul olan bir sivil partimiz var.

Bu geçiş sürecinde, “Silahın mı gücü belirleyici olacak, yoksa siyasetin mi?” sorusuna yanıtı, HDP verecek."

***

Doğrusu! HDP nasıl bir cevap verir bilmem…

Ama bilinen şu ki… Öfkeyle, şiddetle büyüyen bir nesil var…

Ki bir adım kaldı; "ağabey" olmalarına, söz sahibi kesilmelerine…

Eğer ki… Bu durum ve dehşetli ortam; "alışkanlık" yaparsa…

Normal bir hayat gibi; "görülürse"

***

Bilinsin ki!

Ne konuşulabilinir, Ne eli tutulabilinir, Ne de, diyalog geliştirebilinir…

Kim ne der bilmem; ama hal-i hazırda Kürt siyasal hareketi tüm bileşenleriyle "sanki" bu değirmene su taşıyorlar… "Gençlik terörizmi" kimlik edinsin…

İşte bu gerçek karşısında… Yeniden.. Ama yeniden!

Herkes, "mevcudiyet ve gidişatı" iyi okumalı, iyi düşünceli, iyi tartışmalı…

Çünkü bir adım sonrası; "geri dönüş" yok…

"Yeniden kardeşlik projesiyle!" Özgürlüğü, demokrasiyi, insan hakları ve eşit vatandaşlık "ilkesiyle" hayat diyelim… Yarınlarımız var!

***

Birilerinin nam-ı hesabına!

Ne evlatlarımızı…

Ne de yarınlarınızı heba etmek istemiyorsak.

Uluslararası güçlerin; "rantına" yem yapılmak istenilmiyorsak!…

Ve bize şirin görünenlerin de oyununa gelmeyin…

Ne Rus ayısı Putin.. Ne Stalin anlayışı..

Ne de Esed.. Ve ne de, İran.. Hele ki, Siyonist dünya; hiç!..

Ne demişler "ata düşmanı, toruna dost olur mu?"

Ne mümkün..

Onun için; "aman ha aman" demeliyiz..

Çünkü şuan ki, kaotik ortam sadece ve sadece; "Kürtleri yakıp, yok ediyor" başkasını değil…

Tarih sayfalarına baktığımızda; yaşadıklarımız "tarihi tekerrürdür"