SUYU AKMAYAN TUVALET?
Eklenme: 6/4/2009 12:00:00 AM

Önceki gün iki okurum üçer saat arayla telefonla aradı. Biri bayan, diğeri de orta yaşlı bir erkek. Erkek okur 'eğitimci'. Tanınmış bir sima. Bayan ise 'ev hanımı'. İkisinin de şikâyeti 'aynı'! Dile getirdikleri sorun ve mekân aynı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 'Acil servisi'. Ve yeni faaliyete giren 'Taş kırma' ünitesinin bulunduğu 'bölüm'! İki bölümün de 'tuvaletinde' su akmıyor. Bayan okur önce aramıştı. Kendini tanıttıktan sonra; 'söz konusu' yerde yaşadıklarını anlattı. Tabi "utana-sıkıla'. Adımı vermezseniz iyi olur. Çünkü 'eşim' aradığımı bilmiyor. Ama ben 'utanç' durumu yurttaşlık görevimi yerine getirerek 'size' aktarmak istiyorum. Lütfen gidip görün! 'İğrenç' duruma şahit olduktan sonra 'bize hak' vereceksiniz.

***

Notumu 'aldım'! Ve ilgileneceğimi de 'taahhüt' ederek telefonu kapattım. Bayan okurla 'Medeni ülkemin, akademik çeşmelerinin kuruduğunu '1015 dakika' konuştum. Bu konuda 'daha önce de' benzer şikâyetlerin geldiğini. Hatta salt Tıp Fakültesiyle alakalı değil. Diğer birçok hastanelerde de aynı sorun vardı. Kentteki bazı kamu kurum ve kuruluşlarında da durum aynı. 'Umuma' açık tuvaletlerinin birçoğunda sular akmadığı gibi, musluklar da sökülmüş vaziyette. Bayan okur 'görevlilere' neden, niçin 'tuvaletin musluklarından' su akmıyor dediğini. Ancak 'kimsenin' neden akmadığını bilmediğini söyledi.

***

Kendi ifadesiyle; 'Neden, niçin belli değil. Belli olan muslukların varlığı, suyun da akmadığı'! En acil ihtiyaç duyulan yerde 'su yok'! Musluklar 'tıssa' veriyor. Düşünebiliyor musunuz; Hastane gibi sirkülasyonu yüksek bir yerde bir saatlik su kesintisinin 'yaratacağı' tahribatı... Özellikle de 'tuvalette' akmayışı, ortaya çıkabilecek 'hijyenik' durum düşünülemez. Çevreye 'yayacağı' pis koku. Ve sağlığı tehdit edecek kirlilik. Şifa bulmaya giderken, 'hastalanmamak' elde mi? Bayan okur telefonu kapatırken, tekrar ederek; 'lütfen gidip' görün.

***

Bayan okur öğleden önce aramıştı. Notu 'acil' görevlere almıştım. Öğleden sonra 'olay yerine' gidecektim. Kendi gözlerimle görmek için. İnanın hilaf yok! Tam da Fakülte'ye doğru hareket edecektim ki; 'Eğitimci' dediğim erkek okurum aradı. Dedim ya; 'tanınan' bir sima. Böbreklerinden 'rahatsız'. Uzun süreden beri de tedavi görüyor. Ancak doktorların kararıyla 'şimdi' böbreğindeki 'taşları' kırıyor. 'Sitem ve öfke' dolu bir ses tonuyla, 'tuvalet' rezaletini başladı anlatmaya. Tıpkı; 'bayan okurun' yaşadıkları gibi.

***

'Taş kırma ünitesine gelen hastaların ekseriyeti sıkça tuvalet ihtiyacı duyan hastalar. Genç, yaşlı, kadın erkek. Ve burada tek bir tuvalet var. Ne yazık ki; sular akmıyor. Ne bayanlar bölümünde, ne de erkekler bölümünde. Kimse de ilgilenmiyor. Soran yok, ilgilenen ise hiç yok. Personele diyorsun? Abi valla bizimle ilgisi yok. Su akmıyor. Ama biraz sonra akabilir? Saatlerce bekliyoruz. Bazı hastalar 'pet şişe' alarak, tuvalet ihtiyacını giderdi. Ama nasıl? Girilmez bir durumda." Gittim. Rezaleti yerinde göreyim diye? Anlatılanların 'ötesinde' bir manzara. Ayıplı bir durum! Kendi kendime; Medeni ülkemin, 'akademik' çeşmeleri bu mu dedim? Yakışmayan bir resim.

***

Aslında bu yazıyı 'dün' kaleme almıştım. Ancak; 'Kürt açılımıyla' alakalı önemli gelişmeler yaşandı. AK Parti Milletvekili Arslan'ın 'mülakatı'. Partilerin Meclis'teki 'Grup' konuşmaları. Yazıyı 'öteledi'. Yoksa dün 'sizinle' paylaşacaktım. Bilemiyorum. Vakanın üzerinden 48 saat geçti. Oradaki 'manzara' aynı mı, yoksa birileri farkına varıp, 'soruna' çözüm getirdi mi? Tam bilemiyorum. Ama eğer önceki gün öyle idiyse, bugün olmazsa yarın da öyle olur. Çünkü mevzuya 'yetkili' eğilimi olmadığı sürece 'tekrarı' kaçınılmazdır. Tabi şuna da inanıyorum. Üniversite 'yönetimi' bu olup-bitenden habersiz. Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ın da durumdan be haberdar olduğunu düşünüyorum.

***

Böyle bir 'çirkin resmi' hiç bir yönetim ve idare kabul etmez. Etmemelidir. İnanıyorum ki, 'mevzuya' bu yazıdan sonra hem Rektör Saraç hanımefendi. Hem de Üniversitenin 'yönetimi'! Hem de Fakülte idaresi. Durumdan haberdar olup, 'soruna' hassasiyetle eğilir. Ve akmayan musluklardan 'şarıl-şarıl' su akıtır. Temizlik ve hijyenik duruma daha bir ciddi eğilim gösterilir. Tabi!.. Üniversite'nin yanlış olmazsam 'su ihtiyacı' kenti açtığı kuyulardan sağlanıyor. Şehir 'şebekesinden' katkı alıyor mu bilemiyorum. Alıyorsa 'susuzluk' çekmemeli. Almadığı içindir ki; 'susuzluk' var? Sonuç itibariyle bilinmelidir ki; susuz tuvalet olamaz. Suyun ve temizliğin 'olmadığı' her ortam, 'sağlıksızdır'. Hastalık ve mikrop üreten merkezdir. Bu hastane bile olsa. Bir de mevzunun 'tuvalet' kültürü bölümü var. Onu da bir başka 'yazıda' ele alırız. Şimdilik 'akmayan' muslukların akmasını bekliyoruz.

***

Ve yazıyı 25 Cent fıkrasıyla 'Mozartı mı' dinleyecektin fıkrasıyla bitirelim. Vatandaşımız Amerika'ya gezmeye gider. Sokakta dolaşırken çok sıkışır. Koşturarak umumi bir tuvalet bulur. Kendini bir an önce içeri atmak isterken, kapıdaki görevli önüne Geçer ve 25 cent ister. Bizimki sıkışa sıkışa 25 senti verir içeri dalar. Zart zurt sesleri ile rahatlayıp, ihtiyacını giderirken yandan: Yavaş be adam! diye bir ses gelir. Meğer yandaki de vatandaşıdır. İşini bitirip dışarı çıktıktan sonra yandakiyle karşılaşır ve lafı yapıştırır: Be adam! 25 sente Mozart'ı mı dinleyeceğini sanıyordun?