Bir okurum e-mail atmış.
Yanına da bir de, kupür iliştirmiş.
Gazete kupürü.
Start gazetesine ait.
Bir kaç gün önceki, manşet haber; "Devlet Kesesinden, PARALEL BAHŞİŞ".
İlaveten ek olarak, bir de not düşmüş.
Bir önceki İl Emniyet Müdürü Recep Güven'e atıfta bulanarak...
Diyor ki; "Gördün mü, maharetli müdürümüzü?".
***
Aslında habere ve içeriğine, ilk gün vakıftım.
Ki, masamdaki notlar arasında de yerini almıştı...
Burada, "kelam" konusu etmek üzere. Ancak, "acilliyetlerin" hkimiyetiyle, ötelendi.
Özellikle; Dicle Üniversitesi mevzusu ve üzerinde icra edilen; "paralel" muhabbet.
çünkü "aynı meyanda" bir konuydu.
Keser-sap misali.
Neyse!
Okur'un dürtmesiyle, bugüne nasip oldu.
***
Öncelikle şu "Paralel Bahşiş" meselesi nedir ona bir bakalım.
Start'ın manşet spotu şöyle.
Polis içindeki paralel organizasyonun, Emniyette başarılı personele verilen "taltifleri" aralarında paylaştıkları ortaya çıktı.
Son üç yılda, "27 Emniyet müdürüne" toplam da "3 milyon TL ödül' verildiği belirlendi.
***
Ama nasıl bu iş becerilmiş?
Şöyle ki, üst ve alt kademe görevliler.
Yani "taltif" almaya hak kazananlar 3 bin lira alırken.
Star'a göre, "Paralel Yapıya" yakın müdürler, bunun 3040 katını almış.
50 bin ila 135 bin arasında "taltif" alan var.
***
EN BABA PAY GÜVEN'E!
Kim ya da kimler nasıl ve tabi ki neye istinaden "taltif" almışlar.
Habere göre bu durum şöyle açıklanıyor.
Taltif pastasından en büyük payı;
Ergenekon, Balyoz, KCK ve 17 Aralık Operasyonlarını yürüten müdürler almış.
Ki bunların başında bir önceki İl Emniyet Müdürümüz Recep Güven geliyor.
Hani bir sözü vardı ya, herkesi "duygu seline" almıştı.
Cesur müdür diye!
***
Siyasiler arasında dahi "söz düellosuna" konu almıştı.
Peki, Güven ne demişti?
Siirt'ten Diyarbakır' atanmış, gazetecilerle tanışma gününde, konuşmuştu.
Demişti ki; "Dağdaki teröriste ağlamıyorsanız, insan değilsiniz?"
Doğrusu bende hayli etkilenmiştim 'bu sözünden".
Ezber bozucu!
Ama sonra, tabiri caizse karamanın konuyu sonra çıkar oyunu derler ya öyle!
***
Lakin Güneydoğu'da uzun yıllar görev yapan biriydi.
Hele ki; "İstihbarat" biriminde.
O dönemde, devlet mekanizmasının iliğindeydi!
Ki, Siyasal iktidar.
Bakanlar ve kurumlar tamamen; onların verdiği "istihbarat bilgilerinin" ölçeğinde, yol haritası çiziyorlardı.
Özellikle, Güneydoğu meselesine ilişkin.
Eee.
O yılların "güvenlik" politikası yüzünden değimlidir ki; "on binlerin ölümü, binlerin faili meçhul cinayete kurban gidişi."
Ki o gün de sormuştum, bu sözlerinizle "özeleştiride mi bulunuyorsunuz" diye.
Yanıtı yoktu.
***
Sonra bir mevzususu daha ortaya çıktı.
Ki gazetelere de yansıdı.
Güneydoğu'nun faili meçhul cinayetlere ilişkin kara kutusu olan "Cemal Temizöz" davasında, "tanık" olarak ifade verdiği.
Hanifi Avcı'yla hasb-i hali de ayrı ilişki.
Ben o gün de Güven'e "güvenmemiştim".
Bazı meslektaşlarım o dönemde;
"Diyarbakır Güven'e" teslim, "Güven'e güvenilir" demiştiyse de!
Şimdi "hak veriyorlar!"
Zaten, hiç bir zaman da yıldızımızın da 'barışık' olacağı biri değildi.
***
KORUMA-KOLLAMA?
Gelelim alınan taltif tutarına ilişkin habere.
En baba payı da onun aldığı söyleniyor.
Üç yılda, 135 bin lira.
Emekli tazminatından daha fazla.
Onun dışındakilere gelince, kimler var alt sırada.
Ali Bilkay üç yıllık taltif tutarı 132 bin lira.
Ramazan Akyürek 50 bin lira.
90 bin lira da, Ahmet Pek'in hesabına yatırılmış.
Liste uzun uzadıya sürüyor.
Start'ın habere kaynak noktası da, Sayıştay raporları.
***
Birileri diyebilir ki;
"Başarılı operasyonlar yapmışlar(!)" onun için, taltif edilmişler.
Doğru!
Zaman içerisinde ortaya çıktı.
Ne demişler, "Zaman en büyük müfessirdir".
Ki öyledir.
Evet, "Kep düştü, kel göründü".
Operasyonların deşifresi.
Gaye var olan paralel yapıyı yıkmak yerine de, "kendi paralelini" inşa etmek!
***
Velhasıl.
Bunla alakalı çok zihin, eforu sarf ettik.
Haşhaşı. Veya Pelsinvaya, "patentli" yapıların, icraatlarını.
Burada asıl mesele.
Yapının "birbirini" akçeli işlerde nasıl koruyup, kolladığının gün ışığına çıkmasıdır?
Hele ki, dürüstlükten, şeffaflıktan, hak, hukuk ve adalet nizamından söz edilirken.
Bu söylemle taraftar oluştururken, kendinden başkasına "yaşam hakkı" tanımamak!
İşte asıl sorun ve sorgulanması istenilen nokta burası.
Bendensen eyvallah.
Değilsen!
Ne diyelim!
Yüz bu, enva-i maskeye müsait!
***
ŞU MAZOT HIRSIZLIĞI VAR YA?
Evet, fikri takip diyelim.
Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü.
Geçtiğimiz haftaydı buradan gündeme taşımıştım kurumdaki; "mazot hırsızlığını"
Önceki gece de,
İzleyicilerden gelen soru üzerine İl Valisi Mustafa Cahit Kıraç'a da sordum.
Durum nedir diye?
Dedi ki "soruşturma ve inceleme başlatmışım!".
Yani iş "takip" altında.
***
Ancak aldığım duyumlara göre.
Ki bunu da son dakika bilgisi diye ifade edeyim.
Bu takibi "boşa" çıkarma gayreti içerisinde olanlar var.
Özellikle, kurum içerisindeki yapı!
"Paralel yapı" misali.
İşi topyekn; "dilekçe" veren müteahhit elemanına yıkmak istiyorlar.
Tek müsebbip oymuş gibi.
***
İdaricileri.
İmzası bulunanları.
Asıl sorumlular "işten" paçayı kurtarsın diye!
Hırsızlığın miktarı çok.
İş bir kişinin "yiyeceği halt" değil.
çok kişi var.
***
GEçMİŞE BİR DE UZANILMASI LAZIM?
Hatta diyorum ki,
Valilik duruma vakıf olmuşken şöyle bir eski yıllara kadar uzansın!
çünkü "bir hayli" pis kokuların geldiğine ilişkin şaibeler var.
Deniliyor ki, bu buz dağın görünen yüzü.
Asıl görünmeyen yüze, bakılmalı.
O zaman "yüz binlerin" değil "milyonların" çuka edildiği görülecek.
***
Bir de, dikkat çeken nokta.
"Mazot hırsızlığı" deniliyor. İtiraf edip dilekçe veren de belli.
Ama hala, "işin içinde" adli ve polisiye soruşturma yok.
Nedendir?
Polisin ve Savcılığın da, "tahkikatı" gerekmez mi?
***
Bir okurun yazıma yönelik, yorumunda ifade ettiği gibi.
Politize olmuş.
Yılların "keyfiyetiyle" yönetilmiş bir kurum burası!
Tepeden-tırnağa "idari" revizyondan geçmediği sürece, değişmez.
"Eski tas, eski hamam" misali.
Menfaat ilişkisine dayalı çark dönmeye devam eder.