TAŞ ATAN ÇOCUKLAR!
Eklenme: 6/12/2010 12:00:00 AM

Ülkenin hal-i pür melali aşikâr! Ne diyebiliriz ki; resim ortada. Toplumsal bir "buhran" ve kahreden bir atmosfer hâkim. Özellikle de 'acı' üzerine inşa edilen "Şiddet" kültürü. Ne yazık ki; bağnaz bir şekilde "hicran" ediyor. Revaçta. Hem de "tsunami" gibi. Önüne geleni "yıkıyor". İşte "değerler" tablosu. Hepsi "mevcut" olan kültürle "hiç" edilmiş. Öyle ki; 7'den 70'e. Herkes! Ama herkes, toplumun tüm katmanlarına "sirayet" etmiş; "şiddet kültürü".

* * *

Diyeceksiniz ki; Var olan bu atmosferde "şiddetin" vuku bulmaması mümkün mü? Çünkü asr-i devir ettik "şiddet ve toplumsal kavgayı". Şöyle ki; Cumhuriyet tarihinden bugüne. Daha doğrusu; Osmanlı'nın çöküş döneminden bugüne. Türkiye "devlet" ve toplum yapısı olarak "iç çatışma" içerisinde olmuştur.

* * *

Onun için; Kanın, Gözyaşının, Kavganın ve fitnenin, Hizipleşmenin, Çatışmanın, İşkencenin, psikolojik baskıların. Statükocu düşüncenin "terörist" yapısı. Velhasıl. İnsanlık dışı bir "batak alanında" yaşayan toplumun "şiddet" kültüründen kaçınması mümkün mü?

* * *

Maalesef! İşte tablo orta yerde. Nesil ve nesiller ne yazık ki; "bu kültürle" yoğruldu. Yeni nesillerin de; hükmü kaçınılmaz. Ki orta yerde. Bugünlerde sıkça konuştuğumuz bir mevzu var. "Taş atan çocuklar". Onlar neyin mağduru? Ya da "suç" kasıtları nedir? Ne var ki; onların içerisinde cebelleştiği "kültür" şiddet kültürüdür. Tek suçlu ve tek mağdur var ise. O da bu "kültürün" havasını teneffüs etmeleridir.

* * *

Peki bu çocukların gördüğü muamele. Asıl travma da burda. "Terörist" muamelesi görüyorlar. Bırakın "çocuk" görülmeyi. Bir dahası azgın bir terörist gibi "kelepçeleniyor". Hatta İHDnin raporlarına göre "işkence" görüyor. En "etkili" mahkemelerde yargılanıyorlar! Birer "terörist" sanık olarak. Cezaevinde de "büyüklerle" aynı koğuşta. Yani okuldan alınıp cezaevine konuluyorlar.

* * *

Tek suç; "Toplumsal" olaylarda polise ve askere "taş" atma! Diyeceksiniz ki; "Taş atmak" suç değil mi? Evet suç! Ama çocuğu "o taş" atma kültürüyle buluşturan. Şiddeti "hayatın" olağanı olarak enjekte eden. Oyunun "taş atmakla" eşdeğer olduğunu anlayan. Bir hayat atmosferine mahkûm eden "zihniyetin" suçu yok mu? Kürt sorununa çözüm bulmayan. Daha da bir "alev" topuna dönmesine göz yuman. Siyasal anlayışın hiç mi suçu yok? Çocuğa 10, 20 hatta 30 yıl hapsi reva gören "yasaların" hiç mi kabahati yok. Devleti soyup-soğana çevirene "arka" çıkan. Bankaları hortumlayan siyasilere "itibar" veren. Bir ekmek çaldığı için 7 yıl hapse mahkûm etmeyi "adalet" sayan. Düşüncenin "hiç mi" günahı yok?

* * *

Sonuç itibariyle; "Çocukları siyasete alet etmeyelim. Küçük yaşta "şiddet" eğilimli hale getirmeyelim. Evet. "Taş atan çocuklar". Çözüm bekleyen "Kürt sorununun" bir parçası. Siz her halükarda bu soruna "demokratik ve çağdaş" zeminde; çözüm bulmadığınız müddetçe. Sokaklarda "şiddet" kültürü hep var olacaktır. Okulda ve oyun parklarında olması gereken çocuklar; "Taş atan çocuklar" olarak hep "acı bir gerçek" olarak karşımızda duracak. Dile kolay binlerle ifade edilen 18 yaşından küçük çocuk "Taş atma" suçlusu.

* * *

Öyle çocuklar var ki; Bugün cezaevinde hapse girerken çocuktu, şimdi 18 yaşını geçmiş. Devlet nezdinde "yetişkin" biri olarak duruyor. Genç bir delikanlı. Bir önemli etken de; cezaevinden çıktıktan sonraki "ruh" hali. Ve örgüte gösterdiği "sempati". Dağlarda eli silahlı militan sayısının artmasındaki önemli etken de; bu! Hatırlayalım. Denilmezmiydi; Diyarbakır Cezaevi "PKK'nın Eğitim" kampı diye? Orada hapis yatan; "dağa" çıkar diye! Hazin bir tablo!

* * *

Önemli bir ayrıntı da; Bu çocukların yüzde 95'inin ailesi "fakir". Yani gelir seviyesi değil "asgari" ücret. Onun da aşağısında bir gelire sahip aile. Göç eden, baskı görüp evini terk edenler. Şehir hayatına "adapte" olamayan. Çevre ve yaşadığı mahalle "baskısı".. Bunların hepsi; "o taşın" atış gücünde mevcut.

* * *

Ya bir de; Yoksulluğun, geri kalmışlığın, eğitimsizliğin. Ve bölünmüş ailelerin "mağduru" olan çocuklar. Trafik kavşaklarında 1 kuruş için "cam silmek" için çırpınan; yavrular. Harabelerde. Tren istasyonunda. Köprü altlarında; "uyuşturucu" batağına düşmüşler. Bali, Tiner ve Esrar. Ter-ü taze bir şekilde bu "zehrin" esaretine düşen çocuklar.

* * *

Güneydoğu gerçeğinde; Onlar da "Kürt sorununun" bir halkası. Her ne kadar; Dünya gerçeği olsa bile. Bölgemiz açısından "mevcut" sorunun katkısı çok. Peki, sonuç ve çözüm! Ülke ve millet olarak; "geçmişle" yüzleşmeli. Ve bu yüzleşmenin ortaya çıkardığı gerçeklerin "idrakiyle".. Kürt sorunu "Barışın, Kardeşliğin, Milli Birlik ve Bütünlüğün". Özgürlük ve hakların kazanımıyla "çözülebilinir". İnkâr, imha ve asimilasyon politikaları terk edilmeli Hür ve eşit bir "kimlikle" kardeşlik suyu içilmeli.

* * *

Evet! Bugün 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü. Tüm bu anlattıklarımın ışığında biz diyebilir miyiz ki; "ülke olarak" bu güne şiar olabiliriz? Maalesef! Ülkenin ve bölgenin kaderi bu! Güzel bir hafta sonu dileğiyle.