Son günlerde olup-biten vakalar.
Şu sözü doğrular nitelikte;
"Burası Türkiye. Her an her şey olabilir" diye.
Gün geçmiyor ki; bu söz hatırlanmasın.
29 Mart'ta malumunuzdur, "Mahalli Seçimler" var.
Milyonlarca insan sandık başına gedecek.
"Yerel iktidarı" seçmek için.
Ama ne var ki; "sıkıntı" var.
Hem de; "seçimin" uygulayıcısı Yüksek Seçim Kurulu'nda.
"TC Kimlik Numarası taşıyan hüviyeti olmayan" oy kullanamaz.
Aslında bu mevzuuyla ilgilenmeyecektim. Çünkü ilk gün durum alenileşince "yazımda" dile getirmiştim.
Bir an evvel; "TC Kimlik Numarasını" alalım. Sandığa da; "huzur içerisinde gidelim" diye.
Eğer yarın; "istemediğimiz" biri karşımıza çıkarsa.
Sandıktaki "irademizin" eksikliğinden dolayı suçlu biz oluruz.
Ancak; birçok okurumdan mesaj aldım. İl Nüfus Müdürlüğünde yaşanan "izdiham".
Ve ortaya çıkan "trajikomik" durumun göz ardı edilmemesi gerektiği.
O anlamda; konuya ikinci kez giriyorum.
***
Aslında; "iki çarpıklık" söz konusu. Taktir edersiniz ki, "Mernis" projesi yıllar önce hayata geçirildi.
Ve yıllar önce, "vatandaşlara" kimlik numarası tahsis edildi.
Ki ülkenin "nüfusu" bile; tahsis edilen numaralarla belirlendi.
Seçmen sayısı da; buna göre tespit edildi.
Hatta bir anda; "ülkedeki seçmen" sayısı, yüzde 30 arttı.
Öyle ki milyonlarca "seçmen fazla çıktı" diye kıyamet koptu.
Muhalefet "iktidarı" suçladı. "Seçmen hilesi var" diye.
Tüm bunlar "gün gibi" aşikârken; neden bugün "çıkmaz" sokak oluşturuluyor.
Burada "kusur" vatandaşındır demek, yanlış.
Sorunun kökünde "Devlet" eksikliği mevcuttur.
Çünkü "Devlet", TC Kimlik numarasının "zorunluluğu" noktasında, zorlayıcı olma vasfını yerine getirmiş değildir.
Uygulayıcı olsa idi. Zorunluluğu "hasıl" edebilseydi; bugün Nüfus Müdürlükleri "önünde", kilometrelerce kuyruklar oluşmazdı.
İçişleri Bakanının verilerine göre, bir hafta içerisinde 1 milyon 200 bin "insan", başvuruda bulunmazdı.
***
Sormak istiyorum; Trajikomik mevzuyla alakalı.
Seçmen sayısı, "TC Kimlik Numarasına" göre belirlenmedi mi?
Belirlendi.
YSK "seçmen sayısını", TC Kimlik Numarasına göre belirlemedi mi?
Belirledi.
Kimin oy kullanacağı biliniyor mu?
Biliniyor.
İsim listeleri mevcut mu?
Mevcut.
Öyle ise; numara niye isteniyor.
Mükerrer oy kullanmasın diye mi?
İyi de; "Seçmen kaydında" vatandaşlık kimlik numarası yok.
O zaman nasıl olacak? Var olan numarayı "kim tespit" edecek.
Ya da var olmayan numarayı "kim" var diye kabul edecek?
Öyle ya; "Burası Türkiye"!
Artık "Kaydın varsa" oyun vardır. Kaydın yoksa "oyun" yoktur.
***
Bir de şu var. Neden seçime iki hafta kala dayatıldı"!
Daha önce denilemez miydi; "Eeey ahali, TC kimlik numarası olmayan oy kullanamaz" diye.
Neden vatandaşın "iki ayağı bir pabuca sığdırmaya" kalkışıldı?
Ya da, "seçime giren" siyasi partiler. Neden "seçmeni" uyarmadı?.
Miting meydanlarında "her konuda" dem vuruluyor.
Neden; "bu konuya" dikkat çekilmedi?
Kim ne derse desin; burada iki suçlu vardır.
Biri Devletin "kendisi". Diğeri de, YSK'nın Başkanı.
Taktir edersiniz ki;
Yöneticiler ne için vardır, "Yapacak bir şeyim yok" demek için mi?
Yoksa var olan sorunu çözmek için mi?
Bence; "Yönetici", dar günün adamıdır. Hizmet üreten, çözüm geliştirendir.
Bu da demektir ki devlet organları isterse "sorunu", vatandaşa eziyet ve çile çektirmeden çözer.
Ama gel gör ki; "Devlet mekanizmasındaki" o bürokrasi var ya ne yazık ki mevzuuyu nasıl "sorunlu" hale getirebilirim icraatıyla ünlü.
Onun içindir ki; "Ahali" olarak hep "bürokrasiden" yaka silkelemişizdir.
Son söz söylemek gerekirse;
Devlet olmak vatandaşın en yakınına gidip, ona en kolay şekilde oyunu kullandırıp, millet iradesinin yönetime yansımasını sağlamaktır.
Sosyal Hukuk Devleti'nin de "vasfı" budur.
Ama nerdeee!
***
GÜN TV'YE VERİLEN KAPATMA KARARI?
Bir acı bir tablo daha!
Dedim ya; Türkiye gariplikler diyarı.
Bakınız; ülke ve millet olarak "değişimden" söz ediyoruz?
Ve yapılanlarla övünüyoruz.
Ama öbür yandan, "başkasına" reva görüyoruz.
Hem de; "Basın özgürlüğüne" pranga vurarak.
Yerel Gün TV'ye Yenişehir ilçe Seçim Kurulu tarafından "12 gün kapatma" cezası verildi.
Önceki gün de; cezaya yapılan "itiraz" reddedildi.
YSK'nın cezaya ilişkin iki gerekçesi var.
Biri; "Siyasi partiler arasındaki fırsat eşitliğini sağlamak yolundaki hükümlere aykırı" yayın yapmak.
Diğeri de; "Seçim çalışmalarında Türkçe dışında başka bir dil kullanılmaz" hükmüne aykırı yayın.
Yani; Baydemir ve Yenişehir Belediye Başkan adayı Selim Kurbanoğlu'nun "Kürtçe konuşması" yasak!
***
Demokrasiyle, İnsan Haklarıyla, Özgürlüklerle "övündüğümüz".
Avrupa Birliği'ne girme yönünde "kapı aşındırdığımız".
Ve de Seçim sath-i mailinde bulunduğumuz bir zaman dilimi içerisinde;
Gün TV 12 gün süreyle "kararacak"!
Dün gece yarısı itibariyle uygulandı.
Peki, YSK "karartmayla" yetinmiş mi?
Hayır!
YSK ayrıca Gün TV'nin Kürtçe haberlerine katıldığı ve Kürtçe konuştuğu gerekçesiyle Baydemir ve Kurbanoğlu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş.
Gün TV yetkilileri hakkında da Cumhuriyet Başsalcığı'na yazı göndermiş. Yani bundan sonra "Adli Yargı"da.
Düşünüyorum! Ve ülkenin demokratikleşmeye yönelik "değişim" mücadelesine yakıştıramıyorum.
TRT Şeş'in "Kürtçe yayınını" aklıma getiriyorum. Ama işin içinden çıkamıyorum.
Bilemiyorum.
Bildiğim ve inandığım tek gerçek vardır o da; "Hukukun ve yasaların eşit" olduğudur.
Küçük bir sapma söz konusu olduğunda, bilinmelidir ki Demokrasi ve hukuk "yara alır".
Nitekim alınan karara ilişkin "hukuki" değil, "siyasi" diye değerlendiriliyor.
Sonuç itibariyle demem o ki;
"Prangalar kırılmadan, sansür kalkmaz"
****
Bakınız Cahit Sıtkı Tarancı ne güzel ifade etmiştir.
"Memleket isterim" isimli şiirinde. Gönlünden geçen; "vatanı ve devleti"!
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.