TRT "Şeş"! Yani TRT 6 Kanalı.
Bir başka ifadeyle "Kürtçe Televizyon"!
Ya da; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "ilk resmi" Kürtçe Televizyon Kanalı.
Önceki gün Başbakan Erdoğan'ın "TRT şeş bı xêr be" mesajıyla yayınına başladı.
Test yayından çıkıp normal yayın sürecine dahil oldu.
Bundan böyle de full 24 saat süreyle "Kürtçe" yayın yapacak.
Hayırlı uğurlu olsun.
***
Bir önceki yazımda "düşüncelerimi" aktarmıştım; hem sevinç hem de tedirginlik noktasında.
Hem de "olması" gerekenlerle birlikte.
Şuan için "Kanal" üzerinde çok farklı "tartışmalar" var.
Gerçi "test yayına" başladığı günden itibaren, bu tartışmalar gelişti.
Halen de "gürleşerek" devam ediyor.
Tabi bu tartışmalar tamamen "Kanalın Yayın" politikasına ilişkindir.
Yani; "Hükümetin" buradaki amacı nedir?
"Üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?" diye.
O nedenle; önümüzdeki günlerde "durum" daha bir aktiflik kazanacak.
Çünkü şuan "ne söylense" pek doğru olmaz.
Ama "geçmişi de" göz ardı etmemek gerekir.
Şuan için tartışmalar "tamamen" üç eksende gelişmekte.
Olumlu, olumsuz ve temkinli.
***
Şahsen; "mevzuya" temkinli yaklaşanlardanım.
Ancak; "kanalın açılışını" da; şu eksende değerlendirmiyor değilim.
Resmi ideolojinin "Kürtler" üzerinde kurguladığı "inkâr ve asimilasyon" politikası "son 5 yıllık" zaman dilimi içerisinde erime gösteriyor...
Ve bu da; tamamen "demokratik" açılımların sayesinde.
Yani; "resmi ideoloji". Veya Devlet bugün için değişim evresi içerisinde bulunuyor.
Bu kanal da bir anlamda; "Kürt Dili"nin, TRT üzerinden "resmikabulüdür"!
Her ne kadar "halen" yasalar içerisinde "yasak" icra ediliyorsa da; aslında "gerçek" olan da budur.
Ve Kürtçe Televizyonun "penceresinden" duruma bu temel ölçüde bakılması lazım.
"Kürtçe" artık serbest. Kürt Dili "önündeki" prangalar bir bir "çözülüyor"!
***
Dedim ya; "mevzuya" temkinli yaklaşanlardanım.
O da; "tamamen" kanalın yayın politikasıyla alakalıdır.
Benim gibi düşünenler de aynı "nokta" üzerinde fikir kurguluyorlar.
Söze de "Şayet" diyerek başlıyor.
Şayet yayın politikası salt "kadın sağlığı, çocuk bakımı, tarım ve hayvancılık" ekseninde gelişirse.
Bir nevi "eğitim kanalı" diye formüle bir mevzuat oluşturulursa; "olup-bitene" tırpan olur.
Bu durum da hem bölge halkını küçümsemiş olur.
Hem de devletin bizatihi kendisi bölge halkının "gözünden" düşmüş olur.
Kısacası "anti-pati" gelişir. Etki-tepki anlamında.
Çünkü o zaman erime gösterdiğini düşündüğümüz "inkâr ve asimilasyon" politikası; "Kürtçe Dili" üzerinden daha bir aktifleşmiş olur.
Bu durum "mektepli" halini alır. Öğretmen-öğrenci misali.
Devlet "anlatacak", bölge insanı "empoze" olacak.
***
Hele bir de; "yaklaşan" Mahalli Seçimlerin "siyasi malzemesi" olursa.
İktidarın "hitap" kürsüsü diye icra gösterirse.
Maazallah. Durum daha bir "anti-pati" geliştirir.
Hani "kaş yapayım derken göz çıkarma" misali.
Onun için de "politikadan" fersah fersah uzak durmalı.
En önemlisi "kullanılacak" dilin amaç ve gayesi net olmalıdır?
Şayet "Militarist" bir üslup geliştirilip kullanılırsa; yani "bir tarafı benimseyen, bir tarafı dışlayan" olursa.
Bu "en büyük" tahribat olur.
***
Sonuç itibariyle şunu ifade etmek istiyorum.
Dedim ya, "bu hamle" altı doldurulursa resmi ideolojinin "İnkâr ve asimilasyon" politikasının artık sonu gelmiş olacaktır.
Bunun için de, atılan bu adım; Barışa, kardeşliğe, hoşgörüye, sevgiye, bütünlüğe "hizmet" etmelidir.
Nitekim iki gün önce "Kürtçe Kanalın" yayın politikasıyla ilgili "aydınların" yaptığı tartışmada; birçok yazarın ortak fikri şuydu.
"Farklı misyonlar" geliştirilmeden; diğer kanallarda olduğu gibi;
Politika da, eğlence de, dizi de, film de, spor da, müzik de, yarışma programları da yer almalıdır.
Önem teşkil eden "kullanılacak dilin üslubudur".
Bu dil " ne kimlik bilincini geliştirmek ne de zayıflatmak" noktasında kullanılmayacak.
Ve ne de; "Kürt sorunu" noktasında "Devlet politikasını icra etmeyecek.
Nitekim Diyarbakır'da "geçmiş yıllarda" böylesi bir "yayın" geliştirildi.
"Dicle'nin sesi radyosu" diye. 1990 yıllarında.
Hatırlayanlar "yayın" politikasını bilirler.
***
Aslında bölge insanın "tek temennisi" var.
Kürt Sorunun çözümünde "bu hamle" bir lokomotif olmalı.
Demokrasi açısından, insan hakları açısından, kültürel haklar açısından.
Sosyal ve siyasal "beklentiler" açısından.
O nedenle "etkili-yetkili" siyasi zevat bunu böyle kabul edip, bu paralelde "duruma" icraat geliştirmelidir.
Bakınız bir önceki yazımda da ifade etmiştim.
"Kürtçe Alfabetik" kelimelerin "kullanımının" halen yasak olarak kabul gördüğü, bununla alakalı birçok kişinin "yargılandığına" dikkat çekmiştim!
Mesela; son olarak Yüksek Seçim Kurulu'nun "koyduğu" yasak.
Türkçe dışındaki dillerde; yani "Kürtçe Dahil" propaganda yapmak yasak.
Diyarbakır'da Yılbaşı" kutlaması için "açılan pankartla" alakalı soruşturma açıldı.
Olur mu?
Bir taraftan "Devlet" resmi bir şekilde kendi bünyesinde "Kürtçe Televizyon" yayını yaptırtacak.
"Kürtçe Alfabetik" dilini kullanacak ve kullandıracak.
Ama diğer yandan "Kürtçeyi" yasak kabul edecek.
Birine var, diğerine yok. Olmamalı.
***
Hele hele; "yeni müjdelerin" zikredildiği bir zamanda.
Bu "olabilirlik", duruma gölge düşürür.
Ki Kürtçe Kanalın açılışı esnasında, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan açıkladı.
Kürt Dili Edebiyat Bölümünün "Üniversiteler" de açılmasının doğru olacağına ilişkin.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'un "ifadeleri".
Kürtçe kanalı Türkiye'nin demokrasi anlayışına katkı yapacak bir girişim olarak gördüğünü ifade ederken; şöyle dedi:
"Bu girişim aslında çoğulcu demokrasi açısından uzun süredir ihtiyacımız olan temel bir hakkın yerine getirilmesidir. Türk milleti farklı inanç, kültür ve dil özellikleri taşır. Bu özellikler bizi zenginleştirerek güçlendiriyor. Ancak geçmiş yıllarda bu zenginlikleri yok etmek isteyen akıl dışı anlayışlar ülkeyi yönetti ve bunun acı sonuçlarını gördük"
***
Günay bu noktada Kürtçe klip çekmek istediği için linç edilen Ahmet Kaya ile alakalı:
"Şimdi biz yanlışların giderilmesi noktasındayız. Türkiye bu noktaya gelinmesi için tartışmalar yaşadı ve bazı insanlar sadece bir Kürtçe yayından söz ettikleri için, sadece Kürtçe bir şarkı söyleyebilmek, Kürtçe bir albüm yapabilmekten söz ettikleri için bugün hepimizin hüzünle hatırladığı acılar yaşadılar. Onların anısına karşı bir manevi ödevi de yerine getirdiğimiz düşüncesindeyim."
Temenni noktasında Günay şöyle diyor:
"Çoğulculuk özgürlük, esenlik, barış içinde Türkiye güzel günler yaşasın".
İşte "insanların" kafasındaki kuşkuları giderecek olan bu "söylemlerin" altını doldurmak.
Yani "kâğıt üzerinde" değil, fiili hayatta işlem görsün, görebilsin.
Onun için; "TRT Şeş", Kürt Dilini "resmi ideolojinin" kabulü noktasında "bir milat".
Kürt sorunun çözümünde ise "önemli" bir adım.
Yeter ki; "hamleyi" geliştirenler, bölge insanına yönelik "samimi" duygular beslesinler.
TRT şeş li ser xêrê be.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.