TUĞLUK VE SÖYLEDİKLERİ!
Eklenme: 6/3/2008 12:00:00 AM

İzin verirseniz; sohbetimize bir başsağlığıyla başlamak istiyorum.

Malumunuzdur; Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Mehdi Eker'in ağabeyi Mehmet Eker "Hakk'ın rahmetine" kavuştu.

Öncelikle merhuma Allah'tan rahmet, af ve mağfiret temenni ederken, Eker ailesine ve sevenlerine de başsağlığı diliyor. Acılarını paylaşıyoruz.

***

Evet! Bu görevi ifade ettikten sonra sohbetimize geçebiliriz. İsterseniz dünden devam diyelim.

DTP siyasi arenadaki "buhranlı" süreçten nasıl bir strateji benimseyerek çıkabilir?

Daha doğrusu; önümüzdeki süreçle alakalı durumu nasıl profile etmesi gerekir?

Temmuz'da yapılacak olan kongrede "Kim Genel Başkan" olacak? Sağ ve sol kurmaylıklarda "kimler" söz sahibi olacak?

Parti içerisinde; var oldukları aleni bilinen ama inkâr edilen "şahinler mi, güvercinler mi" duruma "yön" verecek?

Yoksa kazan altındaki "ateşin" körüklenmesi; "ortak akıl" kullanımıyla son bulacak.

İşte tüm bunlar DTP'nin "üzerinde" oluşan bulutlar.

Cevap ve hayat bulma anlamında "gelişme" kaydederse, bulutlar dağılır.

Aksi taktirde; çözümün değil, çözümsüzlüğün "parçası" olma yönündeki "iddiaları" pekiştirir. Tabi ki; "varlığını" oluşturan ve o varlıktan beslendiği mevzuu.

Yani "Kürt Sorunu"!

Sorunun çözümü noktasındaki "aktifliği" yine emir-komuta zincirine mi bağlı olacak; yoksa "siyasetin" özgür iradesiyle mi kendini gösterecek.

Aslında dünkü yazımda; birçok soru "satır aralarında" ifade ettiğim tespitler ışığında cevap buldu sanırım. Ama halen "kafaları" bulanık tutan sorular ve mevzuular var.

***

İşte dün "cevap" aradığım sorulara Aysal Tuğluk'un verdiği "mülakatta" ulaştım.

Okudunuz mu, okumadınız mı bilemiyorum.

Ama ben; okudum, hem de beynimde tahliller geliştirerek. Onun için de; "vakıf" olmadığınızı düşünerek, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sabah Gazetesinden Ecevit Kılıç. Haftanın "röportajı" diye kaleme aldığı yazıdaki sorulara ve Tuğluk'un verdiği cevaplar bir hayli ilginç.

Aysal Tuğluk. Ahmet Türk'le hareket eden biri. Dışardan partinin genel profiline baktığınızda da, "güvercin" kanadından biri olarak görülür. Şiddeti benimsemeyen, barışı, kardeşliği, birlikteliği savunan biri. Radikal çıkışlardan da kaçınan bir kişiliği var. Aynı zamanda uzun süre Abdullah Öcalan'ın da "avukatlığını" yapmış bir kişi.

Türk'le birlikte "Parti Yönetiminden" istifa edenlerin başında gelen Aysel Tuğluk'un bu anlamda; "söylemleri" ilerisi için önem arz ediyor.

***

Tuğluk ve kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplara bakalım.

Neler geçmiş bu "mülakatta" kayıtlara yansıyan nedir?

Tabi özetleyerek. Çünkü; mülakat bir hayli geniş.

Tuğluk özellikle; "parti içerisindeki" söylemler noktasında, şu vurguyu yapıyor. Güvercinler ve şahinler isimlendirmesiyle alakalı.

Mevlana'nın çok sevdiğim bir sözü var; "Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım." Kamuoyu belki de bu alışık olmadığı "yeni şeyler" sebebiyle bu biçimde algılıyor. Şahsen, siyasetin bu biçiminin doğru olduğuna inanıyorum. Birbirimizi daha fazla yaralamamalı, yormamalıyız.

Ahmet Türk'ün büyük yankı uyandıran Kuzey Irak'ta yaptığı "PKK'nın silahlı mücadelesi Kürt halkına zarar veriyor" sözüne ise şu yaklaşımı gösteriyor.

Tabi cevabı verirken; "çatışmasızlık" sürecini de gündeme getiriyor.

Düzeltti ama yine aynı anlama gelen şeyleri söyledi. Şiddetin çözümsüzlüğüne işaret ettiğini düşünüyorum. Şiddetin hem hak arama hem de bastırma yöntemi olarak reddedilmesi gerekiyor. Yaşadığımız çağ da bunu kabul etmez. Buradan bir çatışmasızlık sürecini geliştirebiliriz.

***

Tuğluk "çatışmasızlık" sürecini geliştirme anlamında şu kriterleri ortaya koyuyor. Hamlelerin hayata geçmesi yönünde. Şöyle diyor:

"Birincisi Kürt ve Türk halkının birlikte yaşama dinamiklerini tahrip edecektir. İkincisi de silahlar, sivil siyasetin, dolayısıyla çözümün alanını daraltıyor. Belki bu çatışmalardan herkesin faydası var ama Türklerin ve Kürtlerin yoktur.

Bu bir tuzak. Toplumun da büyük bölümü çatışmaların bitmesini, sorunun çözülmesini istiyor. En başta da çocuklarını yitirmiş aileler.

Tuzu kuru siyasetçiler ise hamaset ve milliyetçi ajitasyonlarla savaşçı kesiliyor. Bu hepimiz açısından geçerli. Bunu yapmak ne vicdanidir ne de ahlakidir. Kürt ve Türk çocuklarının ölümü üzerinden hiç kimse siyaset yapmamalıdır.

Ölümler, acılar nasıl politik bir malzeme haline getirilebilir? Biz ölü sevici değiliz. Bu çatışmalarda yoksul Kürt ve Türk çocuklarını kaybediyoruz, bunun kime ne yararı var? Yapılması gereken çatışmasızlığı sağlamaktır."

Çatışmasızlıkla ilgili detay aktarırken, Tuğluk'un altı çizilerek ifade ettiği bir cümle. "Kritik eşikteyiz" Ne demek?

Bu soruya şu yanıtı getiriyor.

"Ya çatışmasızlık ve demokratik çözüm sürecine evrilecek ya da konuştuklarımızın anlamını yitireceği bir felaket süreci yaşayacağız. O nedenle sivil bir çözüm geliştirmek için biz siyasetçiler inisiyatif almalıyız. PKK ile oturulsun, konuşulsun demiyorum. Çatışmazlık için sivil bir inisiyatifin oluşturulması gerekir. Asıl mesele herkesi ve her gücü çözümün bir parçası haline getirecek ve çatışmazlığı sağlayacak sivil inisiyatifin oluşturulmasıdır."

***

İnsiyatifi ele geçirilmesi anlamında Tuğluk "Ankara"yı adres gösteriyor. Şöyle ki diyor.

"Elbette bizler. Adına "Ankara İnisiyatifi" denilebilir. Sivil irade olmalı. Bu inisiyatife siyasi iktidar da destek verebilir. İçinde bürokratlar, emekli askerler, kanaat önderleri, aydınlar, siyasetçiler, sözü ve eylemi olanlar yer almalı. Bu inisiyatif çalışmalarına "Cumhuriyet'i etnik kimliklerden arındırmak ve daha fazla demokrasi" hedefiyle başlamalı."

İnisiyatifin nasıl bir çalışması üreteceği noktasında Tuğluk, Anayasa'yı gösteriyor.

"Hedefi ve ilkeleri olmalı. Öncelikle, bu ülkenin üniter yapısıyla, bayrağıyla, marşıyla bir sorunu olmadığını deklare edebilir. Toplum için bu hususlar önemli. Esas hedef demokratik bir anayasa olmalıdır. İdeolojisiz, etnisitesiz ve cinsiyetsiz bir anayasadan bahsediyorum"

***

Gelelim DTP ve AK Parti'nin "kapatılmasıyla" ilgili davanın işleyen süreci ve olasılıkların sonuçları.

Tuğluk, DTP'nin kapatılması halinde etkileri ne olur? Artısı mı yükselir, eksi mi kazanç getirir.

Bu yöndeki soruya, biraz muğlak bir yaklaşım gösteriyor. Olur, mu olmaz mı? Anlamında!

Kürtler, AKP'ye "Bu sorunun çözüm zeminini yarat ve DTP'yi de muhatap alarak bunu çöz" diye oy verdi.

Ama AKP bunu okuyamadı. Ama halen bu şansa sahibiz. Meclis'teki varlığımızın bir anlamı olmalı. DTP'nin kapatılması elbette radikalleşmeye götürür. Bu nedenle Ankara'dan başka yere çevirmeyelim Kürtlerin yüzünü.

Ortadoğu'da Kürtlerin nasıl kullanılmak istendiğini hepimiz biliyoruz. Tuğluk mülakatın son sorusunda; özellikle "kale" düşürme tartışmalarıyla alakalı olarak, şu açılımı getiriyor.

Bölgede iki parti var; DTP ve AKP. İkisi de seçimlere giremese bile oylar yine CHP ve MHP'ye gitmeyecektir.

Sonuç itibariyle; önümüzdeki süreç bir hayli mevzulara gebe. Onun içinde; "ortak akıl" ve aklın yolu birdir düsturuyla, çözümleri üretmek, çözümsüzlüklerin de karşısında olmak; en büyük kazanımdır.

Demek ki Tuğluk gibi "seslerin de" yükselmesi gerekir.

Çünkü barışta, demokraside, insan hakları, özgürlük ve toplumsal bütünlük "bunların" iç dinamiklerinde mevcuttur.

Şiddet ve silah "her türlü" hayat koşulunun baş düşmanıdır.