Dün mesleki anlamda oldukça hareketli bir gündü. Özellikle "öğleden" sonraki trafik akışı takip edilemezdi.
Nefes kesici bir yoğunluk. Telefon ve fakslar susmadı. Bilgi akışı öylesine "şok" dedirten bir performansla gelişiyordu ki.
Bir önceki mevzuya "dönüp" sonuç ne oldu diyemez hale gelindi.
Diyarbakır, İstanbul, Şırnak ve Kayseri. Batman, Mardin ve Şanlıurfa'da "ekstrası"!
Haftanın ilk gününde yaşanılan bu aktifliği, "kıssadan hisse" diyerek özetlemek istiyorum.
Aslında buraya aktaracaklarımın detayları "haberlerinde" mevcut.
Ama "derinlik" arz eden satır aralarına buradan; ışık atacağım.
Güneydoğu'nun "karanlıkta" bırakılan gerçek yüzünün deşifre edilmesi için.
***
ARSLAN'IN SÖYLEMLERİ?
Öncelikle, sabah saatlerine gidelim. AK Parti Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan'la alakalı.
Bir gece önce, Nevruz ve Kürt Sorunuyla "alakalı" yaptığı açıklama. Ve bu açıklamada; telaffuz ettiği; iki önemli "söylem" vardı.
Biri Leyla Zana'ya "teşekkür ediyorum ve saygı duyuyorum". Diğeri de, "DTP, PKK ve Öcalan görmezden gelinemez" ifadesi.
Gündem bir anda "bu alana" yöneldi. Flaş bir gelişme diye.
Önce "mevzuya" olumsuz yaklaşım gösterenler. Yani "bir bardak suda fırtına koparanlar"!
İktidarın bir milletvekili "Devlet PKK-Öcalan'la masaya oturması gerekir" diyor diye lanse edildi.
Aslında Arslan'ın ifadeleri, gayet yerinde ve insani.
Şöyle ki; Nevruz kutlamalarında Leyla Zana Başbakan'a yönelik "yuhalamaya" karşı çıkmıştı.
Bu minvalde, "Zana'ya teşekkür ediyorum ve saygı duyuyorum" karşılığını vermişti.
***
Demokrasiyi içine sindirmiş bir düşünceyle. Beri yandan "Kürt sorununun çözümü" noktasında;
"Kürt sorununu çözmek isteyen hiç kimse DTP'yi, PKK'yı ve Abdullah Öcalan'ı görmezden gelemez ve yok sayamaz. Realiteleri hiç kimse göz ardı etmesin. Aksi halde hiçbir sorun çözülemez. Bu güne kadar da çözülememiştir. Hiçbir tarafın her dediği olamaz. Çünkü çözüm ararken her iki tarafın da özveride bulunması ve birer adım geri atması gerekiyor".
Dün bu ifadeler, toplumun ekseriyetinde "olumlu" tepki gördü. Ama tepkiye; "demokrasiyi içine sindiremeyenler de" oldu.
Düşünüyorum! Yıllardır akan kan ve dökülen gözyaşı var. Kaybedilen bedenler, yok olan milli servetler, heba edilen "zaman"!
Sorunun çözümsüz kalmasındaki ana çıkmaz da; ne yazık ki yıllardır soruna "at gözlüğüyle" bakan zihniyettir...
Ve çığırtkanlığıdır. İşte dün de; "bu minvalde" bazı art niyetli düşünceler; "gayet insani ve demokrasiye özgü" ifadeyi, "olamaz" diye gördüler.
***
KOŞUYOLU KATLİAMI FAİLLERİ
Günün diğer önemli vakası da; "Koşuyolu Katliamı" ile alakalı. O dehşet dolu günü bi hatırlayalım. Tarih 12 Eylül 2006 akşamı.
Saatler 20.00'yi gösteriyor. Yeşilliğin hakim olduğu Koşuyolu Parkı yoluna konulan "termoslu" bomba.
İnfilakıyla, 7'si çocuk 10 kişi öldü, 16 kişi de yaralandı. O gün için "TİT" dediler, PKK dediler. Bir dizi "iddia" gündeme getirildi.
Ama zaman ilerledikçe; "vahşetin" dosyası faili meçhul diye rafa alındı.
Sanırım; Ergenekon'la alakalı yürütülen ve gelen istihbarati bilgiler paralelinde Diyarbakır polisi "özel ekip" oluşturdu.
Teknolojinin de; desteğiyle geçtiğimiz pazar günü "düğmeye" bastı faillerin yakalanması yönünde.
Diyarbakır, Konya, Sakarya, Mardin, Mersin, Şanlıurfa'da eş zamanlı operasyon düzenlendi. 10 kişi gözaltına alındı.
Şuan "sorgulama" sürüyor. Önümüzdeki bir kaç günde; "konuya" ilişkin detaylı bilgiler akacak.
Kimler yaptı, neden yaptı, gaye neydi diye? Ancak insanı teselli eden; "akan kanın" yerde kalmaması.
Tebrik etmek gerekir.
***
VE BÜYÜK GÖZALTI
Diğer önemli hadise ise; Kayseri'de gelişti. Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz gözaltına alındı.
Ergenekon Terör Örgütü davasında ilk kez "albay" rütbesinde bir muvazzaf subay gözaltına alınıyor.
Şuan için gelen bilgilere göre, gözaltına alınma gerekçesi "Cizre ve Silopi'deki ölüm kuyuları".
Ve Korucubaşı Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atak'ın ifadeleri.
Zaten "önümüzdeki" günlerde şeceresi ortaya dökülecek. Nedeni, niçini?
Aslında Temizöz yabancı biri değil. Tanıdık bir isim. Hem de çok tanıdık. Tıpkı; "iyi çocuk" Ali Kaya gibi. Namı diğer Mutkili Ali gibi.
İkisi de; Diyarbakır'da aynı "zaman dilimi" içerisinde görev yaptı. Yani birbirlerine de yabancı değiller.
Temizöz'ün tanıklığına gelelim. O da basına yansıyanı kadarıyla. Temizöz 2008 yılı Ağustos ayında Kayseri'ye atandı.
Ondan önce 3 yıl Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı yaptı. Onun öncesinde de Tekirdağ'daydı.
Bu zaman dilimine vakıf değiliz. Ancak Tekirdağ'dan önceki görev geçmişi bir hayli "ilginç".
İlişkiler yumağı ve bağlantılar bu dönemde zikrediyor.
Temizöz ismi ilk olarak eski PKK itirafçısı ve JİTEM elemanı Abdulkadir Aygan'ın ifadelerinde "JİTEM komutanı" olarak geçti.
Aygan'ın iddiasına göre, Temizöz 1987 yılından itibaren Diyarbakır'ın Saraykapı Semti'nde bulunan Merkez İlçe Jandarma Komutanlığı ek binalarında faaliyet yürüten JİTEM'de görev yapıyordu.
O dönemde, sırasıyla Albay Arif Doğan (Ergenekon'dan Tutuklu), Binbaşı Cem Ersever (Öldürüldü) Binbaşı Abdülkerim Kırca (Ergenekon'da adı çıkınca intihar etti), yüzbaşı ve Binbaşı rütbesiyle o dönemde komutanlık yaptı.
***
Temizöz ismi Şemdinli davasında da gündeme geldi. Soruşturmayı yürüten dönemin cumhuriyet savcısı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı Şemdinli soruşturması iddianamesinde Temizöz ismi, "Diyarbakır İl Jandarma eski Personeli" sıfatıyla, 'suç işlemek için örgüt kurmak, görevi kötüye kullanmak ve sahte belge düzenlemek' suçlamasıyla yer alıyordu.
Temizöz'ün geçmişindeki ilginç noktalardan biri de İl Jandarma Alay Komutanı olarak görev yaptığı Hatay.
1992 yılında hayatını kaybeden Albay Rıdvan Başaran'ın ölümü.
Kalp krizinden öldüğü açıklanan ancak otopsi yapılmayan Başaran öldüğünde, Temizöz onun altında görev yapan bir subaydı.
Son dönemdeki Ergenekon soruşturması ve ortaya atılan iddiaların ardından Başaran'ın yeğeni, amcasının ölümünün normal yollardan olmadığını, bu ölümle ilgili Temizöz ve o yıl Hatay'da emniyet müdürü olarak görev yapan Bülent Orakoğlu'nun bilgisi olduğunu öne sürmüştü.
Temizöz, Diyarbakır Söz, Söz TV, Yöneticileri, İşadamı Mehmet Ali Altındağ ve Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesindeki "Hakim ve Savcıların" fişlenmesi, haklarında "uyduruk" raporlar tanzim etmesiyle de gündeme geldi.
***
Öyle ki; PKK'nın ERNK mührüyle "bilgi notlarını" bile taklit ederek, insanları "suçlu potansiyeline" sokup sorguluyordu.
Yani Temizöz'ün "1012 yılı" bulan Güneydoğu icraatı "şöyle böyle" değil.
Çok kabarık bir dosyaya sahip. Bakalım; "o kabarık" dosya açılacak mı? Raflardaki "faili meçhuller" indirilecek mi?
Çünkü Temizöz "fişlemeye" ilişkin raporunun giriş bölümünde; şu ifadelere yer vermişti.
-"Güvenlik güçlerinin büyük feragat ve fedakarlıkları sonucu sakat kalma, hatta şehit olma pahasına ele geçirdikleri terör suçlularının, söz konusu mahkemede görev yapan ve terörle mücadelenin önemini kavrayamamış veya bilinçli olarak taraflı hareket eden hakimlerce tahliye edilmeleri kamu vicdanında derin yaralar açmaktadır."
Bakalım; "Bağırsaklarını" temizleyen Türkiye bu soruşturmalarla "kamu vicdanını" rahatlatacak mı?
Yoksa daha bir yaralayacak mı?
***
TÜRKİYE'DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR?
Benim inancım odur ki; "Türkiye tarihi" bir değişim içerisinde. Asker de, Yargı da, Medya da, Devletin "kendisi" de.
Sayın Bülent Arınç'ın dediği gibi; "Türkiye Bağırsaklarını temizliyor".
Güzel ve yerinde bir söz. Asker de; "bu değişimin" isteklilerinden. Çünkü Darbeler orduyu çok yıprattı.
'Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak' ile 'Demokrasi' makasının arasına sıkıştı.
Şunu da rahatlıkla ifade edebilirim Askere rağmen Ergenekon çözülebilir mi?
Hayır.
Askere rağmen Ergenekon türü örgütlenmelerin oluşumu nasıl mümkün değilse.
Soruşturulan Ergenekon'da askere rağmen bir ilerleme kat edilemezdi. Bugün orgeneraller, albaylar tutuklanabiliyorsa bunda askerin itirazı yok demektir. Ordunun bilgisi ve mutabakatı dışında böyle bir süreç işleyemezdi.
Devletin bu hukuk dışı ve kirli yapılardan temizlenmesi de bir devlet kararı mı derseniz.
Şüphesiz ki.
Her ne kadar; dün yoğun bir trafik içerisinde yorulsam da. Yarınların aydınlığı için değer.
Çünkü Türkiye'de ve Bölgemizde, "geçmişin" karanlığını gün ışığına çıkaracak önemli gelişmeler var.