Ne garip bir ülkeyiz değil mi? Sırlar cirit atıyor, karanlıklar sürekli kurgu geliştiriyor. Ve 'akıl-sır' erdirilmeyen bir hava estiriliyor. Hatırlarsanız! Dünkü yazımın giriş bölümünde "havayı' tarif etme noktasında bir cümle kullanmışım. Daha doğrusu 'atasözü' olarak artık görmemiz gerektiğini belirterek, ifadeye bir 'patent' alınması gerekir demişim. O kutsallık içeren atasözü niteliğindeki cümle şuydu: 'Burası Türkiye her an her şey olabilir' diye? Şuan 'yaşadıklarımız' ve tanık olduğumuz, soluduğumuz hava, çevremizdeki olup-biten bu durumu 'ifade' etmiyor mu?
***
Bence 'eksik' bile kalmaktadır! Onun için soruyorum; sizce şu son günlerin 'baş döndürücü' hadiseler zinciri tesadüf mü? Cereyan 'ediliş' biçimleri, zamanlama ve 'iç duygular' böyle bir duygu veriyor mu? Sizde nasıl bir; kanı geliştiriyor bilmem! Ama ben 'bu hadiseler zincirini' hiçte tesadüf cereyan ettiğini, kabul etmediğim gibi, bilakis 'kurgulu' diyorum. Belli bir noktada 'kumanda' edilmektedir. Lakin 'sırların' derinliklerine ve geçmişteki 'vakaların' resimlerine baktığınız da; durum hiç te 'masumiyet' göstermiyor.
***
Şöyle ki; her hadise bir önceki 'hadiseyi' sırlar dünyasına kazandırıyor. Meçhul'de bıraktığı için de; 'acabalar' ürüyor. Belli bir tarihi zaman geçişi sonrasında; ' meçhuller' ortaya çıkan birileri tarafından 'alenileştiriliyor'. O zaman da doğal olarak diyorsun ki 'O günde' acaba diyorduk ama kimseyi inandıramıyorduk'! Şimdi olduğu gibi! Bakınız! Türkiye 'Kürt Açılımını' gündeme getirdi. Ülkenin 'kanayan' ve gittikçe de 'büyüyen' bu hadiseyi; tartışmaya açtı. Toplumun 'ekseriyetinde' kanı gelişti; 'iyi şeyler' olacak, 'barış ve kardeşlik' duyguları yeniden yeşerecek. Bin yıllık 'geçmiş' daha bir güven verici şekilde filizlenecek diye.
***
Toplumda 'ciddi' beklentiler oluştu! Ama ne var ki; bir süre sonra 'iyi şeyler' kötü eylerle yer değiştirdi. Umutlar ve beklentiler 'hayal-ü hüsran' oldu. Çatışma 'ortamı' alevlendirildi, sokaklar savaş alanına döndü. Şiddet, baskı arttı. Millette 'ayrışmayı' körükleyen söylem ve eylemler icra edilmeye başlandı. Topraktan 'silahlar' fışkırdı. Askerler şehit edildi. DTP'nin 'kapısına' kilit vuruldu, birileri de 'siyasi yasaklı' kabul edildi. Anlayacağınız; 'ardı ardına', korku, kaygı ve 'ikilem' yaratıcısı olaylar zinciri gerçekleşti. Ve hepsinin 'özüne' baktığınızda 'birbirini' tetikleyen hadiseler. 'Sen yaptım, ben yaptım' misali.
***
Herkes şu soruyu sormaya ve cevap aramaya başladı; 'Ne oluyoruz? diye! Çünkü her geçen zaman ve olan olaylar; 'demokrasinin' elini zayıflatıyor. Ne hazindir ki; karanlığın da elini güçlendirmektedir. Bu da şunu göstermektedir; 'Türkiyenin' salihi selamete kavuşmasını istemeyen güçler; 'hadiseleri' kumanda etmektedir. Ki herkes te bu noktada hemfikir; 'birileri düğmeye bastı'! Evet! Birileri ciddi manada 'ülkeyle, millette, devletle, hükümetle ve siyasal insiyatifle' oynuyor. Sürekli belli bir mecraya doğru 'itmektedir'! Ortalık-toz duman olsun, halk sindirilsin, kurumlar 'işlevsiz' kalsın ki; 'kendileri' kurtarıcı postunu giysin.
***
Dünkü yazımda; Türkiye bu gladyo tipi yapılanmanın yarattığı 'kaostan' kurtulabilmemiz için 'önce' sırların perdelerini aralamalıyız. Yani 'karanlıkta' hiçbir şey bırakmamalıyız. Her olaya 'olabilir' düşüncesiyle bakmamak lazım. Siyasal iktidar 'irade' ortaya koymalı. Ve tez elden; son aylarda 'yaşanan ve yaşatılanları' en ince ayrıntısına kadar; Meclis Komisyonlarının marifetiyle 'araştırmalı'. Aksi taktirde; 'durum' bir gün öncesini aratır! Bakınız Ergenekon'la alakalı 'intiharlara'! İki yıl içerisinde; Biri Emniyet Müdürü, 7'si de asker 8 kişi 'intihar' etti. İsimler ve kurumlar farklı olsa bile; hepsinin ortak paydası ve buluşma noktası 'Ergenekon' yapısında yer almaları ve isimlerinin zikredilmesi. Hiç kimse sormuyor; 'bunlar' niçin intihar etti. 'Susturulmak mı istendiler yoksa susmak mı istediler'!
***
Ve iki ayda bir durum tekrar ediyor. Bakalım önümüzdeki ay 'hangi komutan' intihar edecekler kervanına katılacak? Ya da hangi emniyet müdürü? Garip bir durum da; 'bu olup bitenleri' sulandırma anlamındaki gayretkeşlik. Muhalefet ayrı bir 'sunileştirmede'! Medyanın 'tarafgir' dostları ayrı bir misyonla 'sulandırmakta'! Birde; sergilenen sözcülük var ki! İntiharlardan 'ülke, millet ve iktidar' sorumlu tutulmakta! Düşünmüyor attaki 'çaban oğlanı'. Verilen misyonla 'ötüyor! Ki bu kanadın son 'icraatları' yuh dedirtiyor.
***
İşte Bülent Arınç'a yönelik 'suikast' iddiası! Ve iddiaya gösterilen yaklaşım. Muhalefet 'evlere şenlik?'. Düşünürler desen; 'Şüyuu vukuundan beter'! Ortada bir 'plan ve takip' var. Genelkurmay 'açıkladı', durumun bir yönünü. Ancak bir dizi soru 'hala' askıda. Onları önümüzdeki günler 'cevap' verecek. Arınç'ın ifade ettiği gibi 'durum' yargıya intikal etmiş; sonucu bekleyeceğiz. Ama ne var ki; Siyasi hasımlar! Yani muhalefet; 'hadisenin' aydınlatılması gerektiğini söylemesi gerekirken; Tam aksine; 'limon' sıkıp mizahi bur kurgu geliştiriyor. Ne vicdan, ne ahlak!
***
Düşünüyorum; bu iddiayı ciddiye almamız için Bülent Arınçın öldürülmesi mi gerekiyor. Yazık! İnanın böyle bir durum 'hasıl olsa' o zihniyet değişmez! Çünkü bu zihniyet; Güneydoğu'daki binlerce 'faili meçhul cinayete ve suikaste' karanlık hadiselere de. Aynı 'minvalde' vicdan ve ahlaki yaklaşım gösteriyordu! Yıllarca Gaffar Okkan için 'söylenip' durulmadı mı? Ama bugün; 'suikastın' kim ve kimler tarafından icra edildiği yönünde 'ciddi iddialar' var. Hani derler ya 'ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diye; her iddia araştırılmalı.
***
Hatırlarsanız! Bir süre önce PKK ve JİTEM'de uzun yıllar faaliyet gösteren ve sonradan İsviçre'ye kaçan; Abdullkadir Aygan! O da; Güneydoğu'daki 'derin oluşumları' anlattı. İnsanların nasıl 'yargısız' infaz edildikleri, asitli kuyulara kimlerin atıldığını. Ki o anlatımlar bölgede 'yüzlerce' hadisenin üzerindeki 'sis perdesini' kaldırıp aydınlattı. Bugün Cizre'de, Şırnak'ta, Silopi'de, Diyarbakır'da işlenen 20'ün üzerindeki 'faili meçhul' cinayetten sorumlu tutulan; Cemal Temizöz, Kamil Atak ve diğerleri 'birkaç kez müebbetle yargılanıyor olmaları, Aygan'ın ifadeleriyle alakalı değil mi? Bence; Okkan suikastı da bu minvalde 'değerlendirilip' soruşturmalı. Sulandırmak yerine araştırmak gerek denilmeli.
***
Ve gelelim; dün sabah yaşanılan 'şok' dalgaya! Daha doğrusu bu eksendeki 'beşinci dalgaya'! PKK'nın Türkiyedeki 'siyasi' yapılanması! KCK. Yani 'Kürdistan Toplulumlar Birliği'! Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının 'yürüttüğü' soruşturma kapsamında; dün 11 kentte eş zamanlı operasyon yapıldı. Aralarında Selim Sadak (Siirt), Necdet Atalay (Batman), Aydın Budak (Cizre), Zülküf Karatekin (Diyarbakır-Kayapınar), Leyla Güven (Şanlıurfa-Viranşehir), Ethem Şahin (Şanlıurfa-Suruç), Ahmet Cengiz (Diyarbakır-Çınar), Ferhan Türk (Mardin-Kızıltepe), Abdullah Demirbaş (Diyarbakır-Sur) ve Yüksel Baran (Diyarbakır-Bağlar) gibi belediye başkanları var.
***
Bunların yansıra, Demokratik Toplum Kongresinin Başkanı Hatip Dicle! Kapatılan DTP'nin İl Başkanı Fırat Anlı. Şuan kesin olmayan rakamlara göre; 60'a yakın isim gözaltında. Bölgede şuan için 'tansiyon' bir hayli yüksek! Ki bunun en bariz işareti; Baydemir'in gözaltılara ilişkin yaptığı açıklamadan geldi. Sert ve küfür içeren bir üslup! Bakalım! Gözaltıların 'sonu' nereye varacak. İsnat edilen suçların 'detayı' henüz belli değil. Onu önümüzdeki günlerde 'okuyacağız'!
***
Ancak şunu ifade edebilirim! Şu beşinci gözaltı dalgasının 'hamuru' çok ciddi manada su alacak gibi gözüküyor. Tansiyonu büyük ölçüde düşen 'sokakların' bu hadise zinciriyle yeniden yükselecek gibi geliyor. Ama her şeye rağmen süreci ve hadiseleri 'sağduyu' içerisinde değerlendirmeliyiz. Yeni olumsuzluklara 'gebe' vakalar prim almasın. Çünkü ülke, millet ve devlet yapısı şuan için ciddi 'komplolarla' karşı karşıya bulunmaktadır. Yani; 'Türkiye burası, her an her şey olabilir?