TUZAK BU; ÖLENLER BİZİM EVLATLARIMIZ
Eklenme: 6/21/2010 12:00:00 AM

Cumartesi günkü yazımda sormuştum; "Bu ülkede insanların yaşam hakkının savunulmasını kimden isteyeceğiz" diye? Soruya şıklar da getirmiştim? Şöyle; Siyasal iktidardan mı? Türk Silahlı Kuvvetlerinden mi? Ya da PKK'dan mı? Yaşam hakkının savunulmasını isteyeceğiz? Cümlenin sonuna da şu ifadeyi almıştım. Sizce; Kimden isteyeceğiz? Doğrusu; yaşananlar ve yaşatılmak istenilenler beyin erozyonu yaratıyor. Kör bir dövüş misali!

* * *

İki gündür; Ülke ve Millet Şemdinli "şokunu" yaşıyor. Dile kolay; 11 Ana Kuzusu şehit. 16 da yaralı var. Beri yanda; 12 de PKK'lı ölüden bahsediliyor. İnsanın içini karartıyor. Yüreğe bundan başka aşırı bir "kor" ateşi olabilir mi? Ölenlerin hepsi; "Bu ülkenin" gençleri. Türk mü, Kürt mü, Laz mı, Çerkez mi? Her ne ise; "Kardeş" olmaktan başka.

* * *

Dün babalar günüydü. Nasıl ki "aklınız" kendi yavrunuzda. Ya da evladınızın sizi kucaklamak istediği. Özenle ve kalpten gelen "duyguyla". Evladım. Babam. İşte dün; o gençler. O ana kuzuları. Baba evlatları. Babalarına diyemediler; "Babam. Babalar günün kutlu olsun. Ver elini öpeyim" diye! Yüreklerine kor ateşi düşen babalar da diyemedi; "Evladım. Biricik oğlum. El öpenlerin çok olsun" diye.

* * *

Evet! Diyemediler. Çünkü "kör bir dövüşün" kurbanı oldular. Kardeş-kardeşi öldürdü. İnanın bu sözü söyleten hadisenin vuku bulması esnasında; İnanıyorum ki "Yer-gök" isyan ediyor. Nasıl; kardeş kardeşe kıyar, kıydırılır. Bu ilk değil. Son da olacağa benzemiyor? Lakin yarım asrı geçen bir zaman dilimi oldu. Hep bu "acı" sonuçlar yaşandı, yaşatıldı. Değişen? Maalesef hiç bir şey. Sadece zaman ve kaybedilen insanların sayısı. Çözüm mü; hiç!

* * *

Peki; bu kadar ölüm, bu kadar zayiat yetmedi mi? Kimler gözyaşı dökmedi. 40 bini aşan; Asker, Polis, Sivil. Kürt, Türk, Laz, Çerkez. Suni, alevi. Anaların "yüreği" acı doldu. Babaların ise; tar-u mar. Ve diğer kayıplar; Yerinden, yurdundan, köyünden mezrasından edilenler. Evleri, barkları yakılıp yıkılanlar. Ülkenin dört bir yanına "sürgüne" mahkûm edilenler. Cezaevlerine "doldurulanlar". Faili meçhul cinayetlere kurban gidenler. Bunlar yaşanmadı mı? Hem de kat be katı yaşandı. Yetmedi mi?

* * *

Kim diyebilir ki; "bu acıları" sadece Türkler yaşıyor? Kim diyebilir ki, "bu acıları" sadece Kürtler yaşıyor? Diyemez! Çünkü bu ülkede yaşayan 73 milyonun hepsi yaşıyor. Derler ya; "Ateş düştüğü yeri yakar" diye! Aslında doğru bir söz. Ama bu söz; yaşanılan bu süreç açısından "artık" geçerli değil. Lakin "ateş" her tarafı yakıyor. Türk mü, Kürt mü "ayırımı" yapmıyor.

* * *

Onun için diyorum ki; Sanmıyorum ki hiç bir Türk annesi ve babası "Bir Kürt gencinin" ölmesini istesin. Yine sanmıyorum ki; hiç bir Kürt annesi ve babası "Bir Türk gencinin" ölmesini istesin. Şahit olmadım! Yıllardır hep vurgular dururuz. Ve bir Kürt olarak hep derim. "Şiddet çözüm" değil ve olamaz. Çünkü "şiddet şiddeti, kavga kavgayı, çatışma çatışmayı" getirir. Ama konuşma; "uzlaşmayı" getirir. Ne hazindir ki; Hadisenin mevkutları bir türlü "gerçeğin" idrakinde değiller.

* * *

Diyebilir misiniz? Şemdinli'deki ağır bilançonun kime fayda sağladığını. PKK'ya mı? TSKya mı? İktidara mı? Muhalefet partilere mi? BDP'ye mi? Abdullah Öcalana mı? Tam aksine hiçbirine fayda getirmediği gibi; yeni bir çıkmaz sokak inşa etmiştir.

* * *

Peki, kime fayda getirmiştir. İşte bu gerçek bir türlü; algılanmıyor. Birincisi; Türkiye'deki "derin" odaklara. Statükocu zihniyete. Ulusalcı fikriyatın savunucularına. "Yağ, bal, reçel, kaymak". İkincisi; Askeri operasyonların çözüm gerekçesi olarak öne çıkması. Çünkü şiddetin durması; Askeri operasyonlarla mümkün olabileceği bir gelenek var? İşte bu geleneğin "elini" güçlendiriyor. Üçüncüsü; İşte bu da siyasi alandır. Kürt sorununun çözümü noktasında atılması beklenilen adımların 'engellenmesidir'.

* * *

Doğrusu; Şuan hadiseyle alakalı esen rüzgâr tamamen "AK Parti"ye yönelik tuzağı icra ediyor. Dikkat edin! Statükocu düşünceler neden bahsediyor? Her ne kadar "tatmin edici" değilse de; Demokratik açılım. Yol almaya başladığı günden bugüne; diyorlar ki 128 asker şehit oldu. Yani "Yol, Yol değil". Açılım, maçılım bu işi çözmez. "Topyekûn" imha gerek. O da "operasyon". Nitekim Bahçeli iştahını sergiledi "Olağanüstü hal" ilan edilsin. Kılıçdaroğlu da benzer konuşuyor. Dün Başbakan da; "şiddeti" benimseyen bir düşünce üretti. Şimdi bu tablo içerisinde; "Sözün" bittiği yer denilebilinir. Ama biz yine; "Sağduyuyu" elden bırakmayalım. Ve çağrımızdan dönmeyelim; Zaten bizi bir bütün kılan da bu duygumuzdur. O da; "Kardeşliktir". Yeter ki; "tuzağa" düşmeyelim.

* * *

Yineliyorum! Ve yinelemeye de devam edeceğim. Kürtlerin de, Türklerin de, Ülkenin de, Yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasının da; Kurtuluş reçetesi şudur. "Tam demokrasi, tam demokratik açılım, kesintisiz bir süreç". Ortak bir diyalog geliştirip; "çözüm" samimiyetini ortaya koymaktır. Vakit geçirilmeden bu paydanın peşinde yekvücut koşalım. Yoksa Matruşa kutusundan başka şeyler çıkar. O zaman da; "telafisi" zor olur hadiselerin. Tek eksen "Tam demokrasi". Ne diyelim; tercih sürecin oyuncularına ait.