VAKALAR NEDEN GELİŞİYOR?
Eklenme: 10/23/2008 12:00:00 AM

Herkes kendisine göre düşünce üretiyor.  Çıkmaz neden oluştu, aşılması için ne yapılmalı?

Dönme dolap misali; soru da, cevap da "kendi ekseninde" kısır kalıyor.

Her sorunun son noktası; cevabın ifadesiyle yeniden başa dönülüyor.

Onun için de; kimse "gerçek" soruyu bir türlü soramıyor.

Ya da sormak istemiyor. Soran oluyorsa da "fikri kirliliği" yüzünden mecrayı değiştiriyor.

Bazıları da kendi siyasal "ideolojyasına" malzeme ediyor. Böyle olunca da; "gerçekler" bir kez daha göz ardı edilmiş oluyor.

***

 

Önceki gün bu çıkmazın nasıl oluştuğunu "gördük".

Diyarbakır'dan başlayıp Ankara'da son bulan söylemler.

Deniz Baykal "ayaklanma provası"!

Bahçeli; "AK Parti teröre göz yumuyor"

Hükümet ise; "Yerel seçimler" ekseninde konuşuyor.

DTP ise; olup-bitene "demokratik haklar" diye savunma getiriyor.

Dikkat ediniz; hepsinin ekseninde üretilen düşünce "vakayı" anlaşılmaz kılmaktadır.

Zaten yıllardır "duruma" çözüm getirilmeyişinin nedeni bu "anlaşılmaz" söylemler değil midir?

Sonuç itibariyle; kimse duruma samimiyet göstermiyor.

Bildiğiniz gibi samimiyetin olmadığı yerde; "gerçek te" olmaz.

Dün; şu ifadeyi kullanmıştım. "Allah için kimse ateşe su dökmüyor"!

Önüne gelen "körüklüyor" diye.  Tabi burada; Kürt sorununun özellikle çözümü noktasında; "bazı paradigmalar" sıraladım.

Birilerinin "gerçeği" görmesi, algılaması anlamında.

***

Ama ne yazar!  Ne etkili, ne yetkili; kimse mevzuya samimi değil ki?

Onun için de; gelişen "samimiyetsiz" ortamı iyi okumak lazım diyorum.

Geçmişiyle birlikte.

22 Temmuz'dan bugüne kadar geçen zaman "aslında" olabilecekleri bize tek tek aktarıyor.

Türkiye'nin, Bölgenin ve Kürtlerin "başına" örülmek istenen tuzakların neler olduğunu?

Kısacası; ülke ve millet olarak buralara nasıl gelindiğini haber veriyor.

Tabi analizi iyi yapabilirseniz! Soruyu tekrar edersek bugün "şiddetin ve terörün" tırmanış göstermesindeki gaye nedir diye?

Cevap; 22 Temmuz ve sonrası. Yani; "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir" derler ya.

İşte öyle bir şey.

Bakınız; 22 Temmuz sonrası gelişen önemli vakalara.

***

Ardı ardına "Cumhuriyet mitingleri" yapıldı?

İhtilali aratmayan "muhtıralar" geliştirildi.

"Laiklik elden gidiyor?" diye.

Derken; AK Parti'nin "kapısına" kilit vurma gayesiyle kapatma davası açıldı.

Her ne kadar "kapanmadıysa da".

Bugünlerde yeni bir "dosya hazırlığı" yok değil.  Her an ikinci bir "kapama" AK Parti'nin "masasına" sunulabilinir?

Bu yönde ciddi emareler var?

Neyse? Ne oluyor, ne ediliyor sorusu netleşmeden; asrın vakası dediğimiz olay patlak verdi.

Tüm bu olup-bitenlerin "organizatörü" Ergenekon Terör Örgütü!

Dikkat ederseniz olayların takvim sırasına göre gitmiyorum.

Önemine göre gidiyorum.

Bu süreç içerisinde DTP'nin de "kapısına kilit vurulmalı"  diye dava açıldı.

Her ne kadar; henüz karar çıkmamışsa da; akıbet belli.

Dağlıca baskını. Aktütün saldırısı.

Ve son bir haftadır yaşadıklarımız.

Hepsi kendi ekseninde "bir dolambaç".

Yer, zaman ve mevki noktasında her ne kadar "birbirinden" ayrı vakalar gibi gözüküyorsa da;

Aslında "mayaları" aynı.

***

Onun için de; son bir hafta içerisindeki olayları bu meyanda okumak lazım.

Yani; PKK'nın "gayesi" noktasında; mevzuu nedir diye?

Bu fikir ışığında öyle ise diyelim!..

PKK neden çıtayı yükseltiyor.

Birçok kişinin dediği gibi;  "PKK ne yapmak istiyor?"

"Eylemleriyle" bölgedeki atmosferi neden;  "bulandırıyor?".

Şiddet ortamı neden "ivme" kazanıyor?

Aslında duruma kısa bir geçmişin analizini yaptığınızda;  "neden?" diye başlayan soruların ardı sıra cevabı gelmektedir.

Şöyle ki; bir önceki komuta kademesinden hatırlayalım.

PKK'ya şu "analiz" getirilmişti. "Marjinalleşiyorlar. Bölünme noktasına geldiler. Dağılıyorlar."

Özellikle geçtiğimiz Haziran ayında Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun'un bir demeci vardı.

PKK'nın "bölündüğüne" dair iddialara ilişkin.

Saygun şöyle demişti. "Örgütte Aralık ayından bu yana ciddi bir kargaşa yaşanıyor"

Dahası; Kuzey Irak bizim için artık "BBG" evi.

***

Şimdi; "Son nefeslerini veriyorlar" gibi ifadelerin kullanıldığı zaman diliminde yaşananlara bi bakalım...

Çatışma ortamı "alevlendi mi" alevlendi!  Karakol baskınları, mayın tuzakları arttı mı arttı.

Şehit cenazeleri peşi sıra dizildi mi dizildi. Ana yürekleri yandı mı yandı?

Tüm bunlar PKK için ne demektir diye sorarsanız cevabı şudur.

"Biz dağılmadık, ayaktayız"!

Peki, bu doğru mu değil.

Çünkü "üzerlerinde" yoğun bir baskı geliştiğini, köşeye sıkıştığını çok iyi biliyor.

Gaye; bu baskılar altında "ezilmediklerini" göstermek.

Ve erime gösteren tabanı yeniden "geliştirmek"!

***

Sonuç itibariyle; olup-biteni "fazla da" dallara ayırmadan?

İç, dış, çevre "ekseni" geliştirmeden; kafaları da dağınık noktaya taşımadan.

Yaşananları 5 başlık altında tutmak ve öyle olayı görmek lazım diyorum.

Yani kepenklerin kapatılması, sokakların savaş alanına döndürülmesi ve DTP'nin Diyarbakır'daki "sert söylemi"! Neyi anlatıyor diye?

*PKK, Biz dağılmadık, ayaktayız. İstersek; ne yapacağımızı gördünüz?

*PKK-DTP, Diyarbakır bizim kalemizdir. Bu kaleyi kaptırmayız, kimse göz dikmesin?

*PKK, Abdullah Öcalan'a kimse dokunamaz. Dokundurtmayız.

*Kürt sorunu bizim sorunumuz, çözümün muhatabı da biziz. Başkası değil?

İç kulvarda bu başlıklar PKK'nın ifadeleri olarak öne çıkmakta.

Dış kulvarda ise; Türkiye ile Kuzey Irak'taki Kürt Federal Yönetimiyle olan son diyalog.

PKK burada da eksen geliştiriyor.

Çünkü sınır ötesindeki en büyük kaybı; Barzani ile Türkiye "anlaşması" sağlanırsa gelişir.

Bir ölçüde "bitimidir". Bunun için de; Barzani "size yar olmaz" mesajını veriyor.

***

Bir de DTP'nin "söylemlerinin" sertleştiğine bakalım.

Neden diye?

Aslında burada şaşkınlık yaratan; "güvercinlerin" hakim olduğu sanılan Parti'de "şahinleri" geride bırakan söylemlerin öne çıkması.

Herkesin DTP "ılımlı" bir siyasetle Kürt sorununu Meclis'e taşıyacağı beklentisi içerisinde iken; gelişen sertlik dikkat çekiyor.

Ilımlı söylemleriyle "güvercinler" kanadının başı olarak gösterilen Ahmet Türk'ün kullandığı cümle ve sergilediği yaklaşım; sert mi?

Evet sert.

Aleni bir şekilde PKK'nın "dilini" kullanmıyor değil?

Ve özdeşleşmekten de çekinmeyen bir görüntü de yok değil?

Bu PKK'nın "baskısından mıdır?".

Yoksa Kapatma davasının sonucunu "tahmin etmeden midir"?

Bilemiyorum. Ama bildiğim tek şey var;

Türkiye "yeni bir sürece" yelken açmış.

Kürt sorunu ve Güneydoğu'da "yeni" bir yelpaze gelişiyor.

Tehlikeli mi; evet.

Çözüm getirecek mi hayır.

Tabi sonuç derseniz; her zamanki gibi "mağdur olan halk olacaktır"!

Onun için de; PKK'nın da, DTP'nin de, Devletin de, Hükümetin de, Muhalefetin de;

"İdrak etmesi" gereken; demokrasi gelişmedikçe "hiç bir sorun" çözüm bulamaz.

Şiddet, şiddeti alevlendirir, öfke kini yaratır?

Bizim; bunlara ihtiyacımız yok.

Kürtü de, Türkü de, Lazı da, Çerkezi de "bin yıllık" geçmişiyle var olmak ve onunla yaşamak istiyor..

Gerisi; "yangını körüklemektir"!..