Önceki gün, öğleden sonraydı.
Valilikten aradılar; "Vali Bey sizinle görüşmek istiyor" diye.
Sandım ki, telefonla görüşecek.
Birçok kez telefonla sohbetimiz olduğu için buyrun bağlayın dedim!
"Hayır" dediler.
Vali Bey, telefonla değil sizi yarın öğleden sonra "çay içmeye" bekliyor.
Olur dedim!
***
Tabi, şaşırmadım desem yolan olur?
Şaşırdım.
Sayın Mustafa Kıraç'tan göreve başlayalı pek "çay içme" daveti almış değilim.
Elbette ki ziyaretlerimiz oldu.
Biz gittik, kendileri geldi. Canlı yayına konuk oldu.
Ama "istişare ve çay içme" daveti olmadı.
***
Ancak önceki birçok valiyle "bu meyanda" davet ve sohbetlerim çok oldu.
Ya kendileri ziyaret ederdi. Ya da "çay içme" daveti bir araya gelip, "istişare" ederdik.
Özellikle, Kentin mevcut hadiseleri.
Veyahut yeni icra edilecek projeler hakkında "fikir" jimnastiği yapılırdı.
Bu esnada, gazete manşetleri de konuşulurdu.
Haber ve yorumlar noktasında. Gerçekçilik derecesi de tartışılarak.
Salt, Söz'le alakalı değil, diğer yerel ve ulusal haberler dhil olmak üzere.
Doğrusu bu konuda;
En yakın isimlerden söz edebileceğim Sayın Efkan Ala, Hüseyin Avni Mutlu, Mustafa Toprak.
Özellikle Cemil Serhatlı. Gelenek halinde, "görüşmeyi" ayda bir iki kez icra ederdik.
Olup-biten nedir diye?
***
Hani bir söz vardır; "istişare" her zaman, doğru hamlenin ilk basamağıdır.
Dün, randevu saatinde Vali beyle bir araya geldik.
Benden önce, Basın Konseyi ziyarete gelmiş. Hal hatır faslı, konseyin ziyareti derken, sohbet genişledi
Buarada, görüşmeyi yani "çay içme" davetini, aslında 10 gün önce planlamış Sayın Kıraç.
Ancak "yurt dışı" gezisi nedeniyle sarktı. Zaten göreve başlayalı da "bir iki gün" olmadı.
***
çok şey konuştuk. Sosyal, ekonomik, kültürel arada siyasette.
Kentin birçok mevzusunu "istişare" ettik.
Gerek, yazdıklarım. Gerek, yerel ve ulusal medyaya yansıyan mevzuular olsun.
Elbette ki, "off the record" bölümleri buraya aktarmam yanlış olur.
çünkü onlar "özelde" yazılmamak kaydıyla.
***
Ama bir mevzuu var ki, "muzdarip" olmayan yok.
Kendisi, muzdarip.
Hiç kuşkusuz ki, Diyarbakır ahalisi.
Ve tabi ki, bizler dhil olmak üzere "DEDAŞ'ın" Diyarbakır'a olan zulmünden, işkencesinden muzdarip olmayan var mı?
İşte bu konuda, bir hayli tepkili!
Kendisine, DEDAŞ'ın "kurumsal işleyişi ve felsefesini" anlattım.
Özellikle; "fırsatçı" bir stratejiyle kurumun işleyiş gösterdiği bir evre içerisinde olduğuna ilişkin.
***
Birçok, noktada hak verdi.
Kendisi de, "mevzuunun" yakinen takip edeni.
Ancak, kendisinin tepkili ve bilinmesi istediği iki noktayı aktardı.
Konuyu bilmem.
Ve Tabi ki, Diyarbakır ahalisinin, kamuoyunun bilmesi açısından.
Birincisi;
Vali bey neden bu sorunla ilgilenmiyor sorusunun sıkça ifade edilmesi?
İkincisi;
Kesintiler Vali'nin emriyle yapılıyor muş iddiası?
***
İşte bu iki "suçlama" içeren iddianın yersiz ve doğru olmadığına dikkat çekerek şöyle dedi.
Malum, DEDAŞ özelleştirildi.
Yani özel şirket.
İnanın diyor. Kesintiler. Hele ki son dönemlerde çiftçilerin yaşadığı sıkıntı.
Bir-iki kere değil. Onlarca kez, şirket yetkilileriyle bir araya geldik konuştuk.
Tavır koydum tabiri caizse tehdit edercesine, "kesinti yapamazsınız?" dedim.
Vatandaşı mağdur edemezsiniz.
Bu şehrin huzurunu, güvenini bozmaya kimsenin hakkı yok.
Ki en son, bu konuda yazılı açıklamada bulunduk.
"Valilik olarak kesintilerle ilgili istişare yapıyoruz. Kesintiler vatandaşı mağdur ediyor. Kesintiler doğru değil" diye.
***
İkinci, soruya gelince?
Yani Vali "kesintilerin emrini" veriyor iddiası.
çünkü bazı yayın organlarında "Vali kesintilerin emrini veren" kişi diye yansımış.
Bu konuda "el insaf" diyor.
Doğru değil.
Bilakis, DEDAŞ'la sürekli "tartışma" içerisindeyim.
Kurumların elektriğini kesiyor. İlçe belediyelerinin elektriğini kesiyor.
İyi de kardeşim, "halk" mağdur oluyor.
Elektrik kesilince, "Su akmıyor. Halk susuz" kalıyor. Borç tahsilini yasal yollarla yap.
***
Yani özetle!
Kıraç şu elektrik kesintilerinden hayli muzdarip.
Şöyle ki, sohbet esnasındaki ifadeleri.
Yüz şekli bile.
Kesintilerin "canını" ciddi manada sıktığını gösteriyor.
Günde yüzlerce telefon alıyorum.
Sayın valim ne yapacağız, perişan vaziyetteyiz?
Bakınız diyor.
çiftçiler geldi "Dicle nehrinde" su yok, tarlalarımızı sulayamıyoruz dediler.
DSİ. Ve Baraj yetkilileriyle görüştük.
Su tahliyesine başlanıldı, bu sıkıntıyı giderdik, ama "elektrik" sıkıntısı devam ediyor.
***
Eğer bu günlerde elektrik olmazsa.
Su olmazsa. Bir kaç gün sonra su da elektrik verilse de, fayda etsem.
Tarladaki mahsul "yanar".
Yani uyarısı şu.
Milyarlarca milli servet hal-i hazırda tehdit altında.
Bunun vebali kimin boynunda derseniz.
Elbette ki, siyasal iktidarın ve DEDAŞ'ın "keyfiyetinde".
Ama şunda da haklı bir şekilde sitem ediyor.
Bu kadar uğraş, bu kadar çaba ve bu kadar mücadeleya karşılık; "suçlanma ve suçlu olarak" kendisinin gösterilmesine içerleniyor.
Bana haksızlık!
***
Konu, çiftçilerden.
Ve sulamadan açılmışken, "Sulama Birlikleriyle" alakalı da sohbetimiz oldu.
Malum, Deve Geçidi Sulama Birliği.
Medyanın son günlerdeki baş aktörü.
Birçok, usulsüz ve hukuk dışı "işlevini" haber konusu etmiştik.
Ki Bakanlık ve Valilik şikyetlere" binayen, soruşturma-inceleme başlatmıştı.
Dün Kıraç bu konudaki son gelişmeleri de şahsi bazda bana aktardı.
Dedi ki; Soruşturma raporu önüme geldi
İnceledim, doğrusu tatmin edici bulmadım.
Sizin iddialarınız.
Ve bizim sorguladığımız mevzuular hakkında verilen cevaplar eksikti.
Bu nedenle; "yeni bir ekip ve işleyişle" inceleme başlattım.
Tahsil edilen para, harcamalar inceleniyor"
***
Sohbette!
Kırklar Dağı'ndaki yapı.
Dicle Nehri kıyısının, hızla "istila" edilmesi.
Tabi ki, Fiskaya Şelalesinin hemen altındaki "ucube" yapı.
Bunları da, konu başlığı ettik.
Kırklar Dağı'yla alakalı şu sözleri, anlamlıydı.
"Eğer o çirkinlik insanları rahatsız ediyorsa...
Tabi orası bir sit bölgesi tamamen...
Yani oranın imar çalışmasının yeniden ele alınıp bakılması gerekiyor." dedi.
***
Kıraç, "Oradaki konutlar yıkılabilir mi?" şeklindeki soruya da şu cevabı oldu.
"Neden yıkılmasın? Yer mi yok çok katlı binalar yapıyorsun sit bölgesine?"
Velhasıl.
Dün Vali Kıraç'la "çay davetiyle" gelişen sohbetimizin özeti bu.
İnşallah tekrarı olur.
çünkü "yararlı, karlı" ve yol gösterici noktasında, aydınlatıcı oldu.
Diyeceğim; Allah yardımcısı olsun!
***
Ama şunu da ifade etmeden geçmeyeceğim.
Özellikle, son dönemlerde "hırsızlık, usulsüzlük, keyfi uygulamalarla gündeme gelen bazı kurumlar var ya.
Köşenin müdavimleri bilirler.
Ki Sayın Vali Kıraç'ta yakından takip eden biri.
Hassasiyetini biliyorum. Ki, sohbette birçok yönüyle ifade etti.
***
Evet, boşuna söylenmiş bir söz değil.
Siz işi, "ehline, liyakatli" kişiye vermez iseniz.
Sadece, "size sadakatte" kusur etmeyene verirseniz.
Tabi ki, 50 kiloluk adama, 100 kilo taşıtmaya kalkarsanız; hal-i vaziyetiniz bu olur?
Arif olan anlar misali. Sözün adresi; bu kentin "siyasi mekanizmasını" elinde bulunduran zevat!
Bizden uyarı.
Elektrik kesiliyorsa. Sular akmıyorsa. çiftçi tarlasını sulayamıyorsa.
Kendini "özerk" kurum olarak gören müdürlüklerde hırsızlık, yolsuzluk kol geziyorsa!
Ve bunların tümü de, aleni ise! Bunun vebali de, sorumluluğu da, müsebbibi de "siz bu kentin Siyasilerisiniz".
Özet bu.