Önceki akşam; İl Valisi Mustafa Toprak'ın "tanışma" yemeği vardı. Malum; gelenektir. Göreve yeni başlayan Vali'yle "basın mensuplarının" tanışma faslı. Bu fasıl özellikle de "idareciler" noktasında icra edilir. İl Valisi Toprak'ın da yemeği bu minvaldeydi. Tabi bu yemek biraz gecikmeli oldu. Ne zamandan beridir göreve başladığı. Onu da; yemeğin başında ifade etti. "Trafik hayli yoğun. Gelen-giden ve kenti tanıma. Ancak; fırsat oluştu". Evet! Zaten daha önce kendisiyle "tanışmışlığımız" olmuştu. Sayın Mehmet Ali Altındağ'la birlikte "yemeğe" katılım gösterdik. Hayli de kalabalıktık
***
Kentin; Ulusal, Yerel, görsel ve yazılı medyanın "üst düzey" yöneticileri. Gazete ve TV sahipleri. Eee! Diyarbakır konum itibariyle "bölgenin" merkezi olunca. Her basın kuruluşunun da; "büro ve temsiliyeti" olduğu için; nüfus kalabalık. Anlayacağınız; Yemekte "basının" ağır topları vardı. Tanışma faslının detayına girmeden önce; ilk eleştirimi yapayım. Yemek "bol yıldızlı" marka bir otelde idi. Marka diyorum ki; Biraz "kulağa" küpe olsun. Yemeğin mönüsü. Özellikle de servis. Resmi yemek olmasına rağmen; "vasat". Hele mevcudiyetin dışında; başka bir hareketlilik yokken. Neyse! Zaten yemek konusunda "pek" seçiciliğim olmadığı gibi; "hasb-i halim de" yok. Ancak sofradaki diğer dostların "eleştirisi" ağırdı. Masa bomboş diye! Valiliğin mi, "istemi ki" fakir bir görüntü olsun. Yoksa son dönemlerde bu tür yıldızlı otellerle alakalı "aldığım" eleştirinin doğruluğu mu? Yıldızların hakkı verilmiyor. Yani; "yemek" doyurucu değildi.
***
Gelelim diğer fasıla. İşte bundan sonrası; "keyif ve doyurucu" olduğu kadar güven tesis edici idi. Özellikle; Vali Toprak'ın Diyarbakır'la alakalı "düşünce" ve hayal ettikleri. Öncelikle belirteyim; Toprak genç. Yaş bakımından benden küçük; Ama 'mesleki' heyecanı yüksek. Koşturan, doğru tespitte hassas olan biri. Özellikle de ön yargısız, demokratik diyalogu benimseyen kişi. Ve karşısındakini dinlemeyi bilen biri. Kurumsal ölçekte; kenti tanıma evresinde. Sohbette bunu hissettim. İki buçuk saat süren yemek "sohbetinde" çok şey konuşuldu. Çok da; "geçmişin" vahim hataları tartışıldı. Yolsuzluk, usulsüzlük, suistimal. Ve özellikle; "bürokrasinin" o akla ziyan hantal, iş bitirtmez içtihadı üzerinde çok durduk.
***
Mesela; Eğitim! Diyarbakır'ın bugünkü derslik açığı nerdeyse 4 bin dersliğin üzerinde. Sınıflarda öğrenci mevcudiyeti. Ortalama; kent merkezinde 45'lerde. Kırsalda; daha bir fazla. Sordum. Bildiğim için sordum. Diyarbakır'da son bir kaç yıldır; "derslik" özellikle kent merkezinde yapılmış değil. Bir örnek verdim. Hamravattaki 24 Derslikli okul arsasının alım "yolsuzluğunu". Ve 4 yıldan bu yanadır; "orada" okul yapılmayışı. Hatta TOKİ tarafından okulun yapılması yönünde ihale yapıldığı. Müteahhit firmanın "işe başlaması" gerektiği zamanın üzerinden aylar geçmesine rağmen; halen "tık" yok. Ne; Hamravat yönetimi "mevcut" arazi üzerinde okul yapılmasına izin veriyor. Ne de; yapılabilinir. Şahsen; "Hamravat" yönetimi haklı. Çünkü yıllar önce daha okul arazisi Özel İdare tarafından satılmadan önce; "buraya okul yapmayın. Bizim okula ihtiyacımız yok. Zaten çocuklarımız özel okullara gidiyor. Buranın güvenliği zaafa uğrar". Ama ne oldu? Buna rağmen; 250 bin TL tutarındaki o arsa; İl Özel İdare'ye 4,5 misli "iş bilirler tarafından" satıldı.
***
Bunu örnek verirken; şunu söyledim Vali Toprak'a. Hep diyoruz ya; "Diyarbakır sahipsiz". İşte Diyarbakır'ın sahipsizliği bu tür "ranta dayalı keyfiyetin" sorgusuz ve sualsiz icra edilmesidir. Bir örnek daha verdim; Bölge Araştırma Hastanesi'nin "geçirdiği" evre. Ve son zamanlarda; Sur içindeki Devlet Hastanesi üzerinde "planlanan" senaryo. Bu örneği verirken! Vali Toprak "tam da" bahsedecektim diyerek sözü aldı. Hastane Başhekimi Dr. Murat Kargın'dan hastaneyle alakalı "tanıtım" almış. Genel bir bilgilendirme! Dedim ki; Sayın Toprak orayla alakalı yazılan bir yazıdan sizi haberdar ettiler mi? Hastaneyi "atıl" duruma getirmek için. Sözde; Diyarbakır Devlet Hastanesi 1967 yılında inşa edilmiş. O nedenle; onarım, tadilat ya da yeni bir yapılanma" yapılamazmış. Bunu yazan da; "Göğüs Hastanesi"ni kliniğe çeviren zihniyet. Bilgim yok dedi vali bey! Siz! Hastane Başhekimi ile bi görüşün. Böyle bir yazı yazılıp-yazılmadığına. Çünkü ben bu yazının yazıldığını gördüm. Ve hatta bunla alakalı; Hastane Yönetimi "düzeltme" yazısı yazmış. Hastanemiz; 1967 yılında inşa edildiğine ilişkin.
***
Diyarbakır'ın "tarihi" anlamda gözbebeği konumunda görülen; "İçkale"den de bahsettim. Düşünün; "üç kez ihale" yapılıyor ve üç kez de "iptal" ediliyor. Gerekçe; "evrak" eksikliği. Yani; "iş adrese" gitmediğinden. Tabiri caizse; "Bir dokun bin ah işit" misali; içimizde ne vardıysa aktardık. DSİden mi, Karayollarından mı, İl Özel İdareden mi? Köye Hizmet Götürme Birliklerinden mi. İlçe Hastanelerinin inşaatından mı? Batak alanda inşa edilen; Dicle Devlet Hastanesinin batak halinden mi? Kurumlardaki "politize" durumdan mı? Velhasıl; "ne varsa" anlattık. Sayın Mehmet Ali Altındağ'ın akla küpe bir ifadesi oldu. "Sistem çökmüşse. Siz yamayla çözüm getiremezsiniz. Sistem yenilenmeli". Vali Toprak'ın hassas olduğu bir konu. O da; "Taş atan çocuklar" ve Kentin "imajını" zedeleyen hadiseler. Yoksulluk, geri kalmışlık, işsizlik ve istihdam alanlarının yetersizliği.
***
Sonuç itibariyle; İl Valimiz "idealist" biri. Genç olması, mesleki hizmette "heyecanlı" olması. En önemlisi; "ön yargısız", olup-bitene karşı hassasiyet göstermesidir. Salt benim doğrum değil; Tüm fikirlerin "ortaya" koyduğu gerçektir benim doğrum diyenlerden. Ve "Etnik" kimlikle alakalı; düşünce. Kürt, Türk, Laz, Çerkez! Herkes ama herkes bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Toprak'ın son sözü önemliydi. Hani derler ya altı çizili ifade. Benim de; "kırmızı çizgim" şu; "Ben her şeye geniş bir pencereden bakıyorum, hiçbir zaman önyargım olmaz. Ama bana da aynı pencereden bakılmasını istiyorum. Vatandaşıma da herkese de böyle bakılmasını isterim." Toprak yerel yönetimlere de çok sıcak. Bu kentin tüm dinamikleriyle sorunlar ancak çözüme kavuşabilir. Ne demişler, bir elin nesi var iki elin sesi var.
***
Yazıyı kaleme alırken; Hakkâri Valisi Muammer Türker'in ''21. Yüzyılda Kürt Dili ve Edebiyatı Günleri'' konferansındaki konuşması önüme geldi. Şöyle diyor; "Geçmişte bazı konularda yanlışlar yapılmıştır. Eğer biz güzel bir gelecek inşa edeceksek buraya takılıp kalmamamız gerekiyor. Geçmişte bu iş sorun haline gelmeden önce bir TRT 6'mız olsaydı, Kürtleri geçmişte kart kurt kelimesiyle tanımlamasaydık, Kürt dili, edebiyatı ve kültürünün var olduğunu toplumsal realite olarak kabul etmiş olsaydık, muhtemelen şimdi çektiğimiz sıkıntıların birçoğunu çekmezdik.'' Türker de genç bir vali. Şırnak Valisi sevgili dostum Vahdettin Özkan da genç. Şöyle düşündüm. Güneydoğu'da şuan için görev yapan Valilerin "ekseriyeti" genç kuşaktan.
***
Yani; "Geçmişin" batağına saplanmış değil, geleceğin peşine düşüp koşan bir düşüncenin idealistleri. Türkiye değişiyor. Ama bir yerde de; 'değişime" engel olunuyor. İşte artık; "herkes" tüm taraflar şu gerçeğin "odağına" yönelmeleri gerekir. "Eşit, özgürlükçü, çağdaş, demokrat ve 'insan-i bakış". Bu felsefeyle; "huzuru, güveni, istikrarı ve tabi ki barışı" tesis edebiliriz. Yoksa Sayın Altındağ'ın dediği gibi sistem çökmüşse; "Siz Yamalı bohça ile bir yere varamazsınız" Evet! Tanışma yemeği faslı bu atmosferde başlayıp-son buldu. Neyse! Daha Vali Toprak'la konuşmuşluğumuz, hasb-i halimiz. Burada "konu" etmemiz; daha çok olacak.