HDP'nin muhafazakâr ismi…
Altan Tan..
Al Jazeera'ye kapsamlı bir mülakat vermiş..
Dün kısm-i olarak size aktardık…
Mülakatta öne çıkan başlık şu;
"PKK, HDP'ye alan açmalı.."
Peki, bu ifade ne anlama geliyor?
Doğrusu; Kürt siyasal hareketi için "çok derin" mana taşımaktadır.
Uzun yıllardır dillendirilen bir mevzu bu!
Ama, "yüksek" sesle değil.
***
Ki bu mevzu; 7 Haziran seçimleri sonrasında daha bir değer kazandı.
HDP'nin yüzde 13'ün üzerinde oy alması.
Meclis'te, 80 Milletvekiline sahip olması.
Yani "Kürt siyasal harekâtı" temsiliyette "artık irade" sahibi.
Ama velâkin; "İradeyi" kullanmada…
Özgürce "siyaset" yapmada…
Demokratik..
Çoğulcu yapı içerisinde "söz sahipliğini" kullanmada ne hazindir ki; "vesayet" yaşıyor…
***
Yani özetle!
"HDP üzerinde PKK vesayeti var"
Alan hâkimiyeti.
HDP’de değil; PKK'da.
İşte Tan'ın öne çıkan mülakatındaki ifadenin "çıkış" nedeni bu sanırım?
Tan bunu aktarırken, Türk siyasetinden örnek veriyor…
1923'ten bugüne…
Diyor ki; "Cumhuriyetin bütün öncü kadroları askerlerdi…
Savaş kadroları…
O günden bugüne; "6 tane Cumhurbaşkanı asker kökenli'
***
Soruya;
Şu soruyla yanıt veriyor…
"Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde askeri vesayet bitti diyemeyiz.
İşte "Kürt siyasetinde de bu sıkıntı var" diyor.
“Çünkü” diyor Tan…
Kürt siyaseti bir isyan olarak başladı.
Büyüdü.. Şimdi "siyasallaşma ve legalleşmeye" çalışıyor…
Bunun sancıları var.
İşte HDP'de bu sancıları yaşıyor şuan için…
Bu nedenle diyoruz ki; "HDP'ye Kürt siyasetinin PKK'nın daha fazla alan açması lazım…!"
***
Tan.
PKK’nın "silahsızlanması" gerektiği noktasında şu fikri savunuyor.
Diyor ki.
Bizim söylediğimiz şu; niye olduysa oldu ama siyasallaşması lazım.
“Silahı devre dışına çıkarması lazım"
Tabi Tan bunu salt Türkiye için diyor..
Aktarırken ifadesi şu..
"En büyük şanssızlık Türkiye’nin dışındaki Kürt siyaseti devreye girdi.
Mesela Suriye, Irak…
Bütün bu coğrafyada silahlar konuşurken siz PKK’ye tek taraflı Suriye’de, Irak’ta 'silah bırakın' da diyemezsiniz?
***
Demek ki;
PKK'ya "topyekun" silahı bırakın..
Toprağa gömün "çağrısı" bu noktada "realist" olmaz, görülmez!..
Tan da aynı çizgide…
Evet, realist olmaz…
Mesela şu anda Suriye’deki Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti veya BM veya AB veya başka bir güç, gelip şu garantiyi verebiliyor mu?
‘Sizin her türlü, can, mal, namus, statü, pozisyon garantörünüz biziz’
Hal böyle olunca Türkiye’nin dışındaki Kürtlere, ‘sen silah bırak’ dersen Şengal’i, Kobani’yi izah edemezsin.
Orada katliamlar, soykırımlar, baskılar.
Yani şunu söylüyoruz biz; Türkiye’nin içinde artık silahların susması lazım"
***
Hatırlarsak..
Öcalan 2013'te "Barış sürecini" başlatan o çağrısında şunu ifade etmişti..
‘Silahlar taktik olarak değil, stratejik olarak artık Türkiye’de susmalıdır;
Kürt hareketi bundan sonra Türkiye içerisindeki hak arama mücadelesini demokratik fikri ve siyasi olarak yapmalıdır..’
***
Tan'a göre işte bu noktada durmak lazım.
Peki…
Hal böyle iken…
Beklenti ve çağrılar bu kadar açık iken..
"Silahlar sustu mu?
Hak arama mücadelesinde "fikir ve siyaset" istenilen randımanda faaliyet alanı buldu mu?
Ya da hâkimiyet sağladı mı?
Bu soruya hiç kuşkusuz ki "görünen" tablo içerisinde "evet" demek zor.
Tan da öyle diyor..
Silahlar susmadı?
"Bir çatışmasızlık dönemi oldu ama maalesef nihai bir susma sağlanamadı."
***
Suruç katliamı.
Ve sonrasındaki "çatışmalı" evrenin hız kazanması?
Tan, bu konuda şöyle diyor.
"PKK Suruç olayını devletin yaptığını söyleyerek, Ceylanpınar’da iki polisi öldürdü.
Çatışmaların yeniden başlamasının şu an için faili olarak kabul ediliyor bu olaylar?"
***
Peki, siz ne diyorsunuz sizde ki kanı ne?
"Suruç büyük bir katliamdı. Belki Roboski’nin birkaç katı derin siyasi bağlantıları vardı?
***
Nasıl bir siyasi bağlantı var?
Yanıtı şöyle;
"Tezgâhlanan oyun itibariyle söylüyorum. Ne yapıp edip Suruç’tan sonra bütün projektörleri Suruç’un üzerinde tutmalıydık biz.
Ceylanpınar’daki eylemde, Diyarbakır’daki trafik polisinin öldürülmesinde, başka yerlerdeki askerlerin veya Hakkâri Yüksekova’daki sivil astsubayın çarşıda öldürülmesi; bunların tamamı yanlış hareketlerdir.
Yol kesmeler, araç yakmalar bunların hiçbiri meşru, makul görülemez."
***
Dedik ya!
HDP'nin "siyasetine" Kandil'den müdahale var?
Örnek verilirse...
Selahattin Demirtaş…
PKK'nın "silah bırakması" için adres olarak, Abdullah Öcalan'ı gösterdi..
Ve ifadesi şu oldu..
"PKK'yı tehdit olmaktan çıkarmanın yolu müzakeredir.."
***
Ama!
Akabinde KCK eş Başkanı Bese Hozat'tan yanıt geldi.
Hozat ne dedi?
“HDP’den bazı kişilerin AKP’nin bu oyununa gelerek silah bıraktırma adresi olarak önder Apo’yu göstermeleri büyük bir yanlıştır.
Bu, AKP’ye, “Önder Apo’ya baskı uygula” demekle eşdeğer bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşım ne niyetle yapılırsa yapılsın son derece apolitik, yanlış bir yaklaşımdır ve asla kabul edilemez” dedi.
***
Yani bir ölçüde, Demirtaş tekzip edildi.
Ki bunu..
Dört yıl önce, Osman Baydemir'de ifade etmişti..
Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde..
Demişti ki;
"PKK'nın Türkiye’nin içinde silahlı mücadele dönemi sona ermiştir."
O gün Baydemir'de "tekzip" edilmişti..
İkilem üretici bu hamleler!
PKK'ya yönelik.
"Silah bırakma çağrısı" ne kadar, rasyonel olur?
Ve HDP'nin "siyasi kulvarına" bariz müdahaleler, "irade" temsiliyetinde arıza-i durum yaratmaz mı?
***
Tan'ın değerlendirmesi şöyle…
"Tabii ki silahları durdurma kararını verecek olan Kandil’dir, İmralı’dır.
Ama biz siyasetçi olarak, ‘silahlar devam etsin doğrudur’ diyemeyiz veya birileri ikide bir, ‘susun konuşmayın’ diyorsa o zaman bizim işimiz ne?
Bize Tayyip Erdoğan da susun derse, bir başkası da susun derse, o zaman biz Ankara’ya niye gittik.
***
Peki, Kandil'deki çıkışlar "siyaseten anlam bırakır mı?
"Siyaset yapan insanlar olarak eğer toplumun bize biçtiği bir rol ve verdiği bir vekâlet varsa kendimizce doğru nedir, yanlış nedir söyleyeceğiz.
Ama bunu Kandil uygular uygulamaz.
Bu tabii ki onların bileceği bir şey.
‘Ben bilirim, sen karışma’ derlerse, o zaman biz de evimize gidelim"
Tan detaylandırıyor..
7 Haziran'daki "alınan oyu" da "siyasi temsiliyet" noktasında görerek şöyle diyor..
Biz diyoruz ki ‘Kürt sorununun çözümünde silah kullanma dönemi bitmiştir’, bunu söylüyoruz.
Bunu devlete de, PKK’ye de söylüyoruz.
Türkiye’nin içinde siyasi kanallar yeterli olmasa da açıktır, imkân vardır; halk HDP’ye yüzde 13 oy verdi.
Hükümete de mesaj vermiştir, bize de bir mesaj vermiştir.
Yüzde 13 barışa ve çözüme verilmiştir.
***
"Biz kimseye buyurun savaşın demeyiz" diyor Tan..
Sözlerini şöyle tamamlıyor.
"Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde silahlar, şiddet kullanımı stratejik olarak artık rafa kalkmalıdır.
Taktik olarak değil.
Devletin de artık silahla çözeceği bir şey yok, PKK’nin de silahla gidebileceği daha ileri bir yer yok.
Siyaset girecek devreye.
Ha ‘girmesin’ diyorsanız, çok savaşmak istiyorsanız siyasetçileri suçlamayın.
‘Buyurun savaşın’ da diyemeyiz size çünkü ölecek olan bizim çocuklarımız."
***
Tan.
Bu saatten sonra; "suçlayan argümanlara" yönelinmemesi gerekir..
Çünkü "kavganın" devamı anlamına gelir.
Ki yaşıyoruz.
Çağrısı var.
PKK'nın "tek taraflı çatışmasız" ilan etmesi gerekir..
Tan diyor ki..
‘Ateşkes ilan edenin başında barışın tacı olacak..’
***
Çatışmasızlık ilanı.
Hiç kimse için.
Bir acizlik, yenilmişlik, geri çekilme olarak anlaşılmamalıdır.
Tan.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in bir hadis-i şerif’ini hatırlatarak.
‘Sulh hükümlerin efendisidir’ diyor.
***
Tan bunu aktarırken…
"Yani kim elindeki silahı, ‘bırakıyorum’ derse, bu ona büyük bir onurdur.
Eli tetikten çekmeyi kastediyoruz."
***
Çözüm sürecinden.
Türkiye'nin demokratikleşmesinden.
Halkların ve Hakların "kazanımı" noktasında, adımların atılmasına "devam edilmesi" gerektiğini vurgularken Tan'ın ifadesi şu…
"Demokratikleşme herhangi bir yere rehin tutulamaz.
Devlet demokratikleşmeye mutlaka devam etmelidir PKK dağdan inmese bile.
PKK’ye de şunu söylüyoruz:
‘Devlet bundan sonra hiçbir adım atmasa da bunun yolu artık silah değil.’
Siyasi kanallar vardır, bu siyaset caddesini genişletip, bulvar haline getirmek lazım.
Yüzde 13’ü yüzde 43’e getirmenin hesabını yapmak lazım…
Türkiye halkı ile birlikte yeni bir Türkiye inşa etmenin yolunu siyasette açmak; bunu söylüyoruz.
***
Ateş çemberi içerisindeki "hal-i vaziyet"
Masanın devrilmesi..
Tarafların "tetiğe" var güçleriyle basma noktasında iken; "yeniden" barış sürecine girilebilir mi sorusuna yanıtı ise şöyle…
Ki "umutlu musunuz" masaya yeniden oturacağına dair…
Kısa dönem için; "maalesef" diyor…
Çünkü kan, gözyaşı, toz ve duman var.
Ama hiçbir hava durumu ilanihaye devam etmez!
Defalarca şunu söyledik:
‘Elli bin insan öldü, elli bin insan daha ölse bu devirdiğimiz masayı tekrar ayağı kaldırıp etrafına oturacağız.’
Onun için bu yanlış yolun neresinden dönülse kârdır.
Ümitliyim.
Çünkü bizim halkımızın, seksen milyonun sağduyusu, ferâseti, vicdanı bu masayı tekrar kuracak?
***
DEMİRTAŞ'IN AVRUPA SEYAHATİ…
Selahattin Demirtaş..
Ani bir kararla; Brüksel'e gitti…
Eski DEP milletvekilleri olan Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar'la buluşmak üzere..
Buluştu..
Peki bu seyahat ne anlama geliyor..
Bir çok kesime göre..
Avrupa üzerinden; Kandil'e 'silahları susturma' noktasında baskı kurmak…
Doğrusu…
Demirtaş, bu minvaldeki işareti iki gün önce DW'deki mülakatında vermişti…
Ne demişti o mülakatta…
"PKK silahlı eylemlerini sona erdirsin, askeri operasyonlara da son verilsin"
Ve sonrasında mesajını KCK'nın aldığını belirtmişti…
Ki "Remzi Kartal masaya dönmeye, ateşkese hazır olduklarını ifade etti" demişti.
***
Hiç kuşkusuz ki…
Asıl muhatap Zübeyir Aydar.
PKK'ya silah bıraktırma hedefli Oslo görüşmelerine de katılan Aydar'dı..
Çünkü Aydar sadece KCK'nın Avrupa temsilcisi değil; aynı zamanda örgütte ağırlığı olan ve sözü etkili bir isim!
Demirtaş bu görüşe trafiğinde;
"Silahların susması noktasında O desteği alarak, Kandil üzerinde baskı oluşturmaya" çalışacak..
Yani önemli bir yönüyle; 'barışçı' bir çaba!
Ümit o ki; "sonuç" alınsın, silahlar sussun, "barış masası" yeniden kurulsun; "çözüme doğru" yol seyrine yeniden girilsin..
Beklenti bu..
Aslında "söz" seçilmişlerde olsa..
Silahlar değil de, siyasi mekanizma konuşursa "irade temsiliyetinin" üstesinden gelemeyecek hiç bir konu yoktur..
Yeter ki; "seçilmişler" vesayet altında olmasın/kalmasın/bırakılmasın..
Ve tabi ki; "kendi iradelerini de" ortaya koyabilsin; tavır koysun.
Hayırlı cumalar…