VESAYETLİ DEMOKRASİ OLDUĞU SÜRECE!
Eklenme: 9/16/2008 12:00:00 AM

Sizce;

En büyük "handikapımız" ve "çıkmaz sokağımız" nedir?

Sıkıntıları "artıran".

Bunalımları "geliştiren"!

Olumsuzluklara "yenilerini" ekleyen.

Çözümü çözümsüzleştiren.

Ülkenin de, Milletin de, Siyasilerin de,

Ve de devletin "kurum ve kuruluşlarıyla" ihtiyaç duyduğu.

Aşmaya çalıştığı engellerin de, "atlama çiti" olan güç dengesi.

Önemli bir dinamiktir.

Bir eksik, iki fazla eksenin de "var olabilinen" önemli bir mevzuu.

Aslında net ve bilinen bir gerçektir.

Herkes tarafından da "idraki" makul görünendir.

***

Hayat ilkesinde, yaşam kulvarında, gerçek kimliğinde;

"Sizler veya bizler" yoktur.

"Herkes vardır". Var olması gerektiği gibi.

Hayatın, yaşamın ve düzenin "nizamıdır"!

Öyle ki; yaşamak için olmazsa olmaz olan;

Ekmek gibi, Su gibi, Hava gibi "temel gereksinimler" gibidir.

Yani yaşamın her alanında, düşüncelerin her platformunda,

Kimliklerin her ifadesinde, hakların tüm eşitliğinde "var" olması gerekendir.

Çünkü iç dünyamızın dinamiklerine "düzen" verendir.

Bir ölçüde "rot balanstır"!

***

Bu kadar "detay" içeren tanımdan sonra; neden bahsettiğimi ve ekseninde "tıkandığımız", sistem gerçeği nedir sorusunu cevaplamışsınızdır.

Bahsettiğiniz "DEMOKRASİ"DİR diye.

Evet; "gerçek demokrasiden" bahsediyorum. Ama şunu da ardından getirdiğinizi biliyorum.

"Hangi demokrasi" diye. Haklısınız!

Çünkü ülke ve millet olarak "maalesef" bu önem arz eden mevzuu'nun "gerçek" işleminden yoksunuz.

Yıllardır "tam demokrasi" maratonu için koşuyoruz.

Bir an önce, toplumsal talepler, küresel dinamiklerin "hayat" ve işlem gördüğü "demokrasiyi" hayata geçirmek.

Ne var ki; uzun soluklu koşu olmasına rağmen "maraton" koşusunda, sürekli "vesayet demokrasinin" ürettiği "engeller" var olmuştur.

Bu da; belli zaman diliminde; Havanın, Suyun ve Ekmeğin "kesilmesine" neden olmuştur.

Katıksız demokrasi misali.

***

Zaten mevzuuyla alakalı en büyük "handikapımız", biçmeye çalıştığımız elbisedir.

Yani "nasıl bir demokrasi" istediğimizle alakalı düşüncede belli bir karar kılmayışımızdır.

Olmadığı için de; herkes kendisine özgü "bir elbise" dikimine yönelince; ortaya da bugünkü "demokrasimiz" çıkıyor.

"Vesayet" altında bir demokrasi.

Bireyde "kişisel",

Siyasette "düşünsel"

Devlette "oligarşik" bir anlayış hâkim.

Durum böyle arz edince de; "uzlaşma, paylaşma ve paslaşma, birliktelik, bütünlük" nihai noktayı yakalaması güç oluyor.

Dağınık ve kopuk!

Demem o ki; "Milli İrade" adına oy isteyen; oyları aldıktan sonra da "Milli iradeyi" hakim kılmayan siyasal iktidarın "demokrasisine" ne kadar inanılır?

Tam demokrasi mi, yoksa "vesayet demokrasi mi"!?

Veya Milli İrade'nin "vekâletini" almış olan siyasi iktidar rejim ilkelerinde "hâkimiyeti" kurmada, engeller gelişiyorsa. Veya "yürütme" mekanizması "engel" oluşturuyorsa burada;

Tam demokrasi mi, yoksa "vesayet demokrasi mi"!

Şıklarından hangisini işaretleyebilirsiniz?

Bence; "vesayet demokrasisi"dir işaret edilecek olan.

***

Bugün; ülkede, millette, devlette "bu çıkmazın" cenderesinde.

Kendi kendisiyle "cebelleşiyor".

Bu da "gerçeklerin" idrakine varılmada; zaman kaybettiriyor.

Üzüntü verici olan da;

Demokrasiyi "herkesin, ayrı ayrı, sadece kendi alanında, kendi bölgesi içinde, istediğini düşünmesi ve açıklaması" olarak algılıyor olmasıdır.

Zannediliyor ki "demokrasi bir tren."

Bu trende her düşünce grubu ya da etnik grup ya da siyasal grup kendi kompartımanlarında otururlar.

Birbirlerinin kompartımanlarına hiç geçmezler.

Ve bulundukları ayrı bölmelerde ne istiyorlarsa yaparlar, istediklerini söylerler.

Ve "düşünce özgürlüğü" de "demokratik sistem de" budur.

Meseleye bu şekilde bile bakılabilmesi, kavramlar üzerinde nasıl da uzlaşamadığımızı, kavramları ne kadar farklı algıladığımızı gösteriyor.

Oysa ta ilk şekillenişinden günümüzdeki gelişmiş haline kadar olan seyrine bakıldığında görülecek olan şudur ki demokrasi, kesinlikle "ayrı etnik grupların, ayrı dine mensup olanların, ayrı siyasal görüşü savunanların, ayrı ayrı kompartımanlarda oturdukları, birbirlerinin kompartımanlarına, bölmelerine hiç geçmedikleri" bir sistem değildir, olmamıştır.

Tam tersine, "bu ayrı insanların, ayrı grupların, ayrı düşüncelerin, ayrı inançların, aynı kompartımanda bir arada yaşayabildiği, o kompartımanı paylaşabildiği sistem"dir.

Aynı trende, aynı kompartımanda geleceğe doğru yol aldığı sistemdir.

***

Dün AK Parti Milletvekili Abdurrahman Kurt'la "demokrasi ekseninde" bir konuşmam oldu.

"Sana var, bana niye yok" diye sordum.

Tabi sorum; "siyasi yelpaze" üzerineydi.

Cevabı da; anlamlıydı.

Örnekte, Abant Platformu'nun "Değerlendirme" toplantısının ertelenmesinden verdi..

Çünkü, toplantıda "konuşmacı" olarak katılacaktı.. Temmuz ayında yapılan toplantıya da katılmıştı.

"Demokrasi yara aldı" diyerek; şu tahlili yaptı.

"-Biz düşünceyi, özgür ifadeyi, temel hak ve özgürlüklerin tüm yansımalarını savunduk. Devlet bunları vermediği için haklıydık. Oysa şimdi bakıyorsunuz ki, bugünkü sistemde Devletin geldiği nokta bunu iddia eden kesimin çok önüne geçmiş. Bunu nasıl izah edeceksiniz. Bunun adına geçmişte faşizm diyorduk, bugün yeni bir isim mi bulacağız. Birileri bunu yaptığı zaman, devlet yaptığı zaman bunu faşizm olarak ifade ederken kendileri yaptığı zaman benim faşizm demokrasimidir diyecek. Bu da ciddi paranoyadır."

Aslında "değerlendirme" rotası doğru...

Ancak ne var ki; mensubu olduğu siyasal iktidarın da "demokrasiyi" vesayet altında tuttuğunu unutmamak gerekir.

***

Sonuç itibariyle diyorum ki; Bizlerin "tam demokrasiyle" var olabilmemiz.

Onu yaşatabilmemiz için; en büyük "çıkmaz sokağımız" olan; kendi kendimizle "barışık" olmayışımızdan arınmamız gerekir.

Karşımızdakine de "tahammül edeceğiz" ki; biz de eşit noktada "demokrasiyi" bütünleştirebilelim.

Yoksa demokrasi hem ülke, hem millet, hem devlet, hem de birey için "vesayet" altında, işlem gören bir kavramdan öteye gitmez.

Onun için de; bizim "tam demokraside" karar kılmamız gerekir.