YANLIŞ TERCİHLERİN FATURASI!
Eklenme: 1/5/2009 12:00:00 AM

Garip bir ülkeyiz. Çünkü aynı anda çok şey yaşıyoruz. Olup-bitenin "rüzgarı" fırtına gibi. Düşük bir volüm göstermiyor. Sürekli "yüksek", esiyor. Tabi bu "esinti" tamamen; ülkenin genel dokusuyla alakalı. Her mevzuya "hamile" ve her saniye doğum sancısı çekmekte. İşsizlikten tutun da, yoksulluğa. Aşsızlıktan tutun da, çaresizliğe. Siyasi bozgunculuktan tutun da, kültürel erozyona. Sevgisizlikten tutun da, kardeşi kardeşe kırdıran cinayetlere. Ötekileştirmeden tutun da, inkâr ve yok sayan ideolojiye. Benden, senden tutun da, hukuka ve adaletin işleyişine. Kirli ve karanlık yapıdan tutun da, keyfi düzene kadar. Aklınıza ne gelirse. Günlük "hayat" nizamından, yarınların "olabileceklerine" kadar. Hepsi ama hepsi; "Türkiye"nin doğum sancısı çektiği "vakalardır"!

***

Peki, bu "acı vakalar" hep konuşulmuyor mu? Ya da; "yeni" mevzulaşan vakalar mı? Birileri mi sürekli "onları" ülkenin boynuna "halka" diye koyuyor? Yoksa bu anlattıklarımız "hep" var mıydı? Acı ama gerçek. Hep vardı. Asırlar önce vardı, dün de vardı, bugün de. Yarın da olacaktır? Çünkü "garip" bir ülkeyiz. Çünkü "olup-biteni" istikrarın "değirmeninde" öğütmüyoruz. Yani; eritemiyoruz. Eritilmediği için de; "tarihin" vuku bulduğu her dönemde "varlığını" ezici bir şekilde hissettirmiştir. Kimi zaman; "bedeli" toplumsal bütünlüğü sarsıtıcı olmuştur. Kimi zaman da; "hafif esintiyle" dram olmuştur. Ama yok edilmemiştir.

***

Öyle vakalar var ki; "belli" bölgelere münhasır. İşte bir resim. Güneydoğu'nun "yoksulluk" resmi. Bu resmi; biz her fırsatta "ortaya" koyuyoruz. Öyle ki; kimi zaman "Ooo bunları" bilmeyen mi var deniliyor. Kimi zaman da; "yeni bir icat mı" yaratıyorsunuz deniliyor. Kimi zaman da; "bırakın bu fakirlik edebiyatlarını bıktık sizden" diyorlar. Ama görünen "gerçek" saklı tutulamaz ki. Artık; bölge insanı olarak biz "bu edebiyatın" peşinde değiliz. İstanbul'da, Ankara'da. Ülkenin diğer bölgelerinde; "durumun" resmi alenice söyleniyor.

***

Mesela; İstanbul'da yaşayan bir tüketici ile Diyarbakır'da yaşayan bir tüketicinin "harcama" profiline baktığımızda, "fark üç kat"! Yani İstanbul'daki "tüketicinin" bir harcaması, Diyarbakır'daki tüketicinin üç harcamasına bedel. Belediyeler Birliği'nin bir süre önce "açıklanan", Bölgenin "yürek dağlayan", ekonomik profiliyle alakalı araştırmaya gitmeden önce. Az önce "tüketici harcamasındaki" farkın, araştırmasına bakmak istiyorum. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM)'nin "refah" düzeyiyle alakalı araştırması. Araştırma neyi gösteriyor? Refah düzeyinde yaklaşık 12 milyon 573 bin kişi nüfusu ile İstanbul birinci. 7 milyon 170 bin kişi nüfusu ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise sonuncu. Yani sondan birinci. Yani "refah" düzeyi en kötü bölge. ''12 ana harcama kalemine göre ayrılmış tüketim harcamaları içindeki nüfusa ve bölgesel fiyat endekslerine göre düzeltilmiş bölgesel paylar" tablosunda bakın ne var?

***

"Ortalama bir İstanbullu, ortalama bir Güneydoğu Anadolulu'dan 1,5 kat daha fazla gıda ve alkolsüz içecek alışverişi ve 1,7 kat daha fazla giyecek ve ayakkabı tüketimi yapıyor. Ana harcama kalemleri en temel ihtiyaçlardan (gıda ve giyim) uzaklaştıkça fark da hızlı bir şekilde açılıyor. Eğitim harcamaları ortalama bir Güneydoğuludan 7 kat, İstanbullunun lokanta ve otel harcamaları, bu kalemde kendisine kıyasla en az harcayan ortalama bir Güneydoğulunun 10 katı.'' Araştırmanın sonuç bölümünde ne deniliyor? Acı dramı "yüze" şamar gibi indiriyor. Bize "fakirlik edebiyatı" yapmayın diyenlere; bu acı tablomuzla alakalı "yüzlerine şamar" gibi tokadı indiriyor. ''Güneydoğu Anadolu ülkenin geri kalan bölgelerine kıyasla refah bakımından oldukça geri olduğunu söylemek ve bunun da bu bölgelerdeki göreli bir 'orta sınıf' eksikliğine işaret ettiği yorumunu yapmak olanaklıdır'' Yani; Güneydoğu'da "orta sınıf" bile yok denilecek düzeyde. Gelelim Belediyeler birliğinin araştırmasına. Türkiyenin 81 ilini kapsayan ekonomik amaçlı araştırmasında en alt 21 sırayı Doğu ve Güneydoğu illeri almış. Yeşil-Kartlıların yüzde 46'sı bu 21 ili kapsıyor. Hakkari'de, Bitlis'te, Batman ve Diyarbakır'da "nüfusun" nerdeyse yüzde 70'ini kapsıyor. Gelişmişlik düzeyi ise; "her ne kadar son yıllarda artış gösteriyorsa da" halen; çok gerilerde. Milli Gelir Dağılımına bakalım. İller sıralamasında; 21 il yine aynı performansla sondan sıralanıyor.

***

Peki; Doğu ve Güneydoğu'nun "kendi" refah düzeyini yükseltecek. Ya da "boynuna" asılı; yoksulluktan kurtaracak "zenginliği" yok mu? Var. Ama "varlık içerisinde yokluk" yaşatılıyor. Diyebilir misiniz ki; Güneydoğu'daki Barajlar bir başka bölgede var? Diyebilir misiniz ki; Güneydoğu'daki Barajlarda üretilen enerji başka bölgede var? Diyebilir misiniz ki; Güneydoğu'daki bereketli tarım arazileri başka bölgelerde var? Diyebilir misiniz ki; Güneydoğu'nun yeraltı zenginlikleri başka bölgelerde var? Diyebilir misiniz ki; Güneydoğu'da "çıkarılan" petrol başka bölgede var? Hayvancılık mı, insan gücü mü? Yok. Öyle ise "yokluk" neden?

***

İşte "refah" seviyesine "ulaşmamızı" engelleyen. Bizlere "açlığı" dayatan, dilenciliği "meslek" ettirten. Her vakada; "ağlama" duvarına yönelmemesini isteyen. Kısacası "yüreği dağlı ve huzursuz" yaşamı bize dayatan kim? Her ne kadar; gelip-giden "Siyasal İktidarlar" ise de. Asıl "suçlu", asıl müsebbip, asıl sorumlu "bizleriz". Ve bizleri "yönetmeleri" için "seçtiğimiz zat-ı muhteremlerdir". Bu ister; "siyaset alanında olsun, ister sivil alanda olsun". Hiç bir farkları yok. Çünkü hepsi "birbirine" bağlı birer halkalar zinciri. Demek ki; "bugüne kadar" tüketilen zaman tüneli içerisinde "istenilen" görevi yerine getirmiş değiller. Ya da; "samimiyetle" hareket etmemişlerdir. Kendi öz "zenginliğimize" hassasiyet göstermemişlerdir. Göz ardı edip, "inkar politikalarına" alet olmuşlardır. Onun için de; bundan sonra "ister sivil ister siyasi" alanda olsun. Fark gözetilmeden... Önümüze "konulacak" tercihe dayalı sandıkta kullanacağımız "oy"u "eş-dost" hatırına değil. Yaşadığımız ve yaşattıklarımız "noktasında", çözüm ve samimiyete "oy" kullanalım. Ki; "acı dramların" üstesinden birilerinin "gelebilmesini" sağlayalım. Anlayacağınız; "yeter artık" yanlış tercihler. Yeter artık; "yanlış" insanların ekseninde acılar çekmek. Bakınız; Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı "seçimi". Bakınız Ticaret Borsası "seçimi"! Ve Bakınız Mahalli Seçimler.

****

Onun için; "iyi düşünmeli, iyi tercih" koymalıyız. Yoksa Diyarbakırspor gibi "ruhumuza el fatiha" denir. Nitekim az önce sıraladıklarımın "tescilli vesikası" Diyarbakırspor'dur. Çünkü hep "yanlış" mecralarda, hep yanlış isimlerde "zikretti". Yanlış "siyasi tercihlerde" karar kılındı. Dünü de, bugünü de "hep" karanlık bulutların gölgesinde geçti. Bir gün dahi "ferah" yüzü görmedi. Hep diken üstünde. Sonuç itibariyle; dün tabuta konulup, "ruhuna" el fatiha denildi. Peki "hesap sorulmayacak mı?".. Yoksa; İmamın cemaate yönelik mevtayla alakalı "son sözü olan", "bu mevtayı nasıl bilirdiniz?" sorusu sorulmayacak mı? Birileri sormalı.. Sormazsa; daha kaybedilecek "çok değerimiz" olacak.. Onun için diyorum ki; Garip bir ülke. Garip bir bölge. Garip bir toplumuz. Yazık bize ve bizlere yapılanlar. Güzel bir hafta dileğiyle.