Yanlışlıklar silsilesine sahip; YSK!
Eklenme: 6/24/2011 12:00:00 AM

Yüksek Seçim Kurulu... Yani YSK! İşleyiş bakımından; Bağımsız ve kendisine has bir "özerkliğe" sahip! Verdiği, karar ve hüküm kendisini bağlar; kesindir. Yargı, yolu açık olmadığı gibi "hukuki" sorgu da yok... İtirazı, Kamil ancak verdiği kararın "değişikliği" kendinden başkası yapamaz. Sokağın tabiriyle, "Astığı astık, kestiği kestiktir" YSK'nın, işleyiş konumu. Aslında, Türkiye'nin Cumhuriyet tarihinden buyana "yaşadığı kurumsal" vesayetler. Ne yazık ki, "Bu nev-i" kurumların, yüzünden olmuştur.

***

Fazla, Diplere girmek istemiyorum YSK'nın, "hayat dokusuyla" alakalı. Ama şunu net olarak ifade edebilirim ki. Nitekim, O deyimi dün AK Parti İl Başkanı Halit Advan'da kullandı. Ben de, Dünkü yazıma sadece "başlık" olarak, yazmıştım... YSK, 12 Haziran seçiminde "bağımsız bir kurul" olarak işlev görmedi. Tamamen, "Siyasi Mühendislik" üstlenerek, seçim'e "kaos" üretici bir rota ve elbise biçti. Saç-baş yollan, trajedi yaşatan; "seçim" sürecinde olup-bitenler hepimizin malumu. Öyle ki, Seçimden çok seçim süreci içerisinde "YSK'nın aldığı kararlar" konuşuldu, tartışıldı.

 

*** Şöyle ki; Siyasi Mühendislikteki ilk adımı, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemi oldu. Bunla, En direk olarak Milletvekilliği "dağılımına" müdahale ederek, bir ölçüd iktidar açısından "tasfiye" etti. Kimi illerde, Milletvekili sayısı düştü, kimi illerde sayı artış gösterdi. Nitekim Diyarbakır'ın 10'dan 11 çıktı, Milletvekili sayısı. Yani, faydalanan iller arasında yer aldık. Tabi, Bu müdahale, AK Parti "aleyhinde" bir siyasi mühendislik olarak değerlendirildi. Ki haklı bir tespit. Çünkü Ak Parti'nin güçlü olduğu, "illerden" 32 Milletvekilini kaydırdı, zayıf olunan bölgelere. Onun için de, Bugün herkesin sorduğu bir soru var.. AK Parti yüzde 50 oy almasına rağmen neden bu kadar "düşük" sayıda Milletvekili çıkardı. Hatta, 2007'deki milletvekili sandalye sayısı "oranın" neden bu kadar altında. O tarihte, alınan yüzdelik belli, çıkardığı milletvekili sayısı belli. AK Parti analistleri, Boşuna ifade etmiyorlar "eğer o müdahale" olmazsa idi, bugün AK Parti'nin Milletvekili sayısı, muhtemelen 345'lerin üzerinde olurdu. Bu seçim sürecinde ilk "sicil" zayıflığı olarak, kaydedildi.

 

***

Sonra, Aday belirlenmesinde, BDP'nın desteklediği 7 Bağımsız Aday için, "yasak" dedi. Leyla Zana, Hatip Dicle başta olmak üzere 7 kişi "siz seçimlere giremezsiniz" denildi. Ne oldu? Bir anda, "süt liman" olan, Diyarbakır ve Güneydoğu sokak gösterileri ve eylemlerin patlak vermesiyle, gerildi. Bismil'de, İbrahim Oruç adlı genç öldürüldü bu gerilimde. MOBESE görüntülerine, delil ve şahitlere rağmen ne hazindir ki meçhul bir ölüm olarak tozlu raflardaki kayıtlara geçti. İşte bu vücuda gelen olaylardan sonra YSK, İki gün geçmeden "kararından" caydı, böyle bir "yasak yok" dedi. O gündür, bugündür, Bölge bu şiddet atmosferinde.  Derken, seçime bir kaç gün kala, Dicle için Yargıtay'dan "ceza" onama çıktı. PKK propagandası suçundan, 1 yıl 8 ay hapis cezası.

 

**** Dikkat edin, Karar 22 Mart 2011'de alınıyor. Ve sır gibi saklı tutuluyor. Aslında, Dicle'nin Avukatları da biliyor, Yargıtay da biliyor, YSK'da biliyor böyle bir cezanın karara bağlandığını. Özellikle, YSK ben bilmiyorum diyemez. Çünkü, Yargıtay'ın "onama" kararının altında bulunan Hakimlerden biri de, YSK üyesi. Hâkim Halim Aşener. Ne hikmetse; Seçime üç gün kala, YSK haberdar, kamuoyu da bilgi sahibi oluyor. Sonra, sandık konuldu, seçmen oyunu kullandı. YSK'nın, Kararlarıyla gerdiği Güneydoğu'da enva-i, gelişmelerle BDP'nın Bağımsızları, hedeflerinin üzerine çıktılar. Hedef 20'den 35 Milletvekiline çıkarmak dediler, ama 36 çıkardılar. Hatip Dicle'de, Diyarbakır'dan "rekor" tercihle, Milletvekili seçildi.

*** Şimdi, Dicle bu çoğunlukla halk nezdinde Milletvekili seçiliyor.. Ve İl Seçim Kurulu da "seçildiğine" dair, avukatına Mazbatasını veriyor. Ama ne oluyorsa 48 saat sonra; YSK, Yargıtay Üyesi'nin de bulunduğu kurul kararıyla, Dicle'nin "milletvekilliğine" veto diyor. Önceki gün avukatların bu "millitvekilliği" düşürüldü kararına itiraz ettiler. YSK dün, İkinci kez veto kararı verdi. Velhasıl, Şimdi ülke, millet ve meclis "kilitlendi", yaşanan sürece. Garip bir hal da, KCK ve Ergenekon'dan tutuklu olan Milletvekilleri "mazbata" almalarına rağmen, "tahliye" reddi yaşıyorlar. BDP'nin, 35 Milletvekili de, dün "Meclise gitmeme" kararı aldı, yani Boykot! Şimdi, Tüm bunların hikmeti ne derseniz; "maalesef" ülkeyi, salih-i selametten uzaklaştırma gayretidir.

 

*** Şunu artık, gür sesle ifade etmek gerekir. Kimse, Demokrasi adına, devlet ve millet adına demiyor. Demediği gibi, ilkeli bir duruşta sergilenmiyor. Herkes, kendisine has "şiddetten ve yasaktan" beslenme, rotası bulmuş, seyr-ü sefer içerisinde, dövüyor. Dövülen de, Maalesef ve maalesef, "ülkenin" ahalisidir, sokaktaki insandır başkası değil. İnanıyorum ki, Güçlü ve demokratik bir ses ve yol haritası, tüm bu vesayet hükmüyle varlıklarını yaşatma gayesinde olanların, heveslerini kursağında bırakır. Ama ne yazık ki, ortaya o iradeyi koyan cesaret pek yok. Siyasetin ve onun üzerinden demokrasinin alanını daraltmaya, imkânlarını azaltmaya kimsenin hakkı yoktur... Evet, Düğümü Meclis çözecek. Tansiyonu da Başbakanın vereceği ses düşürecek.