Sevinç ve mutluluk..
Acı, hüzün ve keder..
Birer zıt kardeşlerdir..
Çünkü hayatın olağan akışı sırasında yaşanan ve yaşatılan vakalardır..
Her an yaşayabilir ve karşılaşabiliriz..
Kimi zaman acının odağında oluruz, kimi zaman da yakınında..
Kimi zaman da; "toplumsal" yaşarız..
Yeter ki; yaşamı iyi kavrayabilelim..
Öyle anlar gelir ki; yaşamın zaman dilimi içerisinde; insana kezzap acısı veren "acılar" yaşanır..
Beli bir çizgiye gelindiğinde ise; "yaşamın" ortak son bulmasını isteriz.
Yeter artık diye!..
Hayatın son durağı, yaşamın "tükendiği" an diye feryat ederiz..
Ama; belli bir zaman geçtikten sonra; "kezzabın açtığı yara" kabuk bağlar..
Duygulardaki "yaşam" artık son bulsun duygusu da, maziyle bütünleşir..
Hatıraların sayfalarında "söz" olarak kalır..
İşte bu süreci ifade eden anlamlı sözlerden biri de;
"Her şeye rağmen hayat devam ediyor"!.
Kimi zaman da; çektirilen acıya, uğranılan haksızlığa, yapılan hainliklere karşı söyleniriz..
"İnadına yaşamak" diye..
***
Yeter ki; acıyı da, mutluluğu da, kederi de, sevinci de "ortak" yaşabilme gücüne sahip olabilelim..
O zaman; bir çok olumlu-olumsuz durumun üstesinden rahatlıkla gelebiliriz..
Acılar da paylaşılır, sevinçler de diyorum..
Hepimizi yürekten "hançerleyen" vakada; işte bu duyguların hakim olduğunu gördüm..
İster olay esnasında ve sonrasında olsun. İsterseniz; cenazelerin toprağa verilişinde, yaralıların tedavisinde ve taziyelerde..
Gönül rahatlığıyla Diyarbakır "kendisine" düşeni yaptı diyebilirim..
Ne acılı aileler yalnız bırakıldı.. Ne de; yaralılar..
Bir çok insanın "hastanelere" kan vermek için akın ettiğini biliyorum..
Birçok insanın; taziyelere akın ederek "İnancımızın ve geleneğimizin" en güzel örnekleriyle; acıyı paylaştığını da biliyorum.
Çünkü; görüp yaşadım o duyguyu..
Esnafın dayanışması..
Ve en önemlisi, sivil toplum örgütlerinin "ortak" bir noktada; duruma lanet getirmesi..
***
Üzerinde matem eksik olmayan ve acılarla yoğrulan Diyarbakır, artık "yaralarını" sarmaya başladı..
O hain saldırının "izlerini" hızla üzerinden atıyor..
Yaşama tekrar dönmek için..
Son üç gündeki "izlenim" buydu..
Valiliğin hasar tespit komisyonu, ev ve işyerlerindeki hasar "tespitlerini" tamamlamış..
Esnaflar kırılan camları bir taraftan temizlerken, diğer taraftan da yenilerini takıyor.
Kimi esnaf da, vitrinlerini yenilemek için ölçü alıyor.. İzleri yok etmek ve görünmemesi için de, brandalar çekmiş vaziyette..
Hafta sonu olması münasebetiyle; yeni haftaya daha sıkı bir hazırlık içerisindeler..
Soğuk havaya rağmen "geçmiş olsuna" gelenleri, sıcak duygu ve çaylarıyla konuk etmeyi de ihmal etmiyorlar..
Hem de, "yaşam devam ediyor" sözüyle..
Hüzün hakim olsa da, birilerinin inadına yüzler yeniden gülümsemeye başladı..
Sevindiren de buydu..
Net ifade ediyordu;
İnadına yaşamak, inadına direnmek, inadına var olmak..
Bir başka güzel mesaj da;
"Diyarbakır karanlığa mahkum olmayacak" gerçeğiydi..
***
KAFALARDAKİ KUŞKULAR
Tabi önemli olan bir başka etken de; olup-bitenden bireylerin "toplumsal değerler" ölçeğinde ders çıkarmasıdır..
Düşünebilen ve acılarla yoğrulan Diyarbakır'daki her kişi, yüreğimizi hançerleyen "menfur" saldırının, hangi amaca hizmet ettiğini biliyor?
Çünkü; geçmişten gelen tecrübe ve yaşanılanların bıraktığı ders; durumu "net" ifade etmiyorsa da, adresi göstermiyor değil.
Düşünmek bile istemiyorum..
Ama; kuşkuların ve cevap isteyen soruların beynimizi kemirdiğini de biliyoruz.
Onun için de; durumu paylaşmak bir ölçüde çıkmazdan çıkma anlamında diyorum ki; saldırının "ardındaki" sır perdesi; aralanmadığı müddetçe, failler yakalanmadığı sürece; "hep konuşulacaktır" bu kuşkular..
Nitekim "yoğun bakım" ünitesinde, yaşam mücadelesi veren 18 yaşındaki Ferhat Mutlu'nun acılı babasının feryadı da bu yöndeydi..
Kendilerini ziyarete gelen Baykal'a haykırıyordu Mehmet Mutlu; "Olayı aydınlatın ki kafamızda soru işaretleri oluşmasın"
Evet..
Acıların "hafiflenmesi", kafalardaki soruların bertarafı, kamuoyunun tatmini; ancak faillerin ve onların arkasındaki güçlerin, azmettiricilerin gün ışığına çıkarılması, adalete teslim edilmesiyle mümkündür..
Çünkü; Diyarbakır faili meçhul çok bombalı saldırı, cinayet ve olayları yaşamıştır..
Adliyelerdeki tozlu raflarda bunlarla alakalı yüzlerce dosya vardır..
Zaten bizleri olaylara karşı "Paranoyak" ettiren de faili meçhul vakaları sıkça yaşamış olmamızdır..
O nedenle; Diyarbakır'da " kan akıtan", gladyatörlerin hangi fraksiyona ve düşünceye sahip oldukları önemli değil.. Önemli olan onların gün ışığına çıkarılmasıdır..
Tabi bu da; Diyarbakır Polisi'nin "çabasına" bağlıdır..
Onun için de; çok çalışmalı, çok araştırmalıdır..
Ve davayı bir "namus borcu" kabul edip, "ya aydınlanacak, ya aydınlanacak?" demelidir..
***
SIR PERDESİ ARALANMALI
Bir son dakika haberi de "gözaltındaki" zanlılarla alakalı..
Olayda kullanılan LPG'li Lada marka otomobilin sahibinin de aralarında bulunduğu 4 kişi dün akşam çıkarıldıkları savcılıkça serbest bırakıldı.
Tutuksuz yargılanacaklar..
Polisin elinde bunların dışında başka gözaltına alınmış kişi var mı yok mu bilmiyoruz?..
Aldığım istihbaratlara göre "önemli" ipuçları olduğu bilgisi mevcut..
Her ne kadar şu ana kadar; bu durumla alakalı bilgi paylaşımı yapılmadıysa da..
Neden ve niçinine girmeyeceğim..
Soruşturmanın selameti açısından mıdır onu da bilemiyorum.
Ancak tek temenni ve tek istediğimiz; acılı yüreklere su serpecek, kafalardaki soruları giderecek olan olaydaki "sır" perdelerinin bir an önce kaldırılması ve aydınlanmasıdır..
Aksi taktirde; kuşkular hep kemirgen misali, beyinleri ve yürekleri "meşgul" edecektir..
Halk arasındaki "kurgu" bu yönde..
Yaşadığımız acılara rağmen; hayata sımsıkı sarılalım..
Hainlerin mayın tarlasında olsak bile; yaşamak güzeldir..
Yeter ki; barış ve kardeşlik olsun..