YARGI VE KCK HAFTASI!
Eklenme: 10/18/2010 12:00:00 AM

Ülkeler düzeyinde; Türkiye hiç kuşkusuz ki "sıcak gündem" başlıklarının yoğunluğuyla ender bir ülke. Siyasal dokusundan mı, Coğrafik yapısından mı, Yoksa "değişim ve gelişim" sürecine dâhil olmaktan kaynaklı mı, bu "yoğunluk" arz eden hadiseleri. Ya da geçmişindeki "bedbaht" yapıların deşifre olmasından mıdır? Doğrusu; Olup-bitenleri "komplike" görmeli ve başlıklarını "titiz", konularını da hassas irdelemeli. Çünkü; Ülke ve toplum endeksli mevzuların hemen hepsinde "klinik" bir bağ söz konusudur. Yani geçmişte yaşanan ile bugün yapılmak istenilen "sorgulayıcı" yapı ihtiva etmektedir. Yasama, Yürütme ve Yargı. Kürt'lerin talep ve istekleri. Yıllardır "inkâr politikalarıyla" mağdur edilmeleri. Ve PKK'nın silahlı yapısı ve geldiği nokta. Ülkenin; 5 önemli "ağır" mevzular ihtiva eden sıcak gündem başlıklarıdır. Gerek ulusal, Gerek uluslararası "ilişkilere" sahip oldukları için; "önem arzı" seçicilik istiyor. Bakınız; Yeni bir haftaya giriyoruz. Belki; Siyasi kulvarla alakalı pek "öne çıkan" bir hareketlilik yok. O nedenle; "mülahazalar" pek değirmene su taşımaz. Ama; Hem siyasi, hem sosyal, hem sosyo-politik anlamda ciddi bir "işleve" sahip bir haftayı yaşayacağız.

* * *

...Ve haftanın ilk günü. Yani bugün; KCKnın Ana davası Diyarbakır'da görülecek. 103'ü tutuklu, 151 sanık. 552 gün sonra, ilk olarak hâkim karşısına çıkacak. Hem Türkiye açısından, Hem de Avrupa düzeyinde projektörlerin çevrildiği bir dava. Tarihi öneme haiz! Öyle sıradan "adli" bir vaka değil. İddianame'deki suçlamalar. Onlar için istenilen 3 bin 326 yıl hapis cezaları. Ağırlaştırılmış müebbet. Bunlar; suça ilişkin yasaların hüküm icrası. Ancak; Dikkat edilmesi gereken önemli nokta hiçbiri "silahlı eylemle" suçlanmıyor olması. Yani basit bir ifadeyle; "silahlı bir örgüt" değiller. O zaman; "İllegal siyaset" kapsamında değerlendirilmeli. Ki özü de bu! Düşünüyorum. KCK isminde bir parti kurulsaydı. Ve bu tutuklu, tutuksuz kişiler de, bu oluşumun içerisinde yer alsalardı. Yine de; Ellerine kelepçe vurulup, ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları istenir miydi?

* * *

Doğrusu; Çok merak ediyorum, nasıl bir sonuç arz-ı endam ederdi. Lakin; Türkiye'nin "sicil defterine" baktığımızda az-çok bir fikre sahip oluyoruz. Legal ve illegal olsan da; fark etmiyor. Yeter ki; farklı düşün. Dava; Diyarbakır 4 Nolu Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Önemli davaların görüldüğü bir mahkeme! Altında imzası olan çok sayıda; "kritik" dava kararları da var. Gaffar Okkan suikastının sorumlusu oldukları iddia edilen Hizbullah örgütü üyesi 6 kişiyi bu mahkeme yargıladı. Gerekçeli kararında şu sonucu yazdı: "Hizbullah, Okkan suikastını beceremez" Tabi      farklı başka kararları da yok değil; Dün Erdal Şafak örnekler sıralamıştı. "Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali kapsamındaki bir konserde Kürtçe şarkı söyleyen üç sanatçıya 10 ay hapis cezası bu mahkemeden çıktı." Ve en unutulmayan örnek: "Diyarbakır'daki "Bahar Kültür Merkezi" üyesi 13 kişiye "5 yıl boyunca sanat yapmama" cezası bu mahkemenin kararı olarak hukuk tarihine geçti."

* * *

Sonuç itibariyle; Bu dava "iki ayrı cephe" için önem arz ediyor. Özellikle; Adaletin hızlı tecelli etmesi ve adil kararların vuku bulması. Çünkü; Yargı üzerinde ciddi eleştiri var. Nitekim "bu eleştiri" okunu Cumhurbaşkanı Gül de altı çizili ifade etti. "Yargılama sürecindeki gecikmelerin, sebebi ne olursa olsun, tutukluluğu fiili bir mahkûmiyet durumuna dönüştürmemesi gerekir..." İkinci önemli ayrıntı ise; Ateşkes süreci ve Kürt sorununun çözümüne yönelik adımların atıldığı. Barış, huzur ve kardeşliğin "ivme" kazandığı, zaman dilimi içerisinde bu davanın "vuku" bulması. Ve bugüne gelinmesi. Ümit ediyoruz ki; Bu davanın seyri ve sonuç hikmeti; Hem yargı düzeyinde, hem de "vicdani" düzeyde tarihe not düşecek bir aşama kaydeder. Ve pek tabi ki; Diyarbakır sonuç ve gelişme ne olursa olsun, "sağduyu" ile değerlendirmeli. Ve yine de; "sağduyu" ile karşılamalı.

* * *

Dedik ya; Kritik ve bir o kadar da "Yargı" düzeyinde hassasiyet içeren bir haftaya giriyoruz diye! Şöyle ki; Yıllardır Yargı'nın "bağımsız olmadığı" yönünde tartışma getiren; HSYK. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu. Yargı üzerinde "vesayet" rejimi misali; hüküm icra eden bir mekanizma olması nedeniyle; "hep" takoz olmuştur; gelişmenin ve değişimin önünde. Tek vesayet! Bu "dokunulmaz-sorgulanmaz" vesayet; Referandum'la yıkıldı. Şimdi; Daha demokratik, daha çağdaş ve daha "az bağımlı" diyebileceğimiz bir statüyle; "değişim" haftasına girdi.

* * *

Evet! Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu. 10 Asil ve 6 Yedek üye için; dün 12 bine yakın "Yargıç ve Savcı" sandık başına gitti. Bir milat kabul edilen "seçimle" tercihlerini ortaya koyup; iradeleriyle yönetim oluşturacaklar. Dün gün boyu takip ettim; Yargı cephesinde "seçime yaklaşım ve adaylara gösterilen tercihin" nasıl bir dokuyla işlem gördüğünü. Doğrusu; Birçok kişi gibi ben de ilk etapta "ilgisizlik" olacağını düşünüyordum. Özellikle; HSYKnın eski üyelerinin "demokrasiye" uygunluk arz etmeyen toplu istifalarına karşı; nasıl bir tavır konulacağını. Ama şunu gördüm; gelen sonuçların analizinde. Meğer; Bir avuçmuşlar! Katılım nerdeyse firesiz. Adli ve İdari anlamındaki "seçiciliğin" sonuç ve tepkileri hafta içerisinde; hayli kapsamlı olacak. Diyarbakır'ın "seçim" flaş haberi de şu; Birol Erdem 30 oy aldı. Yani adaylar içerisinde Diyarbakır'ın tercihi; Birol Erdem. Yazıyı kaleme aldığım saatlerde; Ülke sıralamasında "ikinci" sırada yer alıyordu. Ne diyelim; Bu seyir "Demokrasinin" güçlendiğini gösteriyor! Ve tabi ki; Yargı'da "demokrasi" sınavı veriyor.