YARINLAR İÇİN GEÇMİŞİ İYİ OKUMALIYIZ!
Eklenme: 12/5/2009 12:00:00 AM

Takdir edersiniz ki 'geçmiş' yaşanılandan ibarettir. Çünkü yaşanılmıştır. Alenidir, bildik ve tanıdıktır. Onun için de 'geçmişi' yeniden keşfe gerek yoktur. Zaten vuku bulmuştur. Yaşanılmış ve yaşatılmıştır. Burada önemli olan geçmişin idrakidir ve ondan ders-i ibret almaktır. İyi bilmek ve analizinde zaafa düşmemektir. Özellikle de 'karlığa' onu, 'yalana ve gerçek dışılığa' mahkûm etmemektir. Nitekim yaşanılan geçmiş 'tecrübe' kazandırdığı gibi ibret vesikası olarak yarınlara yol göstericidir. Bu 'tez' her hadise ve oluşum için geçerlidir. İster birey, ister aile, ister toplum, ister ülke olsun. Her ne kadar 'farklı' birer şerit içeriyorsa da; yarınlara 'geçmişten' ders alarak yürümek hepsinin ortak 'yol haritasıdır'!

***

Ama aksi bir 'zaafiyet' içerisinde bulunursanız. Deve kuşu misali 'geçmişi' göz ardı ederseniz. Ve onun olup-biteninden kendinize 'ders' çıkarmaz iseniz. Aksi noktaya düşünce küreğini çekerseniz. Siz daha ilk adımda 'yarınlar' için peşinen kaybetmişsinizdir. Çünkü 'Balık Aklı' misali; geçmişin 'hatalarının' tekrarı zühul eder. O zaman da; 'geçmişin tecrübesi' değil, geçmişin 'cehaletiyle', yön bulmanız mümkün olamaz. Atacağınız her adım; 'hüsranla' son bulur. Ki bunla alakalı güzel bir söz vardır; 'geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez' diye. Ne yazık ki bugün ciddi manada 'geçmişin' idrakinde büyük bir gaflet içerisinde bulunuyoruz. Ve bunu da 'değişim' diyoruz.

***

Çünkü 'geçmişle-geleceği' aynı düşünceyle yoğuruyoruz. Yenilik diyoruz, değişim diyoruz, geçmişin hatalarına düşmeyeceğiz diyoruz. Ama ne var ki; 'geçmişin' alışkanlıklarından kurtulmayıp, ders-i ibretin yoksunluğuyla cevap veriyoruz, ya da vermeye çalışıyoruz. Böyle olunca da 'daha yolun' başında; cuk diye dibe vuruyoruz. 'Kaş yapalım derken göz çıkarma' misali; çözümsüzlüğü boğuluyoruz. Tabi burada 'ana ölçüt', değişimde ve yenilikte 'yol gösteren ve yolcu olanların' kendilerini 'Kutsal' saymalarıdır. Benim 'dediğim' olur misali. Bakınız! Dün sabah erken saatlerde müdavim okuyucularımdan biri aradı. Zaman da arayan ve düşüncesinden fikir ürettiğim biri. Aramasındaki neden dünkü 'açılım kaosa dönüştü' başlıklı yazımla alakalıydı. Yazımda 'Demokratik Açılımın' güvensiz bir atmosfere girdiğini. Ve sokaklardaki 'kitlesel eylemlerin' geçmişte yaşanılan 'vahim' hadiselerin tekrarına 'kışkırtma' olabileceğini; yazmıştım. Olumlu bir tepkisiyle birlikte bir de 'geçmişten' ders çıkarma anlamında; bir 'problem' çözümü noktasında sorusu vardı.

***

Aslında sorudan çok; bugün 'çıkmaza' giren hadiselerin 'aşılması' anlamında yol göstericiydi. Hadisenin taraftarlarına ve sorumlu mekanizmalara süreç açısından 'pür dikkatli' olmaları gerektiğini söylerken, düşüncesini şöyle ifade etti. "Kürt meselesi mi, PKK'yı doğurdu? Yoksa PKK mı Kürt hadisesini gündeme getirdi? Hani derler ya 'zurnanın zırt dediği' yer! Çünkü yıllardır bir türlü 'çözüm' üretmede gayret göstermeyip, gaflet içerisinde kaldığımız bir nokta. Ki bugünde aynı minvalde 'tavır' takınıyoruz. Şöyle ki! 'Kürt Meselesi veya PKK sorunu'. Bir elmanın iki yarısı gibidirler. Ama ülkenin ve vakanın sorumluları, siyasiler ve devlet kurumları hep şu eksende 'bakış' ortaya koymuşlardır. PKK ayrı, Kürt meselesi ayrı?

***

Berrak bir zihinle bakış tahayyül etmek gerekir. Kürt meselesi 'salt' son 30 yıla özgü değil. PKK'da '30 yılın' ürünü değil. Kürt 'isyanlarını' şöyle tarihsel açılımla ortaya döktüğünüzde 30-40'tan bahsedilmektedir. Yani 'isimler' değişime uğrasa da. Yaşanılan ve yaşatılan, olunan ve oluşturulan 'yapı', aynı menbanın ürünüdür. Demem o ki; 'Kürt' meselesi tartışma aldığı her dönemde. PKK'nın değişik versiyonlarıyla 'Silahlı' kanadı vaki olmuştur. Onun için diyorum ki bugün kim inkar edebilir ki; 'Kürt meselesini' ülke ve dünya gündemine getiren PKK'nın olmadığını? Öyle ise; PKK 'geleceğe' ilişkin değişim ve yenilikte 'göz ardı' edilmemeli. Güneydoğu'da 'ciddi' bir taban buluyorsa! Son günlerde 'sokaklar savaş alanına' dönme noktasında gençler 'kitlesel eylemlerde' bulunuyorsa. Bu yabana atılmamalı.

***

Özellikle Siyasal iktidarın 'Kürt Sorununu' demokratik açılım ekseninde çözme iradesini ortaya koyma mücadelesinde; bu farkı görmeli. Kabul etsek te, etmezsek te! Yasalarımız 'Yasadışı Bölücü Terör Örgütü' olarak PKK'yı görüyorsa da. Fark göz ardı edilmemeli. Tabi PKK'da burada 'demokrasiye' yönelik açılımda; farkı göz ardı etmemeli. Ustaların ifadesiyle 'Kendisini Kutsal' görme noktasından dönmeli. Dün bu noktada; Ahmet Altan'ın 'üzerinde' uzun uzadıya düşünceler ve tartışmalar geliştiren bir tespiti vardı. Şöyle diyordu: "-PKK, Kürt sorununu Türkiyenin gündemine soktu. Bugün bu sorunun demokrasiyle çözümlenmesi için çalışılıyorsa bunda PKKnın büyük rolü var, bunu sağlayabilmek için büyük kayıplar verdi. O yüzden Kürtlerin bir kısmı için PKK kutsaldır. Bu anlaşılabilir bir duygudur. Ama PKK da kendini "kutsal" bulmaya başladığında sorun çıkar."

***

Ben, PKKyı eleştiren her yazıdan sonra PKKlılardan yağan küfür mektuplarından, onların örgütlerini nasıl "hatadan azade", kutsal ve dokunulmaz gördüklerini anlayabiliyorum. Nasıl bazı Türkler son zamanlara dek Genelkurmayın hiç hata yapmayacağına inanıyorsa, bazı Kürtler de PKKnın hiç hata yapmayacağına inanıyorlar, neredeyse "PKKyı yıpratmayalım" kampanyalarına başlayıp, Genelkurmay gibi kendilerini eleştiren herkesi hemen "hain" ilan etmeye hazırlar. Şartlar değişirken, sorunlar biçim değiştirirken eski "alışkanlıklarla" sorunları çözemezsiniz. Demek ki; artık taraflar şu gerçeği görmeliler. Silahla, bombayla, şiddetle, kanla, gözyaşıyla 'gidilecek' noktasının sonuna gelindi. Bugün şartlar elverişli. Bugün 'geçmişin batağından' beslenme gayreti içerisinde olanların; elleri zayıf.

***

Hani derler ya 'tam' zamanı! Öyle ise; 'süreci' yıkmalıyız. Özelliklende; Batı illerinde 'kitlesel kışkırtmaları' görmeliyiz. Bugün Diyarbakır'da, Mardin'de, Siirt ve Hakkari'de, İdil'de. Yaşanan sokak hadiselerinin, 'batıdaki' tepkisi; gözden kaçırılmamalı. Çünkü yıllardır 'kardeşi kardeşe' kırdıran, toplumu boğazlayan en büyük etki, olayların yarattığı 'etki-tepkidir'! Onun için 'geçmişin' bildik ve aleni yüzünü 'iyi okumalıyız'! Eğer ülkedeki nüfusun; Kürt, Türk, Laz, Çerkez gözetilmeden. 72 Milyon insan 'bu ateşe artık benzin değil su dökülsün' diyorsa; 'Kardeşliğin' adımına 'evet' düşüncesini koyuyorsa. Burada herkesin 'sağduyu, özveri' içerisinde elini taşın altına koyması gerekir. Özellikle de; DTP ve PKK! Ve tabi ki; CHP ve MHP'de 'Siyasal İktidarı' çözüm üreticide köstek değil 'etkileyici' olmalıdır. Anlayacağınız! Geçmişte bildik ve aleni olan 'yanlışların' batağına 'yarınları' mahkûm etmeliyim.

***

AÇILIM BİTTİ VE SİNE-İ MİLLET! Dün DTP'nin 'istişare' toplantısı sonrasındaki açıklamaları; dikkatlice izledim. Ahmet Türk ve Emine Ayna'nın 'sözleri' bir hayli ciddiydi. 'Demokratik açılım bitti, Sine-i Millete döneriz'! Satırbaşlarına ayırırsak. *Abdullah Öcalan'ın 'cezaevi koşulları' kabul edilemez. Eskisinden daha kötü. *Kürt hadisesinin çözümünde Öcalan muhatap kılınmalı. *8 Aralıkta Anayasa Mahkemesi 'Kapatma kararı' verirse, 'Bu Kürtleri' inkârdır. Bu durumda Meclis'ten çekilip, Kürtlere 'sine-i millete' döneriz. Önümüzdeki günlerde; DTPnin bu 'çıkışı' bir hayli tartışılacak. Ki etkisi Güneydoğu illerinde 'hissedilir' düzeyde. Ne diyelim! Türkiye 'parti mezarlıkları' noktasında; zengin bir ülke? Ne yazık ki bu 'parti mevtalığı' daima demokrasiye 'kan' kaybetmiştir. Çağdaşlığıyla övündüğümüz, özgürlüğün, bağımsızlığın, fikir ve düşünce hürriyetinden bahsettiğimiz bir dönemde; 'Hala partilerin' kapatılması gibi durumları tartışıyor olmamız, ne kadar acı bir durum. Güzel, şiddetsiz ve hadisesiz bir hafta sonu dileğiyle.