Sizce; "Öldürmekle siyasi mücadele kazanılıyor mu?" Sanmıyorum. Zaten tarihi süreç içerisinde vaki değil. Taraflar için de öyledir. Başarı yok, sürekli "zayiat" vardır. Yeryüzünde birçok ülkede bu "zuhul" etmiş değil. Varsa da enderdir, totaliter rejimlerdir.
* * *
Ama ne var ki; Türkiye tarihinde bu zihniyet ziyadesiyle kabul görmüştür. Ancak yıllar sonra bu stratejinin doğru olmadığı kabul edilmiş. Ciddi yanlışlar içerdiği görülmüş ve itiraf edilmiştir. Lakin ne hikmetse; Bir süre sonra aynı zihniyet yeniden iş başı yapmış. Yani Okyanuslarda yaşanan "gel-git" misali. Hep "zuhul" etmiştir.
* * *
Bugün şöyle; Ülkenin siyasi tarihine baktığımızda zuhulü çok kez görürüz. Ve her vuku bulduğu dönem içerisinde; "Demokrasi" denilen vazgeçilmez özgürlük nimeti kesinti almıştır. Özgürlük mücadeleleri "kanlı baskınlarla" sindirilmiş. İnsan Hakları, Hukuk ve Adalet "rafa" kaldırılmış. Çağdışı, Faşizan, Ve statükocu darbeci anlayış "hükümran" olmuştur. Anlayacağınız bu dönemler; hep hayırsız dönemler olarak anılmaktadır. Çünkü eserleri "vicdanı" kabul değildir. Geride bıraktıkları acılar hepimizin yüreğinde.
* * *
Bakın; Dün önemli iki hadise Tevafuk etti. Biri; Üç fidan dediğimiz "Devrimci" harekâtın öğrenci liderleri. Deniz Gezmiş. Yusuf Arslan. Ve Hüseyin İnan'ın. Bursa'daki Mezarları başında anma törenleri. Diğeri; Onları idam sehpasına götüren "zihniyetin" yargılanmasının yolunu açan yasa değişikliği.
* * *
Meclis'te görüşülen Anayasa Değişiklik Paketi'nin 25. Maddesi. Bu madde şöyle; "12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi'nde görev alanların yargılanmasını önleyen, Geçici 15. Maddesi yürürlükten kaldırılıyor" Tarihin bir tecellisi mi; bilemiyorum! Ama bildiğim bir gerçek vardır. O da şudur; 12 Eylül'ün simgeleri hep vicdanlarda "sızlayacak" oluşudur. Üç fidan. Aslında onlar "sembolleşenler". "Öldürmekle siyasi mücadelenin kazanılmadığını" gösterdiler; ölümleriyle. Çünkü onlar gibi niceleri "bedel ve beden" verdi.
* * *
68 Kuşağı. Ki o kuşağın bir neferi olarak. Hep derler ve deriz. Bugün söylendiği gibi; 12 Eylül'ün "insanlık dışı" oluşumlarının örnekleri çok. Diyarbakır Zindanlarının "duvarları ve hücreleri, demir parmaklıklarının" dili olsa da konuşsa. Yüzbaşı'nın "iti". Başçavuş'un "fermanı". Gardiyan'ın "seslenişi".
* * *
O dönemin duruşma müdavimlerinden Avukat Cavit Torun. Milletvekili olduğu dönemde de hep anlatırdı.. Türkiye geçmişiyle yüzleşecekse. Önce; "Diyarbakır zindanına ait logarlara baksın. Kimlerin kemlikleri var orada?" O döneme ait zindandaki ölümlerin sayıları arşivlerde mevcut. Zaten hepimizin malumu. Rakamlar beş on değil, yüzlerle ifade ediliyor.
* * *
Evet! Bugün bu zindanın "müzeye" dönüştürülmesi isteniyor. Nerden nere? 68 kuşağı bilir; o sancılı dönemin dehşetini. Çünkü mutlaka "ucundan, kenarından, yanından" pay almıştır. Hele o dönemde; Lise ve Üniversite'ye gidiyor idiyse. "Mutlaka" gözaltı ve polis-asker "sorgu" serüveni olmuştur. Peki bugün! O günü "ülkenin" kaybı ve ayıbı olarak görüyoruz. Demek ki her şey görece!
* * *
Yani! O sancılı 12 Eylül yaşanmayabilirdi. İnsanlar topluca işkenceden geçirilip katledilmezdi. Ama ne var ki; "Öldürmekle siyasi mücadelenin kazanıldığını" düşünen statükocu düşünce. "Kanlı kara lekeyi" Türkiye'nin tarihine reva gördü. Bakınız o günün yol göstericilerine. Fitili ateşleyen 1 Mayıs kutlamalarındaki "katliam". Üzerinde onlarca itirafname bugüne kadar yazıldı. Tetiği kimlerin çektiğine ilişkin. Ne özgürlük mücadelesi veren öğrenci. Ne emekçinin hakkını savunan işçi. Ne de siyasal mücadele içerisinde olan gençlik. Hiçbiri "o günün" kanından sorumlu değil.
* * *
Tek sorumlu; 12 Eylül'ü organize eden apoletlerdir. Ve onların "statükocu, totaliter" felsefeleridir. İşte tablo. Bugün "o günün" yol göstericileri ve uygulayıcıları yaşıyor(!). Ama o günün "ölümlüleri de" dün olduğu gibi bugün de yaşıyor. Tabi bu yaşam farklıdır. Biri yaşarken ölenler. Diğeri ölürken yaşayanlar. Kenan Evren. Ya da yanındakiler. "Bugün yaşayan birer ölü" değil mi?
* * *
Peki; Deniz'ler. Ölürken yaşayanlar. Dün Meclis'te "Darbecilerin Yargılanması" yolunun açılmasına ilişkin madde oylandı. 337 Oy'la evet denildi. Ne CHP, Ne MHP ve ne de bu 'dönemden" en çok beden veren BDP. Bir tek "katkıları" yoktu. Ama madde geçti. Düşünüyorum; Kenan Evren ve o günün tayfaları. Ve onlardan sonra gelenler. 28 Şubatçılar. Muhtıra sahipleri. Bugün "insan-i suçtan ve cinayetlerden" yargılanacaklar mı? Halkın ve özellikle 68 kuşağının vicdanında aklanacaklar mı? Ve bir de; ölümsüzlerin özgürlük itibarları iade edilecek mi? Mümkün mü?
* * *
Bilmem! Ama hukuk işlerse. Ve Meclis te bu cesareti gösterebilirse. Neden Türkiye geçmişteki yanlışlıklarının özründe bulunmasın ki? Çünkü en büyük erdemlik; yanlıştan dönüp, özrü ifade etmektir. Sizce; Öyle değil mi?