YAŞASIN CUMHURİYET
Eklenme: 10/29/2009 12:00:00 AM

Malum! Hava yağışlı. Yağmur var, yerler ıslak. Dışarıda hafiften de havaya hâkimiyet kuran bir 'soğukluk' var!

Beri yanda rüzgâr! Keskin değil, ama etkileyici. Yüzde hissettirici bir kızarıklık yaratıyor; 'kış geldi' diye!

Ama 'mevsimsel' tüm etkiye rağmen 'gün' güzel ve huzur veriyor değil. Geçmişe rahmet, yarınlara da güven veriyor.

Çünkü 'takvim' önemi ve tarihsel anlatımı büyük bir gün, bugün! 'Kelimelerin' küçük kaldığı; Kocca bir gün.

***

Evet! Bugün 'kurtuluş' savaşının bahşettiği, özgürlüğü, bağımsızlığı ve eşitliği 'ilan' eden Cumhuriyetin 'kuruluş' yıl dönümü.

29 Ekim 1923'te ilan edilen 'Cumhuriyet' bayramı! Bugün 86 yaşında. Yani halkın 'öz be öz' resmi zafer bayramı.

O gün 'ayrı-gayrı yoktu'! Herkes eşit. Irk, dil, din, fikir ve inanç 'ayrımı' olmadığı gibi; 'sınıfsal' üstünlük de hasıl değildi.

Halk vardı, 'eşitlik' vardı, Cumhuriyet'e ve 'bağımsızlığa', düşmana karşı 'ortak' inanca hâkimiyet vardı.

***

Zaten zafere götüren, dört bir tarafı işgal edilen ülkenin 'işgal istilasından' kurtarılması; 'bu İnancın' kudretinde saklıydı.

Yeter ki biri 'kıvılcım' çaksın! Onu da Mustafa Kemal Atatürk çaktı. Küllere dönmüş bir 'yönetimden', halk yarattı.

Siyonizm ve Emperyalist 'güçlerden' ülkeyi arındırdı. 'Ya istiklal, ya ölüm' diyerek. Ve gün geldi çattı; 'Kurtuluş' savaşı zafer aldı.

Tarihi gün gelmişti. Artık 'Cumhuriyet'in ilan edilmesi gerekirdi. 'Demokrasi' ve 'Halk Yönetimi' ele almalıdır diye!

***

Tez elden Atatürk Meclis'i topladı. İlk olarak 'Halk Fıkrası toplantısında 'dillendirdiği' Cumhuriyeti artık 'ilan edelim' dedi.

Teşkilat-ı Esasiye Kanununda 'değişiklik' yaparak, Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin 'Cumhuriyet' olduğunu, resmileştirdi.

Ve 'yaşasın Cumhuriyet' nidaları arasında; 'Halk' kendi kendini yönetme 'hakkına' ve rejimine kavuşmuş oldu.

Halk sokaklarda, ellerinde bayraklarla 'ter-ü taze' Cumhuriyeti kutluyordu.

***

Çünkü 'hamurunda' binlerce verilen 'can' vardı, dökülen kan, ödenen bedeller. Tek gaye, tek amaç hasıldı!

Bir daha 'yurdumun' topraklarında 'düşman' çizmelerinin sesi ve gücü olmasın diye.

Bugün tarih; 29 Ekim 2009! Yani Cumhuriyet'in 'kuruluşunun', 86'ıncı yıl dönümü. Kocca bir asır.

Bilemiyorum! 'Cumhuriyet' sözü bahşedildiğinde; 'güven ve huzur' veriyor. Genç, dinamik ve kudretli bir has yaratıyor.

***

Ama ne var ki; tarihsel ve yönetimsel 'dokuya' baktığımızda; 'yorgun' ve derin bir yıpranma söz konusu.

Yaşlanmış demiyorum, ama 'hoyratça', şuursuzca ve sorumsuzca 'yıpratmışız'. Öyle ki; 'bir yılı', yüz yıl diye yaşatmışız.

Hatırlarsanız; Osmanlı bu topraklarda 'binlerce' yıl hükümran oldu. Ne yazık ki; 'bu hamurdan' gelen Türkiye.

Ve Yönetimi 'Cumhuriyet', derin bir tahribatın, güçler 'kavgasının' cenderesinde bulunuyor. 86 yılda, nice 'ihtilaller'.

Nice 'hükümet' devirme senaryoları?

***

Şöyle bir etrafımıza bakalım! Ülke ve millet olarak 'Cumhuriyetin' neresinde bulunuyoruz. Ve Cumhuriyet'le bizim 'ilgimiz' nedir?

Halk Bayramı dediğimiz 'Cumhuriyeti' halk mı kutluyor yoksa bir kaç 'resmi kıyafetli mi?'. Tahribat büyük olunca; sorular da çok olur.

Meclis'in 'duvarında' kocaman bir vecize var, Mustafa Kemal Atatürk'e ait. Şöyle diyor; 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' diye!

Peki, 'Türkiye' siyasal yönetimde ve 'egemenlik' noktasında 'Milletin' iradesini temsil ediyor mu? Hayır! Bir kere de binlerce kere hayır!

***

Çünkü 'hali alem' ortada! Halka rağmen 'halka' dayatılan 'ihtilaller'. İradesinin üzerindeki 'vesayet'! İktidar ama muktedir değil.

Bugün Silivri'de 'yatanların' oluşturdukları 'Ergenekon' yapılanması; 'halka rağmen halka' dayatma; senaryoları ve icraatı değil mi?

Dursun Çiçek'in 'ıslak' imzasıyla ortaya çıkan 'Hükümeti Devirme' planı! Derin 'hikmetleriyle', ülkeyi kan gölüne çeviren zihniyet.

Ve ne yazık ki; 'Cumhuriyeti' koruyup-kollamada 'mangalda' kül bırakmayanlar bu icraatların 'senaristleri'!

***

Devlet içinde devlet! Halk ta olsan, halkın temsilcisi de olsan, çoğunluğun tercihi senden taraf olsa da; 'önemli' değil.

İktidarsın, ama muktedir olan benim. Hep 'kendi kırmızı çizgileriyle' varlık gösteren; bir düşünce Cumhuriyeti 'ter-ü taze' bırakır mı?

Yıpratır. Nasıl ki, 'ailenin' en kötü çocuğu babaya-anneye, aileye 'çile' dolu hayat dayatıyorsa, bugün Cumhuriyette böyle bir hayata mahkûm.

Öyle ki; 'Kuruluş' temeline bile itaat edilmiyor. Dil, din, ırk, fikir ve düşünce 'gözetmeden' herkesin varım dediği Cumhuriyet, 'bugün' ötekileşiyor.

***

Hamur'un 'mayasını' oluşturan Kürtler! Yıllarca 'kart-kurt' denilip 'inkâr' politikasıyla, 'yok' sayıldı. Ve 'sınıfsal' ayrışma dayatıldı.

'Benden değilsin' diye! Sonra şiddet, sonra çatışma, kavga ve terör. Derken; binlerce insan telef oldu. Milyonlarca insan göç etti.

Devletin milyar dolarları, dağa-taşa 'bomba' diye yağdı. Ama Cumhuriyet'in 'özünde ve hamurunda' ötekileşme yok.

Olmadığı gibi; 'ayrışmayı da' kabul etmiyor; 'eşitliği, özgürlüğü, bağımsızlığı ve hür yaşamı', kültürel zenginliği 'benimseyen' bir rejim.

***

Ama ne var ki; Cumhuriyet'in 'ne önüne, ne de arkasına' Demokratik yapıyı koyamadık. Çünkü 'demokratik' kimlik; özgürlük alırsa.

Ve ülke idaresinde, kurumsal dokularında 'yer edinirse' işte o zaman Cumhuriyet'in prensipleri olarak gördüğümüz;

Özgürlük, kardeşlik, eşitlik ve bağımsızlık kendi iç dinamikleriyle 'çözüm' olur.

Onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni var eden şu üç saç ayağının 'demokratik' değişime uğraması gerekir.

***

Yasama, Yürütme ve Yargı 'Tam demokrasi, güçlü demokrasiyi' içine sindirerek, 'temizlenmeli'! Çünkü; Kürt sorunu dahil.

Türkiye'nin önündeki 'tüm' açmazların çözümü, halk ile devletin 'kucaklaşması', Peygamber ocağı dediğimiz Asker'in 'güven' duygusu.

Tümünün iştihatında 'demokratik' yapı işlem görmelidir. İnanıyorum ki; biz Cumhuriyeti bu donatıyla 'donatırsak'!

Kurulduğu gün gibi 'ter-ü taze' genç, dinamik ve kudretli bir hal alır.

***

Kürt, Türk, Laz, Çerkez. Suni, Alevi. Sağ-sol, Milliyetçi! Zengin-fakir, eğitimli, eğitimsiz; 'herkes' güçlü demokrasinin 'kardeşliğiyle' kucaklaşır.

Cumhuriyet Bayramı dahil olmak üzere tüm 'Milli Bayramlarımız', birilerinin 'tekelinde ve hakimiyeti' altında, değil Milletin 'gönlünde ve hakimiyetinde' kutlanır. Kapalı mekanlarda, 'halksız' resepsiyonlarla kutlanma; 'mazide' tarihi yanlışlar diye not kalır.

Umut ediyoruz! Demokrasi ve Hukukun üstünlüğü, 'deve kuşu' misali kafalarını kuma gömenlerin 'zihniyetini' değişime uğratır.

***

Ve biz de, Cumhuriyetin kurulduğu ilk günün coşkusuyla, bugün ve bundan sonrası 'elinde' bayraklarla, sokakları dolduralım.

Avazımızın çıktığı kadar 'Yaşasın Cumhuriyet', Yaşasın 'Demokratik Cumhuriyet', Yaşasın 'Demokratik Halk' diye bağırabilelim.

Evet! Vesayetler halen güç ve hâkimiyet sahibi olma gayretiyle varlık gösterebiliyorsa da; biz yine de sloganımızı atalım;

'Yaşasın Cumhuriyet'! İlelebet 'payidar' kal!