Lügatımızda, Önemli bir yer edinmişliği olan, şöyle bir atasözü var! Ki burası Türkiye! Ve alın size hadiseler zinciri dediğimiz de. Bu söz; hikmet-i kâmil noktasında "cuk" diye oturuyor mevzunun tepesine. Evet, "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır". Ne yazık ki; şuan ülke dahilinde bu "sözün" deryası yaşatılmaktadır. Ev sahibi konumunda ki; ahali ha bire "yavuz hırsıza" yem ve yemlik oluyor.
* * *
Düşünün; gecenin bir vaktinde, evinizde eşinizle oturmuşsunuz! Televizyon, izleyip bir tarafından da günün yorgunluğunu atıyorsunuz! Bir bakıyorsunuz ki; yüzünde maske, elinde siyah deri eldiven, bir de omuzladığı bir torba var. Balkon, kapısını aşındırarak içeri girmeye çalışıyor. Daha doğrusu, kapı açmış, misafir odasına yönelmiş vaziyette. İrkiliyorsunuz. Korku ve panik içerisinde; "ne işin ver" deyip, müdahale ediyorsun. O da torbasına indirmiş gümüşlükleri, mücevherleri. Tabi bir de; "televizyonu da" omuzlamış.
* * *
Tersler vaziyette "gir içeri" yoksa vururum. Elinde de, Diyarbakırımızın tabiriyle "satırı" var. Bir senden bir ondan boğuşuyorsun. Çekiştirme, müdahale derken; "ahali" müdahil oluyor. Burada balkon altındaki "hırsızın" gözetleyici ve destekçileri var. Onlar da, "içerdeki" Yavuz hırsızı kurtarma gayretiyle, "çığırtkanlık" yapıyor. Bir ondan bir bundan ev sahibi, "bıçaklanıyor". Tabi; Yavuz hırsız da, "yara-bere" içerisinde. Polis, Hastane derken, Savcılık ve Mahkeme!
* * *
Ev sahibi nasıl olsa ben haklıyım "meskene tecavüz ve hırsızlık girişimi" var diye düşünüyor. Kendince; "itidalli" bir gayretkeşlikle, hakkını kendini korumaya çalışıyor. Ne garip; bir hukuk icrası ki, Gaspçı "suçlu" olmanın haliyetti ruhiyatıyla "özür dilemesi". Ve ev sahibinden; "Af" talep etmesi gerekirken, "o şikâyetçi" oluyor, beni yaraladı, beni vurdu. Daha da; alerjik durumla "bana hakaret" etti!
* * *
Birden suçlu pozisyonuna "ev sahibi" giriyor! Yaralamadan ve hakaretten "al sana ceza-i müeyyide". Hırsız ise; utanmaz yüz haliyle, "durumun" alışkanlığıyla, "salı verilmiş" vaziyette. Velhasıl; suç sizde, "inat ettiniz" bir kaç kuruşluk "zihniyet eşyasını". Ve misafir odasındaki "gümüşlükleri" hırsıza bırakmayı. Eğer; Dâhil olmasaydınız, "erkeklik" taslamasaydınız, inat etmeseydiniz "bu kadar" olay büyümüz. Ne siz yararlanırdınız, ne de cezai müeyyideye tabi olurdunuz. Ve ne de, kendinize bir hırsız "hasmı" oluşturmazdınız. Bilemiyorum, siz ne düşünür ve ne yapardınız.
* * *
Şimdi; bu "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" hadisesini niye anlattım! Daha doğrusu; bu kadar uzun dillendirmeye ne gerek vardı? Haklısınız. Ama ben de; "Zaman hırsızlığı" noktasıyla, sizi bastırma gayesiyle yaptım. Şaka. Şaka.
* * *
Evet, N.Ç'yi hatırlarsınız her halde! Yani, N.Ç'nin "mağdur" olduğu şu, Mardin'deki "tecavüz" davası! Tabi; Siirt'teki iki kız kardeşin hal-i durumu da benzer. N.Ç'yi, Hatırladığım kadarıyla aralarında "asker, polis, bürokrat" tanınmış eşraflardan 25 kişi kadar. Bundan; 9 yıl önce N.Ç 12 yaşındayken "aylarca" tecavüz etmişler! Hadise; ilk patlak verdiğinde "ülkede" tabiri caizse yer yerinden oynadı. Siyasilerden, tutun da kadın örgütlerine. Medya ve hukukçular dâhil olmak üzere. İnfial gösterip bu nasıl "insanlık ve vahşet" diye! Peki, sonra ne oldu, N.Ç'nin durumu. Yavuz, hırsız ev sahibini bastırır misali, "işler" tersine döndü.
* * *
N.Ç'yi, Erkeklere "pazarladıkları iddiasıyla tutuklanan ve aralarında ikisi kadın 25 kişi bir süre sonra salı verildiler. Altı ay bile geçmeden. İlk duruşma; 2003 yılında yapıldı. Ve sekiz yıl sonra, Mardin Ağır Ceza Mahkemesi karar verdi. Sanıklara, cezanın en alt limit verildi. Kimi de, beraat etti. Mahkeme'nin; "hikmetinden sual sorulmaz" kararındaki en alt seviye ceza verilmesindeki gerekçeye gelince. N.Ç, "Her şeyin farkında imiş". Üstadın ifade ettiği gibi "Peki" o uçkurcuların silsilesi "küçük bir kızla" ilişkiye girdiklerinin "farkında değiller miydi?"
* * *
Şimdi; kim mağdur, kim hırsız veya kim "iki hal-i durumun" müsebbibi? Sakın; medya bu işin "dayatmacısı" olmasın! Çünkü; Kanlar içerisinde eşi tarafından bıçaklanmış kadının resmi basıldığı için "kıyamet" koparıldı. Niye; sırtında bıçaklı vaziyette "yarı çıplak" vaziyette kadının resmi, "neşrediliyor" diye! Meğer onların "akil kilitlenmesine" göre, "teşvik edici" olduğu gibi; "onur" kırıcı. Sormak gerekmez mi; N.Ç'nin "tecavüzündeki" onur kırıcılık neden, "bahse" konu edilmiyor?
* * *
Başkent'in, Göbeğinde "Kürtçe şarkı" söylediği için anlından vurulan "Kürt genci"yle ilgili dava. O da; yavuz hırsız misali. Ankarada bir doğum günü kutlamasında Kürtçe şarkı söylediği Emre Gezer öldürüldü. Kim tarafından; Özel harekat polisi Serkan Akbulut tarafından. Mahkeme heyeti; Kürtçe şarkıyı "tahrik" sayarak Akbulut'a "bu minvalde" ceza indirimine gitti. Hep birlikte göreceğiz;
* * *
Şu Siirt'te "deşifre" olan iki kız kardeşe yönelik "tecavüz ve cinsel" istismar davası! Orda da; "kızlar" her şeyin farkında ve suça iştiracı görülürse, şaşmayın! Çünkü; Ülkemin dehlizinde yasalar ve düşünceler hep "zanlıdan" yana! Sonuç itibariyle; Madem gerçekler böyle, aynı hataya tekrar tekrar düşmek, bizlere hiç yakışmaz! Bırakalım; Hırsızı, kapkaçsızı, tecavüzcüsü, katili, canisi "bildiği" gibi yapsın.
* * *
Evet, Ülkemin "hak, hukuk ve adalet" anlayışı böyle olursa! Ahalim de, Her şeyi "sineye" çeken bir ruh dengesizliği içerisinde olursa. Siyasetçim, Milletvekilim ve kanaat önderim "kendini" öncelikle düşünürse. Ülkemin, Değer dokularında "orman kanunları" söz sahibi ise. Elbette ki; Ev sahibi daima "Yavuz hırsızın", yemliği olur? Böyle, Ülke onlar için, "dostlar" başınadır. Nasıl olsa; Yapsalar da etseler de, "mağdur" olan, suçlu biz değil miyiz?